28 Ağustos 2022 04:57

Başıbüyük, Fikirtepe, Sulukule ve şimdi Hacıhüsrev! Kentsel değil rantsal dönüşüm

Hacıhüsrev Mahallesi

Fotoğraf: Umut Taştan

Paylaş

Önceki gün çevik kuvvet Hacıhüsrev Mahallesi’ni ablukaya aldı ve yurttaşlara bir buçuk saat içinde evlerini boşaltmaları söylendi. Bu manzarayı Maltepe Başıbüyük, Sulukule, Fikirtepe, Üsküdar Kirazlıtepe, Beykoz Tokatköy gibi kentsel dönüşüm sahalarında da gördük, görüyoruz. Birkaç kuşak önce kentin manzaralı, havadar ve merkeze yakın bölgelerinde kurdukları gecekondulara yerleşen yoksul halk zor kullanılarak, tehdit edilerek, güvenlik kuvvetleri eşliğinde ya da arsa bedelini karşılamayan bir para karşılığında evlerinden çıkartılıyor. Yıkılan binalardan kalan molozlar gibi mahalle sakinleri de resmen süpürülüyor.

Kentsel dönüşüm daima bir peri masalı gibi anlatıldı. Ancak bu masalın arkasında yersiz yurtsuz edilmiş insanların duyulmayan çığlıkları, ahları var. Gecekondu mahalleleri, ekonomik nedenlerle kırdan kente yoğun olarak göç eden iş gücünün hiçbir ihtiyacını karşılamayarak emekçilerin derme çatma konutlar inşa etmesine ve böylece kentin plansız programsız şişmesine göz yuman, altyapı hizmetleri ile tapuların dağıtılmasının oy pazarlığı haline gelmesine yol açan bir sistemin ürünüydü. O zaman yurttaşlarının yaşamsal gereksinimlerini karşılamak için gerekeni yapmayan devletin bugünkü yöneticilerinin kestiği faturayı ödeyenler yine yoksullar oluyor.

Bir süredir bu bölgeler yüksek rant ve kâr getirisi nedeniyle yağmalanıyor. İstanbul’da merkezi alanlarda kalan fabrikalar, tersaneler, işletmeler çoktan kentin dış akslarına sürüldü. Merkezde bir yara gibi kalan, bakımsız yoksul mahalleleri için ise ‘büyük plan’lar var. Haliç bölgesindeki yerleşim bölgeleri en zayıf halkalardan; sahipsiz Romanların, Kürtlerin oturduğu mahalle ve semtlerden başlamak üzere bir mülkiyet soygununun kritik noktası buralar. Fahiş arsa fiyatıyla bu semtler büyük inşaat şirketleri ve tekellerinin gözdesi durumunda. Hacıhüsrev özelinde Adnan Polat’ın şirketi beş yıl önceden başladığı satın almalar eşliğinde otel, AVM, konut ve ofisler içeren bir projeyi gerçekleştirmeye uğraşıyor. Aynı bölgede Hilton’un da gözü var. Beyoğlu’nun bir finans merkezi olarak göründüğü proje kapsamında Haliç-Okmeydanı sözde ‘soylulaştırılıyor.’

Bir inşaat tekelinin yöneticisi, 2019’da “Piyalepaşa Bulvarı-Dolapdere-Taksim hattının son dönemde yıldızı parlayan bir bölge haline geldiğini, Beyoğlu Look projesinin metrekaresinin 4 bin dolardan satışa sunulduğunu söylüyor. İstanbul’un merkezine yakın gizli bir vaha konumundaki bölgenin son dönemde yatırımcıların ilgisini çekmeye başladığını yerli ve yabancı yatırımcıların cazibe merkezi haline gelen bölgenin, önümüzdeki üç yıl içinde otel ve ofis merkezi olmasının beklendiğini not düşüyor.

Bu dönüşüm için semtlerin boşaltılması gerekiyor doğal olarak. Buraların eski sakinleriyle adil bir alışveriş yapılmıyor doğal olarak. Çünkü halkın eşit pazarlık gücü ve hukuki dayanağı yok. Çevik kuvvet, mafya tehdidi, ucu açık taahhütler, el konulan evin sahibine arsa değerinin çok altında ödenen üç beş kuruş karşısında bir iki protestodan sonra semt sakinleri çoğunlukla kaybediyor. Eşyaları atılıyor, kendileri çadırlarda kalmak zorunda kalıyor.

Yıllardır korkusu körüklenen depreme karşı en riskli alanlarda yaşayanların yararına hiçbir şey yapmayan iktidar, onları oturdukları yerde artık yaşayamaz hale getiren projelerin yolunu açmakla meşgul. Kentsel dönüşümden geçmiş mahallelerinde eski evlerinin yerlerine dikilen konutların kirasını da maliyetini de ödeyemeyecek durumdaki yoksullar kentin uzak bölgelerine, “look” dışına atılıyorlar ki göze görünmesinler. Böylece kentin manzarasında hakları olmadığı gibi, dönüşüm projeleri için kurtulunması gereken kötü manzara muamelesi görüyorlar.

Hacıhüsrev’e baskın yapıldığı sıralarda Validebağ Korusu’nda da gövde gösterisi yapıldı. Oradaki direniş nedeniyle yerel ve genel yönetim halka sinir harbi yaşatıyor. Büyük ‘port’ ve finans projelerinin kapsama alanında hoşa gitmeyen ne varsa dümdüz etmek için sermaye hırsı her fırsatı kolluyor. Kentlerin dışında da korular, meralar, meyve bahçeleri, tarlalar, sahil bölgelerinde köylülerin ortak mülkleri, manzaralı koylar yağmanın konusu. Kentler değil, memleket dönüşüyor aslında.

Peki hiçbir şey değişmesin mi? Şehrin ortasındaki perişanlık, derme çatma gecekondu mahalleleri açık bir yara olarak kalmaya devam mı etsin? Etmesin evet. Ama dönüşümün böylesi vahşi, insanlık dışı ve ahlaksız.

Kentleri emekleriyle var edenlerin dayanıklı, insani yaşam koşullarını haiz, havadar konutlarda yaşaması onların hakkı. Sadece düzgün konutlar değil çevre düzenlemesi, ulaşım kolaylığı ile sosyal hayatı zenginleştiren bir planlamaya dayalı kentler hayal olmamalı. Şu anda evini, mahallesini korumak için mücadele eden sayısız insan sadece ayakta kalmaya çalışıyor. Ucuz ve planlı ‘kent hakkı’ henüz ufukta yok.

Bu olmadığında masaya konulan dönüşüm projelerinin temel dürtüsü sadece kâr oluyor. Projeler plan demek değildir; parsel parsel yağmadır.

İhtiyaç olan, halk için bir kentsel dönüşüm planıdır, inşaat şirketlerini semirten değil.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa