29 Ağustos 2022 04:20

Mesele yabancı kuralı değil

Beşiktaş'ın Everton'dan transfer etmek için görüşmelerde bulunduğu İngiliz futbolcu Dele Alli, BNeşiktaş taraftarları ile poz veriyor.

Fotoğraf: AA

Paylaş

Ülke futbolu için berbat bir sezon başlangıcını geride bırakıyoruz. Lig şampiyonu, kendisine göre yarı maliyetli Danimarkalı muadiline, lig ikincisi işgal altındaki ülkenin kolu kanadı kırık temsilcisine elenerek Şampiyonlar Ligi’ne veda etti. Harcadığı paraya göre yaptıklarını övdüğümüz lig üçüncüsü, Lihtenştayn takımı karşısında hezimete uğradı. O hezimetteki organizasyon rezaleti -İslami Dayanışma Oyunları nedeniyle Konya Büyükşehir Belediye Stadyumunun mahvolan zemini- ülke seviyesini hatırlatan bir başka skandaldı. Tüm bunlar olurken yani dünyaları harcayan takımlarımız mütevazı rakipleriyle aşık atamazken har vurup harman savurma şampiyonluğunun adayı diğer 2 takımımız Avrupa kupalarında bile yoktu. Peki bu onları durdurdu mu? Hayır! Biri Icardi’nin peşinde koşuyor diğeri Dele Alli’yi getirdi! Avrupa’da kimsenin geçmiş şöhretlerinden kalan milyonlarca avroluk maliyetlerini ödemeye yanaşmadığı isimler bizim süper zekalı kulüplerimiz için altın madeni. Falcao’dan Pjanic’e bu modelin başarısız örneklerini saymaya kalksak İstanbul’dan Roca Burnu’na yol olur. Ama her benzeri transferde aynı medya-taraftar sinerjisiyle aklanan yönetici sorumsuzluğunu seyrediyoruz. Sonra da şikayet etmezler mi “Taraftar yüzünden aldık” diye! Ya sabır… Ha bu arada TL bu kadar değersizleşmişken söz konusu kulüplerin harcamalarında hiçbir şeyin değişmemiş olması çok şüpheli değil mi? O kulüpleri zarara uğratan yöneticilere yönelik bir yasa çıkarılmıştı hani, bakalım ileride herhangi birinin hesap verdiğini görecek miyiz…

Yalnızca Körfez ülkeleriyle rekabet halindeki transfer stratejimizi bir kenara bırakırsak ülke futbolunun en önemli sorunu aslında küresel ve dışsal. Futbol ekonomisi dünyanın her yerinde yerel dinamiklerin aleyhine olacak şekilde tekelleşiyor. Bugün bu tekelin bir numaralı adresi İngiltere Premier Ligi. Onun dışında kalan büyük futbol ligleri dahi birkaç efsanevi (ve mali durumu ya da potansiyeli sağlam) kulübü dışında rekabete dahil olamıyor. Bir de Portekiz, Hollanda gibi çeperle sınır oluşturan ülkeler var. Buraları da şimdilik futbol altyapıları, tekellerle ve önde gelen futbolcu fabrikası coğrafyalarla kurdukları transfere dayalı ilişki ayakta tutuyor. Bunun dışında dünya futbolunda “Soğuk Savaş” sona erdiğinden beri her yeri kapsar hale gelen serbest hareket yasaları -bireysel olarak profesyonel futbolcular için yararlı olsa dahi- Türkiye tipi ülkelerin liglerini değersizleştiriyor. Örneğin bir daha 1999/2000 Galatasaray’ı gibi bir takım görmemiz imkansız. (Ya da Kızılyıldız’ı, Steaua Bükreş’i…) O takımdaki yerli yetenek sayısı/kalitesi bugün ligin tamamında yok. Yabancı sınırlaması da bu meselede sanıldığı kadar söz hakkına sahip değil. Sert bir yabancı sınırıyla belki bazı yerli oyuncuları Avrupa’da kazanamayacakları paraları vererek ikna etmek mümkün olur ama bugünkü ekonomik şartlar onu da hızla olanaksızlaştırıyor. Akıllı ve yetenekli bir oyuncu her şartta Avrupa’nın kendisi için daha doğru yer olduğunu biliyor. Aidiyet, taraftarın hissiyatı vs. bunlar yeni dönemde bir anlam ifade etmiyor. Bu durumda Türkiye tipi liglere kalan tek şey kendi sömürgelerini bulmak, belli coğrafyaların bir numaralı yetenek avcısı haline gelerek Avrupa öncesi geçiş ülkesi olmak. Yani Avrupa’nın kendisine yaptığını başkalarına yapmak… Balkanlar bu anlamda Türkiye için zaten böyle bir işleve sahip ancak Galatasaray’ın Cicaldau/Morutan skandalı bu adımların da öyle rastgele atılamayacağını gösteriyor.

NOT: Yazıyı burada bitirmek içime sinmiyor o yüzden yanlış anlaşılmalara karşı koca bir nota ihtiyaç var. Diyelim ki Türkiye futbolunu yöneten akıllar bu bağlantıları doğru şekilde kurdu ve başarılı oldu. Türkiye başarılı bir geçiş ülkesi, verimli bir staj yerine dönüşerek Avrupa futbolunda başaltı pozisyonu elde etti. Bu tek başına matah bir şey mi olur? Yoo! Bu vurguyu özellikle yapıyorum, siz siz olun bir ülkenin spordaki başarısını profesyonel organizasyonlarındaki kaliteyle değerlendirmeyin. Yaygın ve işlevsel amatör ligler, pazar turnuvaları, kent koşuları, yerel inisiyatifler… Profesyonel, elit sporcuların seviyesi değil halkın spora ne kadar dahil olabildiğidir esas mesele. O yüzden rica ediyorum spora dair bir şeyden dünyanın sonu gibi bahsedeceksek o Süper Lig’le bağlantılı olmasın.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa