Öğretmenlerin mücadelesi

Fotoğraflar: TÖB DER Ajansı | Kolaj: Evrensel

Eylül ayı önemli bir ay. Okulların açılmasından çok, asıl öğretmenlerin Türkiye’de verdiği örgütlü ve uzun soluklu mücadele açısından önemli. Eylül ayında öğretmenlerin örgütlü mücadelesi için önemli adımlar atıldı. Bunlardan biri, Tüm Öğretmenler Birleşme ve Dayanışma Derneğinin (TÖB-DER) kuruluşuydu. Öğretmenlerin bir sendikada değil, dernek çatısı altında örgütlenmesi tümüyle bir dayatmanın sonucuydu. 12 Mart 1971 darbesiyle oluşturulan baskı rejiminin memur sendikalarına yönelik saldırısı kapsamında Türkiye Öğretmenler Sendikası (TÖS) kapatılınca, başka bir yapı kurulması gerekiyordu.

Önce Türkiye Öğretmenler Birliği (TÖB) kurulmak istendi. Buna izin verilmeyince, bir dernek kurulması zorunluluğu ortaya çıktı. Türkiye Öğretmenler Birleşme ve Dayanışma Derneği (TÖB-DER) de reddedilince, derneğin adı Tüm Eğitim ve Öğretim Emekçileri Birleşme ve Dayanışma Derneği olarak belirlendi.

Öğretmenlerin örgütlenmesine engel ardından engel çıkaranlar 12 Mart öncesinde de devredeydiler. Öğretmenlerin kendilerini birer özne olarak görmesi, dahası demokratik ve adil bir düzenin kurulması için çalışması tehlikeliydi. Fakir Baykurt’un, “Öğretmen yalvarmaz, öğretmen boyun eğmez, öğretmen el açmaz, öğretmen ders verir,” sözleri, 1965’de kurulan TÖS ile ortaya çıkan ve egemenleri çok rahatsız eden kararlılığı yansıtıyordu.

Öğretmenlerin sendikasının nasıl hedef alındığına 2013’te yer vermiştim. Özetleyeyim: TÖS Genel Kurulu Temmuz 1968’de Kayseri’de yapılacaktır. Toplantı öncesi elektrikler kesilir ve patlamalar olur. Sonrasında çok tanıdık bir senaryo devreye konulur. “Allahsız komünistler camileri bombaladı,” söylentisi yayılır; “hassas” bir kitle kongrenin yapıldığı sinema önünde toplanır ve tekbir getirmeye başlar. İçinde 800 kadar öğretmenin bulunduğu sinema salonuna taş ve gazlı paçavralar atılır ama salonu yakma girişimi başarısız olur. Genel kurula yapılan saldırı saatler sonra ancak askeri birliklerin müdahalesiyle sona erer. Öğretmenleri linç etmek isteyenler kitapçılara da saldırırlar. Kaldığı otelin önüne çıkan bir kadını yakalayan kalabalık, kadının üstündekileri parçalar. Kadıncağız onlara yalvarır: “Abiler beni öldürün ama bana bunu yapmayın!

Kayseri’de sergilenen oyun, 6-7 Eylül 1955’den sonra defalarca devreye sokulan bir senaryoya dayanıyordu. Öğretmenlere olduğu gibi kitapçılara, kitaplara ve bir kadına saldırılması Türkiye’de o günden bugüne nelerin değişmediğine de ışık tutuyor. 12 Mart sonrası TÖS’e, 12 Eylül sonrası TÖB-DER’e yapılanlar öğretmenlerin susturulması içindi. TÖB-DER üyelerinin evlerinde, sokaklarda, okullarda öldürülmesi de öğretmenlerin mücadelesinin durdurulması içindi.

Öğretmenleri düşman belleyen bir rejim, aslında kamu yararını ve daha iyi bir geleceği hedef alır. Öğretmenlerin örgütlü mücadelesine neden saldırıldığını anlamak için bir TÖB-DER yayınına göz atalım:

Ortaokullarda öğrencilerin yönetime katılmaları söz konusu değildir. Baskıcı bir disiplin anlayışı hakimdir. Bu nedenlerle ortaöğretim kurumları gençlerimiz için birer hapishane gibidir. (…) Ülkemizde özel okullar ve dershaneler yoluyla eğitimin ticareti yapılmaktadır. (…) Eğitimdeki tüm özel kurumlar kapatılmalıdır.

Ocak 1977 tarihli bu saptamalar günümüzde ilkokuldan üniversiteye tüm düzeyler için geçerli. Çocuklar ve gençler hâlâ okulun öznesi değil. Eğitimin ticarileştirilmesi ve özelleştirilmesi hızla sürüyor. Var olan tek adam rejimi, 12 Eylül’ün mirasçısı. Öğretmenlerin demokratik ve adil bir düzen mücadelesi ise Eğitim Sen’de sürüyor.

Evrensel'i Takip Et