Türkiye’de sinemayı sinema yapanlar: Cemil Filmer (3)
Fotoğraflar: Cemil Filmer arşivi
MOSD (Ordu Sinema-Film Merkezi) kurulduğunda başına getirilen Weinberg, buradaki görevinden ayrıldıktan sonra da İstanbul’da yaşamaya devam etmiş, başta Enver Paşa olmak üzere devlet ricalinin gittiği Aynalı Sinemayı işletmiştir.
I. Dünya Savaşı’nın devam ettiği bu dönemlerde İstanbul’da, MOSD’un dışında birtakım cemiyetler de sinema faaliyetlerine katılmıştır. Bunlardan ilki olan, ordu ile halk arasındaki ilişkileri geliştirmek amacıyla 1913 yılında kurulan “Müdafaa-i Milliye Cemiyeti”, 1916 yılında gelir kaynaklarını artırmak amacıyla sinema çalışmalarına başlamıştır. Bu cemiyet, 1917 yılında Türk sinemasının ilk konulu filmleri olan Pençe ve Casus’u çekmiştir. Ancak 1918 yılında I. Dünya Savaşı’ndan yenik çıkan Osmanlı Devleti, Mondros Mütarekesi’ni imzalamak zorunda kalmış; yapılan antlaşma uyarınca da İtilaf devletleri tarafından bütün ulaşım ve iletişim araçlarına el konulmuştur. MOSD ve Müdafaa-i Milliye Cemiyetinin elindeki sinema çekim ve gösterim aygıtları da bu uygulama kapsamındadır. İtilaf devletlerinin ellerindeki sinema araçlarına el koymasını istemeyen bu iki kurum, ellerindeki tüm sinema araç gereçlerini, 1919 yılında, Malul Gaziler Cemiyetine devrederler. (Ma’lûlîn-i Guzât-ı Askeriye Muavenet Heyeti). Sinema cihazlarını devralan Malul Gaziler Cemiyeti, film çekimine başlar.
Cemil Filmer’i yazmaya geçen hafta kaldığımız yerden sürdürelim:
FUAT BEY, CEMİL BEY VE BİNNAZ FİLMİ
“Harp yıllarında bizler para tutmamıştık. Milyonla inşan, genç asker öldü. Arkadaşlarımız birer birer gittiler.” Savaş sonrası uzun süre işsizlik ve açlık günleri yaşar Cemil Filmer. O günlerde Kemal Bey Sinemasına giderek film izler.
“Bir gün bir İngiliz filmi gördüm. Bir aile, adam bir mağazada çalışıyor, karısı çok güzel, bir de çocukları var. Derken harp başlıyor ve adam yedek yüzbaşı olarak cepheye gidiyor. Kahramanlıklar gösteriyor, göğsü madalyalarla doluyor, harp bitince evine dönüyor. Ancak ne evi ne de karısı kalmıştır. Kadın bir paralı adamla yaşamaktadır, oğlu mektebe gider. Adam günlerce dolaşır ve iş arar, o kadar ki, bir otelde bavul taşımaya razı olur. Bir gün kapı önüne lüks bir araba yanaşır, vizon kürkler içinde karısı arabadan iner, yanında silindir şapkalı o zengin herif. Buna bavullarını taşıtırlar. Çok çökmüş olduğu için kadın kocasını tanımaz, sonra ayakkabılarını çıkarır ve boyatmasını isteyerek bir miktar bahşiş ile kocasına uzatır.
Dayanamamış, ağlaya ağlaya sinemadan çıkmıştım. Adamın durumu tıpkı bana benziyordu. Demek harp sonrası İngiltere’sinde de aynı durumlar yaşanmıştı. Bu haletiruhiye içinde dalgın ilerlerken birden Ordu Sinema-Filim Merkezinde birlikte çalıştığımız bir nefere rastladım. Bana ‘Cemal Bey duydunuz mu, Ordu Sinema- Filim Merkezi bütün takımları ile Malul Gaziler Cemiyetine nakledildi, başına da Fuat Bey getirildi’ dedi.
Oracığa çökmüşüm, Allah’a şükrediyorum. Aylar süren işsizliği yenecektim. Fuat Bey bana orada mutlaka bir iş verirdi.”(1)
Cemiyete gidip Fuat Bey’i (Uzkınay) bulur ve aylardır işsiz olduğunu ayağını kaldırıp altındaki deliği de göstererek anlatır. Fuat Bey Cemiyetin bir varlığının olmadığını, kadrosunda sadece kendisinin bulunduğunu yeni bir eleman alamayacaklarım söyler. Sonra da “Ama seni bırakmam, ne yapar yapar buraya sokarım” der ve dediğini de yapar. Muhasebeci kadrosu ile 10 lira maaşla işe alır Cemil Filmer’i.
Fuat Bey masrafları çıkarmak için bir film yapmak gerektiğini söylüyor, ikna etmeye çalışıyordur. Filmin rejisörlüğünü Ahmet Fehim Efendi yapacak, Darülbedayi oyuncuları oynayacaktır. O yıllarda rejisör olarak bir de Ertuğrul Muhsin’in adı geçiyordur. Film Yusuf Ziya Ortaç’ın “Binnaz” adlı eserinden uyarlanacaktır. Filmin çekimine karar verilir. Cemiyet masrafları kontrol etmek üzere bir memur görevlendirir. Darülbedayi sanatkarlarından Behzat Butak ile Raşit Rıza oynayacaktır, Ermeni kadın oyuncular da vardır. Dahili sahneleri Cemiyetin bahçesindeki dekorlar içinde çekecek, harici sahneler Gülhane Parkı’nda çekilecektir. “Çekim sırasında başımızda bulunan görevli devamlı işe karışıyor, fazla masraf olmasın diye bizi uyarıyordu. Bir sahnede karısına sinirlenen evin beyi masada duran sürahiyi kaptığı gibi fırlatacak, duvardaki aynaya değen sürahi ayna ile birlikte kırılacaktı. Görevli memur hem sürahi hem ayna diye itiraz etti. Ahmet Fehim Efendi nüktedan bir zat idi. ‘Kuzum efendim, cam sürahi yerine toprak testi kullanırız ayna yerine de fırlayan testi, pencereden dışarı gider olur biter’ dedi. Görevli bu sefer ‘O zaman dekorun gerisinde biri dursun da testiyi düşmeden yakalasın’ demez mi? Bu az masrafla film çekme işi ilk Türk filminden itibaren Türk sinemasının tuttuğu yollardan biri olagelmiştir.” (a.g.e sf. 95)
Dahili sahneleri Fuat Bey çeker, Gülhane Parkı’ndaki harici sahneleri de Cemil Bey çeker.
1930’lu yıllarda Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal (Atatürk) de İstanbul’da bulunduğu ve devlet işlerinden fırsat bulduğu zamanlarda Beyoğlu’daki sinemalarda film seyretmeye gider. 22 Ocak 1932’de Opera Sinemasında “Çanakkale” filmini izledikten sonra, bu sinemanın işletmecileri olan Mehmet Rauf ve Cemal Beylerle sohbet ederken onlara, sinemada neden az izleyici olduğunu sorar. Mehmet Rauf ve Cemal Beyler, yalnız kendilerinin değil, tüm sinemacıların en büyük sorununun vergi olduğunu ve bilet fiyatlarının pahalılığı nedeniyle halkın sinema salonlarına gelemediğini söyleyince Mustafa Kemal, dönemin Maliye Bakanı Fuat Ağralı’ya emir vererek, sinema işletmecisi ve salon sahiplerini rahatlatan vergi indirimini sağlar.
İKİNCİ SİNEMA FİLMİ MÜREBBİYE
“Binnaz” filmi bitmiş ve “O yılların imkAnları ile güzel bir film olmuştu. Bundan sonra yine Dârülbedayî oyuncuları ve Ahmed Fehim Efendi’nin rejisörlüğü ile ikinci Türk filmi olan Hüseyin Rahmi Bey’in “Mürebbiye” filmini çektik. Dış çekimlerini Gülhane Parkı’nda ben yaptım.” (age, sf, 98)
Derken İstanbul işgal edilmiştir. “İşgalci askerlerden özellikle İngiliz ve Fransızlar halka zulmediyorlardır.” Geceleri sokağa çıkmak bir mesele haline gelir.
Not: Haftaya devam edeceğiz
(1) Cemil Filmer, Hatıralar. İstanbul -1984
- Düşen yapraklar (1) 27 Mart 2024 04:15
- Nihat Ziyalan: Yılmaz Güney’in kan kardeşi, filmlerin kötü, gönlümüzün ve edebiyatın iyi insanı (2) 13 Mart 2024 04:20
- Nihat Ziyalan: Yılmaz Güney’in kan kardeşi, filmlerin kötü, gönlümüzün ve edebiyatın iyi insanı (1) 06 Mart 2024 04:15
- Bilal İnci: Zalim, gaddar, acımasız kötü adam 28 Şubat 2024 04:20
- Geleneksel Türk tiyatrosunun son temsilcisi: İsmail Dümbüllü 21 Şubat 2024 04:00
- Atatürk, ‘Ben Bir İnkılap Çocuğuyum’ filmi ve Münir Hayri Egeli (3) 14 Şubat 2024 04:15
- Atatürk, “Ben Bir İnkılap Çocuğuyum” filmi ve Münir Hayri Egeli (2) 09 Şubat 2024 04:20
- Atatürk, ‘Ben Bir İnkılap Çocuğuyum’ filmi ve Münir Hayri Egeli (1) 04 Şubat 2024 04:35
- Jönlükten kötü adamlığa bir sinema sevdalısı: Hüseyin Peyda 28 Ocak 2024 04:33
- Şerafettin Kaya: Ben İyi Biri Olmadan Önce 21 Ocak 2024 05:10
- Yeşilçam’ın Çınarları (6): Vedat Örfi Bengü: ‘Mısır’da sinemayı kuran Türk’ 14 Ocak 2024 04:43
- Yeşilçam’ın Çınarları (4): Aziz Basmacı, Vahi Öz 07 Ocak 2024 04:04