04 Eylül 2022 04:33

Geçmiş zaman olur ki hayali cihan değer

Fotoğraf: DHA

PAZAR
Paylaş

Her şey seçimi bekler gibi.

Eski bir fotoğraf karesi gibi hayatın rengi sepya sanki, herkes ayaklarını sürüyor, hayat akmıyor. Ne bileyim sofraların kurulması, halıların silkelenmesi, perdelerin yıkanması bile seçime kaldı sanki.

Oysa sürekli diyoruz ki mücadele Meclise indirgenemez. Toplumsal mücadele olmadan siyasi muhalefetten beklenebilecekler sınırlı. Muhalefetin ne vadettiğini konuşuyoruz, mevcut düzen içinde değişimin mümkün olmadığını, her güne yeni bir yolsuzluk, kimler kimlerle berabermiş ruhumuz duymamış.

Uzun bir süredir, gerek başkanlık rejimi gerekse iktidarın Meclis çoğunluğu yüzünden Meclis işlevsiz.

Hiç muhalefet partileri sayımı almaya gerek yok. Torba yasa geliyor, itirazlar, tartışmalar, oyla, geçti gitti.

Muhalefet soru önergesi veriyor, karşılığı yok.

“Araştırma komisyonu kurulsun” deniyor. AKP ve MHP oylarıyla reddedildi.

Akşamları her evin televizyonunda bir tartışma programı ama kimseler izlemiyor Meclisi.

Eskiden ana haber bültenlerine yansırdı bazı konuşmalar. Şimdi ancak grup toplantılarından birkaç dakika, o da eğer atara atar, gidere gider bir konuşmaysa.

Tamam mücadele Meclise indirgenemez ama bu Meclisin ne anlama geldiğini unutmamıza da bir bahane değildi.

Cuma günü sosyal medyada tek kelimelik tweet akımı başlayınca mevcut kabinenin oksimoron gibi yapamadığını tek kelimeye indirgeyip yazarak akımın mantığını bozmasına takıldım.

Siyasetin dili uzun zamandır lise yatılı erkek yurdu gibi zaten.

İçişleri Bakanı “enselendi” fiili kullanıyor. Henüz yargılanmamış biri için.

Cumhurbaşkanı “çapulcu” diyor, öğretmenlere diyor. Devlet atamasını yapmadığı için özel okula mecbur kalan, on yıllık tecrübesine asgari ücret uygun görülen, o da yaz ayları ödenmeyen, her sene yeni bir sözleşmeye mecbur bırakılan ve çocuk eğitmesi beklenen öğretmenlere.

Doktorları, avukatları, akademisyenleri, sanatçıları, öğretmenleri ve öğrencileri kaybediyoruz, akın akın herkes yurt dışına gidiyor. Eğitim alan, veren gidiyor. 

Vize ret oranlarımız savaştaki Rusya’yı geçmiş. Onların bile ülkelerine dönme ihtimali bizden yüksek görünüyor anlaşılan.

Bizim yeniden kuruluş ve kurtuluş çabasına ihtiyacımız var. Mecliste artık daha fazla müteahhite, iş insanına, ticaret erbabına değil, bir memleketi baştan yaratma azmine sahip insanlara ihtiyaç var. Sadece cumhurbaşkanı adayı değil, o 600 koltukta oturacak olan herkes kritik. 

Açtım eski Meclis konuşmalarını buldum. 17 Nisan 1940. Mecliste Köy Enstitüleri Kanunu görüşülüyor.

Başkan oturumu, henüz kanunu görüşebilmek için süre olduğunu ancak aciliyeti gözönüne alınarak o günkü oturumda görüşülmesini önererek açıyor. Oy çokluğu ile kabul.

İlk söz Dr. Osman Şevki Uludağ’ın. (Asker, radyoloji uzmanı, tıp tarihçisi, 120’den fazla eserin bestecisi, yazar ve zirvesine ilk çıkan insan olarak Uludağ’a adını veren kişidir. Bir de mevcut kabineye bakın, yetkinlikleri iş kurmuş ve partilerine üye olmaktan ibaret)

Bugün, meslekinde cidden sayılı bir üstad olarak tanılan Maarif vekilimiz umumî bir derdimize deva olarak bu köy enstitüleri kanununu getirdiklerinden dolayı kendilerini minnet ve şükranla karşılarım. Bunların gayesi şimdiye kadar yapılan hareketlerden başka bir hususiyeti ifade etmesidir. Şimdiye kadar biz daima şehirlerde yetiştirdiğimiz muallimleri veya diğer mutahassısları köylere kadar yaymak tasavvurunda bulunuyorduk. Fakat şehir hayatına alışmış bir insanı köyün mahrumiyet muhitine atmak mümkün olmuyordu. Şark vilâyetleri, mevzubahis olduğu zaman biz daima fedakârlık talebinde bulunuyorduk. Fedakârlık esbabı mucibesini, bugün elimizde bulunan Hükümetin esbabı mucibe mazbatasında görmekteyiz ki, muallimleri köylere, bu mahrumiyetli muhitlere atmağa o da imkân görmüyor. Binaenaleyh bu noktai nazardan köy muallimlerinin ve bunlarla beraber köy ustalarının kendi muhitlerinden yetiştirilmesinde esbabı zaruriye ve ciddiye vardır.”

Meslektaşına övgü, fedakarlık beklemek yerine çözüm önerme gereği ve eğitimin aciliyeti...

Sonra sözü 2. Dünya Savaşı’nın kapıda olduğunun farkında bir asker ve vekil olarak Kazım Karabekir alıyor. Kanun Layihasına şükranlar sunup uyarı yapıyor:

“Bu müesseseler kurulurken harb halinde dahi bir istihsal merkezi olarak faaliyette bulunması düşünülmeli ve harbde istihsal kudretlerini arttıracak tedbirler almalıdır.”

“Harpte” diyor, “Ağaçlardan, doğadan ve hayvandan fedakarlık ettik, yine etmek gerekebilir, bu enstitünün bir gayreti de bunların üretimine destek olmaktır. Eğitim ve öğretim işinde ve savaş kapıdayken dahi hayvanları ve doğayı düşünmek mi?​”

Dersim MV. Feridun Fikri ise köylerin imece ile kalkınma çabasını da devletin üzerine alması gereğinin altını çiziyor.

Sabır telakkisi değil yurttaşın sırtından yük almaktan bahsediyor.

Söz Hasan Ali Yücel’e geliyor:

 ”Şimdiye kadar şehir muallim mekteblerinden köye gitmiş olan ve orada hakikaten idealist bir ruhla çalışmış bulunan öğretmen arkadaşlarımız yok değildir. Onların mühim bir kısmının köylerde duramamış olmaları sadece bir idealizm noksanından ileri gelmemiş; hazırlama hususunda gittikleri muhite intibak edecek melekeyi onlara vermemiş olmanızdan doğmuştur. Dava sadece bir vatanperverlik, bir mefkûrecilik davası olarak mütalea edilemez. Bunu fiilî olarak bildiğimiz için o şekilde bu gençleri yetiştirelim ve hayat tarzları o şekilde olsun ki kendilerine köyde vazife verdiğimiz takdirde tabiî olarak okul hayatları devam ediyormuş gibi olsun, vazifelerine memnuniyetle gitsinler, bu işleri seve seve görsünler diye düşündük.”

İcraatta hata kabulü ve değiştirme azmi? İşi bireylerin idealizminden çıkarıp devletin vazifesine almak?

 ” İçtimaî bir sınıf doğurma meselesi mevzubahis değildir. Partimizin programında da yazıldığı veçhile esasen rejimimiz sınıf ve imtiyaz kabul etmez.”

Ağla gözlerim ağla.

“Sözlerimi bitirirken vicdanî bir vazifemi yapmak istiyorum. Bu kanun dört encümenden geçti: Maarif, Ziraat, Dahiliye, Bütçe. Bu encümenlerdeki arkadaşlarım en küçük noktalara kadar kanun hakkında fikir sordular, emek verdiler vetadil ettikleri noktalarda bu kanunu kuvvetlendirici bir netice verdi. Kendilerine huzurunuzda teşekkür etmeği bir borç bilirim. (Estağfurullah sesleri), (İştirâk ederiz sesleri).Bu kanun en aşağı 15 sene sonraki bir hakikati bugün bize tatlı bir hayal olarak düşündürmektedir. Ben kendi hesabıma, milletimin naçiz bir irfan hizmetkârı olarak bu hayalin büyük zevki içerisindeyim.”

Rejim 1940 ile mukayese edilir değil farkındayım ha keza siyasetin dili de geçmişle.

Ancak sadece şu an var olan üzerinden, altılı masanın ağır bagaj yükü ile ortaya attığı güçlendirilmiş parlamenter sistem vaadiyle, girift ilişki ağlarıyla, neyin yanlış gittiğini konuşarak, rantın tomografisini çekmeye çalışarak da bir coşku hissedemiyor insan. Ne, ne kadar hızlı ve nasıl değişecek? Hayal kurdursun birileri bize. Yıldık dev projelerin slayt sunumlarından, insana dokunan, aydınlığa ulaştıran 15 senelik tatlı hayaller nerede?

Mücadelenin tek ve asli yolu Meclis olmamasına rağmen, inanıyorum ki Hasan Ali Yücel gibi emek verilmiş hayallere sahip, bilime, eğitime, emeğe adanmış ömürleriyle, memleket derdinden başka çıkar gütmeyenlerden grubu olan bir sosyalist blok muhtaç olduğumuz geleceğe dair umudu yeşertecektir.

Sosyal güvenlik yasası, iklim krizi, ekonomi, eğitim müfredatı, yargı konuşulurken şerh düşmekle kalmayacak, yön verebilecek, fedakarlığı yurttaşın sırtından alıp devlete verecek idealist insanlara ihtiyaç var. Burada belirleyici olan solun tarihindeki ayrışmalar, teorik tartışmalar değil. Bugün herhangi bir sosyalisti adı bilindik düzen içi bir siyasetçi ile yan yana koysanız mal varlığı açısından alnı ak çıkacaktır. Ömrünce şahsı adına maddi yatırıma niyet etmemişlerin, emekten, adaletten yana durmuşların, ömrünü bir mücadeleye vakfetmişlerin varlığı unutturulmuş olsa da varlar, aramızdalar, işçi ziyaretlerinde, adliye koridorlarında, miting alanlarındalar. Ayrı pankartlar altında olsalar da hep bir aradaydılar.

Bir kere de Mecliste birlikte dursunlar. Hele bir görelim.

Alıştırılan düzene ve sağa yatık muhalefete mecbur değiliz. Bize ılımlı reformlar değil devrim niteliğinde yasalar lazım.

Devrimcileri Mecliste de görebilme hayaliyle.

Bu haftanın karanlığını geçmiş tutanakları okuyup kurduğum bu hayalle aştım.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa