Adım adım daha ileriye

Fotoğraf: Eren Ergine/Evrensel

Toplumsal hareketliliğin sürekli olarak arttığı, çeşitlendiği, geliştiği bir dönemden geçiliyor. Toplumun çeşitli kesimleri karşı karşıya kaldıkları sorunlara karşı mücadeleye atılıyorlar, kendilerine, yaşam alanlarına yönelik hak gasplarını engellemek, saldırıları püskürtmek için alanlara, sokaklara çıkıyorlar, mücadele çadırlarında direnişlerini sürdürüyorlar. Her geçen gün yeni mücadele ve direniş haberleri geliyor. İktidarın ve büyük sermayenin baskısı, saldırısı, zorbalığı varsa, mücadele, direniş, boyun eğmeme de var ve yaygınlaşıyor.

Evet henüz açık, birleşik güçlü bir kitlesel mücadele görülmüyor, ama gelişmelerin bu eğilimi beslediğini, böyle bir mücadele için koşulların daha fazla olgunlaştığını da görmek gerekiyor. Düzen muhalefetinin bütün “Provokasyona gelmeme, sokağa çıkmama” çağrılarına rağmen yaşananlar ortadadır. Emeklilikte yaşa takılanlar meydandaydı, atanamayan öğretmenler alanlardaydı, tek tek işyerlerinde işçilerin direniş ve eylemleri devam ediyor, yaygınlaşıyor. Yangın yerine dönen çarşı ve pazarda kendilerine uzatılan her kameraya, mikrofona öfke ve tepkisini dile getiren bir halk var. Kadınlar ise kararlılıkta en önlerde yer alıyorlar.

Ama bu kadar da değil yaşam alanlarının, çevrelerinin katledilmesine, sermayeye peşkeş çekilmesine karşı yerel halk ve onlarla dayanışma içindeki kesimler sürekli bir hareketlilik içinde. Derelerinin, koylarının yağmalanmasına, kentsel dönüşüm adına rantsal paylaşımın saldırısına uğrayan evlerinin, mahallelerinin gasbedilmesine karşı çıkan halk kesimleri eylem ve mücadele içinde öfkesini biliyor ve geliştiriyor. Asbestli geminin gelmesinin engellenmesi örneğinde olduğu gibi bu mücadeleler kazanımlarla da sonuçlanabiliyor.

Bütün bu mücadelelerin haklı ve gerçek bir ekonomik ve politik nedene dayandığını, iktidarın zorbalığına, politik ve ideolojik saldırılarına karşın toplum nezdinde meşru görüldüğünü kaydetmek gerekiyor. Mücadele eden kesimlere iktidarın en tepesinden savrulan “çapulcular, sürtükler, şükretmesini bilmeyenler, sabır göstermeyenler vb.” karalamaları ne bu mücadeleleri engelleyebiliyor ne de mücadeleye atılacak yeni kesimlerin önünü kesebiliyor. Laisizmin belini kırarcasına dini çevre ve otoritelerin iktidarın yardımına çağrılması da, gerçeklerin katılığı karşısında yatıştırıcı bir rol oynayamadığı gibi, böylesi bir devreye giriş dinin rolü ve işlevi konusunda geniş kesimlerin kuşkularını artırıyor.

Üstelik bu mücadelelere atılan halk kesimlerinin politik ve ideolojik eğilimlerine bakıldığında, bunların önemli bir kısmının “oy verdiklerine” karşı harekete geçtiklerini görebiliyoruz. İşçi ve emekçi halk böyle öğreniyor, gelişiyor ve aydınlanıyor. Onların bu yönde ilerlemesi için çaba gösterenlerin emekleri de en büyük yardımcıları durumunda. Direnişler destekleniyor, umutsuzluğa kapılanlara yapılabilecekleri gösteriliyor, mücadele ve direnişlerin yaygınlaşması, birleşmesi ve genelleşmesi için küçümsenmeyecek bir enerji harcanıyor.

Ayrıca şu dikkat çekicidir: özellikle işçi mücadelelerinde sendika üst yönetimleri verilen mücadelelere destek olmak, onları teşvik etmek bir yana bu mücadeleleri engellemek, engelleyemezse dağıtmak, tecrit etmek peşinde koşuyor. Sayıları çok az olan sendikayı ve sendikacıyı bu mücadelelerin içinde görebiliyoruz. İşçi mücadeleleri bu olumsuz koşula rağmen gelişiyor ve yaygınlaşıyor. Bugün yüksek enflasyon ve sürekli artan hayat pahalılığına karşı ücretleri büyük bir hızla eriyen işçilerin mevcut duruma uzun süre katlanmayacaklarını öngörmek için kahin olmak gerekmez. Ya sözleşme döneminde kayıpların karşılanması için kararlılık göstermek, ya da ek zam talebiyle hareketlenmek işçi mücadelelerinin doğasına uygun gelişmelerdir. Ama farklı koşul ve gelişmelerin olabileceğini de göz ardı etmemek gerekir.

Ülke ağır aksak bir seçim sürecine doğru sürükleniyor. Düzen muhalefetinin yukarıda bahsedilen tüm sorunların çözümünü seçimi kazanmaya endekslediği bir sır değildir. Seçimler kuşkusuz önemlidir, sorumluluk sahibi hiçbir parti ve çevre ona sırtını dönme lüksüne sahip değildir ve bu durum doğru tutum almayı gerektirir. Buna karşın 6’lı masanın işçi ve emekçi halkın temel sorunlarını çözemeyeceğini, IMF’li veya IMF’siz IMF programları uygulayacağını, atacağı bazı adımlarında makyaj tazelemekten öteye geçemeyeceğini bugünden görebiliyoruz.

Öte yandan seçim süreçleri işçi ve emekçi halkın ekonomik ve politik taleplerini daha uygun koşullarda ileri sürebileceği, yaygınlaştırabileceği, olanaklarını geliştirebileceği dönemlerdir aynı zamanda. Seçimler nasıl sonuçlanırsa sonuçlansın, işçi ve emekçi halkın önünde tüm yönlerini bugünden öngöremeyeceğimiz yeni bir mücadele süreci açılacaktır. Ama bugünkü süreci doğru değerlendirmenin, seçim sonrasında verilecek mücadelelere olanaklar sunacağını da görmek gerekiyor.  

EVRENSEL'İNMANŞETİ

Peşkeşe ‘dur’ de!

Peşkeşe ‘dur’ de!

Çayırhan Termik Santralinin özelleştirilmesi için alınan ve genelde mal değerinin yüzde 10 düzeyinde belirlenen geçici teminat bedeli 250 milyon TL oldu. Bu bedel madenin sadece 3.5 günlük kazancına denk geliyor. Satışa karşı direnişi sürdüren madenciler, ‘Yağmayı durduralım’ çağrısı yaptı.

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
DİSK-AR’ın araştırmasına göre sadece iki aylık enflasyon nedeniyle işçilerin, memurların ve emeklilerin cebinden en az 101 milyar lira çalındı.

Evrensel'i Takip Et