12 Eylül 2022

12 Eylül’den 42 yıl sonra 1984’ü izlerken…

Fotoğraf: AA - George Orwell'ın 1984 adlı kitabının kapağı

Bursa’da kültürel çalışmalara desteği ile öne çıkan Nilüfer Belediyesinin kent tiyatrosu, yeni sezonu George Orwell’ın, yayımlandığı dönemden beri çok okunan ve tartışılan romanı 1984’ten uyarlanan 1984 isimli oyunla açtı. Nilüfer’de geçen cuma akşamı Nâzım Hikmet Kültürevinde prömiyeri düzenlenen oyunun bizde bıraktıklarını aktarmadan önce küçük bir parantez açalım. İlk kez geldiğimiz kültür merkezine, saat 20.30’da başlayacak oyuna yarım saat önce vardık. Hemen girişteki şiir kütüphanesi dikkatimizi çekti. Saat akşamın 20.00’siydi ve rafları şiir kitapları ile dolu, bir de şiir arşivi bulunan kütüphanenin ışıkları yanıyordu. Girip dolaştık, yedi sekiz masada gençler kitap okuyor, notlar çıkarıyor ve belki bazıları ders çalışıyordu. Bir gün buraya daha geniş bir zaman ayırmalı. Birkaç dakikalık bir ziyaret bile insana ne kadar iyi geliyor.

Oyuna dönelim. George Orwell’ın İskoçya’ya bağlı Jura Adası’nda veremle boğuşurken 1947-1948 yılları arasında kaleme aldığı ve ilk kez 8 Haziran 1949’da basılan romanın hikayesi distopik bir dünyada geçer. Bireyselliğin ve insan haklarının tamamen yok edildiği, totalitarizm altında insanların makineleşmiş kitlelere dönüştüğü, gerçekliğin maniple edildiği, yaşama garantisinin biat etmekle mümkün olabildiği bir düzeni anlatan romandan bu yana, herkesi izleyen, gözetleyen bir güç olarak “Big Brother (Büyük Birader)” ve “Düşünce Polisi” kavramları sık sık hayatımıza girer, çıkar. Ya da gerçekten, çıkar mı? Bizim kuşaklar ve başka pek çok kuşak açısından geçerli bir soru.

Romandan Robert Icke ve Duncan McMillan’ın uyarladığı oyun, Murat Daltaban’ın yönetmenliğinde sahnelendi. Çeviren Ayberk Erkan, yapımcı Özlem Daltaban ve oyuncular da şöyle: Adem Mülazim, Ayşe Gülerman Kum, Barış Ayas, Batuhan Pamukçu, Gökhan Kum, Mert Tiryaki, Oğuzhan Ayaz, Pınar Hande Ağaoğlu, Cihat Temel. Kostümden, ışığa kadar pek çok açıdan emeği geçenlerin büyük alkışı hak ettiği güçlü bir performans izledik sahnede.

Orwell, kitabının sosyalizm karşıtlığı ile eleştirilmesi üzerine, “Yeni romanımda (Bin Dokuz Yüz Seksen Dört) sosyalizme ya da bir destekçisi olduğum Britanya İşçi Partisine bir saldırı kastetmedim” demiş ve amacının, karşı durulmadığı takdirde totalitarizmin herhangi bir yerde zafer kazanabileceğini vurgulamak olduğunu söylemişti.

Yeniden oyuna dönersek, insanların makineleşmiş kitlelere dönüştürüldüğünü ifade etmek üzere kullanılan kostümler, oyunda temsil edilenin aslında tek bir zamanla sınırlandırılamayacağını göstermek üzere, maskelerle kişilerin anonimleştirilmesi, hızla işleyen ekonominin çarklarını, savaş ve yayılmacılığı anlatmak üzere arka fonda akan siyah beyaz görüntüler, bireylerin sürekli izlendiğine işaret eden kameralar ve distopik bir gerçeklik içinde sizi yer yer sarsan güçlü ışık efektleri… Otoriterliğin sorgulandığı oyunda, ona karşı verilecek mücadelenin her türlü şiddeti meşru kılıp kılmayacağı da tartışmaya açılıyor. Oyunun sonunda, ağır işkencelere maruz kalan Winston’un, direnişine son vermek için yüzüne içinde aç bırakılmış farelerin olduğu kafesin bağlanması üzerine artık pes etmesi ve “Bir şeyler yapın” diyerek yardım istemesi karşısında nefeslerin tutulduğu salondan bir tepki gelmedi. Muhtemelen yönetmenin salonu oyuna dahil etmek istediği bu sahne karşısındaki suskunluk, izleyici olma disiplinini bozmama kaygısından mı oldu, herkes bir başkasından mı bekledi bilemiyoruz ama, o birkaç saniye endişeli bir sessizlikle geçti.

Zaten içerdikleri ile yazıldığından beri hep güncel olan metnin aslına sadık kalan Murat Daltaban’ı, yer yer oyuncuların ellerinde gördüğümüz cam bir küre gibi, başı ile sonu birbirine bağlanan, salondan çıktıktan sonra da izleyiciyi biraz şaşkın bırakan bu güçlü performanstan ötürü kutluyoruz.

Alev Alatlı, 3 Aralık 2014’te Cumhurbaşkanlığı Kültür ve Sanat Büyük Ödülleri Töreni’nde edebiyat alanında ödül alırken, ‘1984’ Romanının Yazarı George Orwell’ın bugün yaşasa Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı ayakta alkışlayacağını öne sürmüştü. Bugün 12 Eylül faşist askeri darbesinin 42. yıl dönümü. 20 yıldır devam eden AKP iktidarının 1984 romanı ile benzeştirilebilecek yanlarından biri herhalde gerçekliğin maniple edilmesi üzerine kurulu otoriterliğidir. 12 Eylül darbesi ve anayasası ile mücadele adına gerçekleştirdiği manipülasyonun ardından, 15 Temmuz darbe girişimi ile mücadele manipülasyonuyla iktidarını tahkim etmiş bir otoriterlik var karşımızda. Bir ürünü olduğu 12 Eylül’ü ekonomi politikaları ve pek çok pratiği ile yeniden üreten bir siyaset.

1 Eylül 2022’de CNN tarafından atılan “Breaking news” tweeti sonrasında tek kelimelik tweetin yayılarak bir akıma dönüşmesi üzerine Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Fahrettin Altun da, “Hakikat” diye yazmıştı. Orwell’ın 1984’ünün Başkarakteri Winston’ın çalıştığı bakanlığın adının da “Gerçek Bakanlığı” olduğunu, bu bakanlıkta geçmişin silinip manipülasyonların yapıldığını hatırlayınca ‘tarihin ironisi’ diye düşünmeden edemiyor insan. Bugün Türkiye’de gerçekleşen sayısız içerik kaldırma kararı, internet ortamını iktidar denetimine sokabilmek için dayatılan ‘dezenformasyon yasası’ sanki 1984 romanından fırlamış gibi.

EVRENSEL'İNMANŞETİ

101 milyarlık gasp

101 milyarlık gasp

Enflasyonla mücadele adı altında uygulanan Erdoğan-Şimşek programı, enflasyonu düşürmüyor ama ücret ve maaşları acımasızca ezmeye devam ediyor. DİSK-AR’ın araştırmasına göre sadece iki aylık enflasyon nedeniyle işçilerin, memurların ve emeklilerin cebinden en az 101 milyar lira çalındı. “Enflasyonun nedeni ücret zamları” yalanının foyası da açığa çıktı.

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
DİSK-AR’ın araştırmasına göre sadece iki aylık enflasyon nedeniyle işçilerin, memurların ve emeklilerin cebinden en az 101 milyar lira çalındı.

Evrensel'i Takip Et