13 Eylül 2022 04:36

Muhalefetin savaşla imtihanı

DİSK üyesi emekçiler 1 Mayıs mitinginde 'Sömürüye, savaşa hayır' dövizi ile yürürken

Fotoğraf: Fırat Turgut/EVRENSEL

Paylaş

Cumhur İttifakı sadece bir seçim ittifakı olarak görülebilir mi? O, aynı zamanda savaş tezkereleriyle beslenen bir savaş ittifakıdır. Savaş isteyen, savaş konseptinden beslenen, savaş ve silahlanmadan çıkarı olan güçlerin, tekellerin ittifakı. “Ulusal çıkarlar” denen şey gerçekte enerji, silah vd. tekellerin çıkarıdır. Hükümetin bu yolda şimdi iki hedefi var: Suriye ve Yunanistan.

Suriye’ye yönelik sınır ötesi harekat şimdilik askıda görünüyor. Erdoğan yönetiminin NATO ve Rusya’dan almayı umduğu operasyon vizesinin kapsamı ne olacak? Olası bir harekatın çerçevesini işte bu soru belirleyecek. Pazarlıkların devam ettiği anlaşılıyor. Dışarıda komşu ülkelerle barış, içeride Kürt sorununda demokratik çözüm; böylesi bir politika ülke yönetimini elinde bulunduran burjuva kliklerin tercihi olarak görünmüyor. 

“Bir gece ansızın gelebiliriz” tehdidinin ikinci ayağında Yunanistan var. Adalarda ABD’nin silah yığınağı, 12 mil tartışması, doğal gaz rezervleri ve taciz atışlarıyla Ege’de gerilim tırmanıyor. Her iki ülkenin halkları da bundan tedirgin. Erdoğan yönetimi kadar sağcı Miçotakis Hükümeti de savaş politikalarından besleniyor. Yunanistan’ı yöneten egemen sınıflar ülkenin topraklarını ve deniz sularını büyük bir hızla ABD ve NATO’nun silah üssü haline getiriyorlar. Yunanistan’da devrimci, demokratik güçlerin, mücadeleci sendikaların itirazına, eylemlerine rağmen yaşanıyor tüm bunlar.

Ege’de gerilim, çatışma, hele de savaş ihtimali halkların yararına değil. Ege’nin iki yakasında hükümetlerin ve egemen sınıfların savaş naraları var. İşçilere, emekçilere ve halklara düşen şey ise barışın sesini yükseltmek.

9 Eylül’de İzmir’in emperyalist işgalden kurtuluş etkinlikleri, AKP’nin savaş politikalarına yedeklenmek istendi. İktidar, bir asır önce emperyalist işgale karşı verilen bağımsızlık savaşını bugün iki halk arasında düşmanlaşmanın aracı haline getirmeye çalıştı. Muhalefete, özelde de Millet İttifakı partilerine buradan yüklenerek yelkenlerini şişirmek istedi. Çünkü savaşa karşı barışı kararlı şekilde savunamıyor olmak, muhalefetin en yumuşak karnı. AKP sıkıştığı yerde tam da buraya çalışıyor.

Türkiye kritik 2023 seçimlerine doğru giderken, bir savaş ya da sınır ötesi harekat ihtimali, tek adam yönetimi için ayakta kalmanın da imkanı. Savaş konsepti milliyetçi oyların konsolidasyonu demek. Grevlerin, gösterilerin, mitinglerin, propaganda faaliyetlerinin yasaklanması aynı zamanda. Ve hatta seçimlerin askıya alınması yahut ertelenmesi nihayetinde. Ama bu hedefin güçlü bir finalle tamamlanması için sadece savaşı ilan etmek yetmiyor. Muhalefeti parçalamak, yedeklemek de gerekiyor.

Kuzeyde hâlâ dumanı sönmeyen Ukrayna savaşı. Rusya’nın kontrollü işgali. NATO’nun bölgeyi toz duman edecek silah yığınağı. Ve bu savaş etrafında toplaşan emperyalist bloklar. Güneyde ise emperyalist vekalet savaşlarıyla yıkıma sürüklenen Suriye. Türkiye’nin de dahlinin olduğu bir savaş sahası bu. Ve şimdi orta yerde, Ege’de yeni bir çatışma ihtimali... Böylesi bir senaryo, kırılmakta olan üç büyük fay hattının birleşmesine de göz kırpıyor aynı zamanda. NATO iki üye ülkesinin savaşına izin verir mi? Şimdilik olası görünmüyor. Ama barışı hedefe koyan savaş konsepti, sadece bölgemizde değil tüm dünyada savaş politikalarına kan taşıyor.

Tekellerin çıkarı uğruna körüklenen haksız savaşlara nasıl karşı durulur? Bunun için sadece savaş başladıktan sonra değil, savaş politikaları daha ilk belirtilerini göstermeye başladığında güçlü bir muhalefeti göstermek gerekir. Ki, bunu yapamayanlar, savaş arabası bir kez yola çıktığında onun stepnesi olmaktan da kurtulamazlar. İki burjuva ittifak seçeneğinden biri olarak Millet İttifakı bakalım burada nasıl bir sınav verecek? Restorasyon, bugüne kadar savaş tezkereleri üzerinden yürüyen proaktif dış politikanın bir el değiştirmesi değilse eğer; “savaşa hayır” seslerinin hem Mecliste hem de meydanlarda muhalefet tarafından yükseltilmesi gerekir. Önceki tezkerelere kalkan eller bu bakımdan hayli düşündürücüdür.

Yoksulluk, yolsuzluk ve yasaklar altında ezilen, ekmeği sürekli küçülen Türkiye işçi sınıfı ve ezilen halkın bu iktidardan kurtulması, savaş politikaları karşısında alacağı tutuma da bağlıdır. Bağımsızlık, ülke topraklarında bir başka devletin varlığını kabul etmeyeceği gibi, ülke dışına yönelik işgal ve savaş hamleleriyle de bağdaşmaz. Ekmek ve özgürlük kadar barış mücadelesi de toplumsal muhalefetin imtihanı olacak.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa