Oyunu mazerete boğmak

Fotoğraf: Esra Hacioğlu Karakaya/AA

Ne günlere kaldık… Olması gerekenin yapılmasının, özel bir övgüyü hak ettiğine inanılan tuhaf zamanlardayız. Ortam o denli yozlaşmış, o denli çürümüş ki olması gerekeni yapmak, takdiri hak eden sıra dışı bir davranış şeklinde algılanıp bir fazilet göstergesi olarak sunulabiliyor.

Bir yönetici, tüm tahrik edici davranışlara karşın taraftarlarının küfür etmemesini ve sahaya bir şey atmamasını çok özel ve olağanüstü bir durummuş gibi aktararak, buradan kendi kendine bir övünç payesi çıkarabiliyor.

Taraftarlar onca tahrike rağmen ne küfür etmiş, ne de sahaya bir şey atmış. Buna dikkat çekmek, bunu vurgulamak bile başlı başına garabet. Zaten normal zeka ve belli bir bilinç seviyesine sahip insanların maçları, küfürlü tezahüratlar yapmadan, sahaya bir şeyler fırlatmadan izlemesi gerekmiyor mu?

Aynı yönetici, hakemlerde kendilerine karşı olumsuz bilinçaltı oluşmasından endişe duyduklarını söylüyor. Ve taraftarlarının böyle bir endişeye kapılmamasını umduklarını belirtiyor. Bu laftan; taraftarların böyle bir endişeye kapılması halinde hiç de hoş olmayan olayların yaşanabileceği sonucuna varmak zor değil. Bu, üstü kapalı tehdit değil de ne?

Tabii yenilen bir takımın yöneticisinin konuşmasında, hakeme ve Merkez Hakem Kuruluna (MHK) değinmemesi düşünülemez. Kimseyi hedef göstermediklerini dile getirip ardından hakemin, bugüne kadar kendilerini çalıştıran teknik direktörlerle ilgili sorunu olabileceğini iddia etmek gerçekten çok kurnazca!..

MHK’nin yanı sıra Hukuk Kuruluna da birkaç laf etmeden olmaz. Bu tezgahta mutlaka onların da parmağı vardır. Hakemlerin, kimsenin pek anlayamadığı bir algoritmayla belirlenmesi zaten başlı başına şüphelendirici bir durum!.. Bu algoritma, kim bilir hangi takımı şampiyon yapmak için tasarlandı!..

Öte yandan, yöneticiliğin olmazsa olmazı sayılan “Taraftarlarımız hiç merak etmesin, mutlaka şampiyon olacağız” sözünü verip taraftarların gönlünü fethetmeyi de bilmek lazım.

Son olarak, kendilerine yönelik olarak tezgahlandığına inandıkları gerilim oyununu (ne demekse), sahadaki oyunlarıyla bozacaklarını söyledin mi, yönetici olarak taraftarları kışkırtma görevini hakkıyla yerine getirmiş oluyorsun!..

Oyun kültürü çoktandır, sportif ve insani değerler hedefinden uzaklaşmış ve ranta, diğer bir deyişle mutlak kazanma anlayışına teslim olmuş durumda. Böylesi bir ortamda bütün kulüplerde örneğini gördüğümüz ortalama yönetici tipi bu işte…

İşin teknik kısmında, puan kayıplarından sonra çalıştırıcılar tarafından, mazeret bağlamında sürekli olarak aynı klişelerin dile getirilmesi de başka bir tuhaflık.

Yurt dışından onca para verilerek getirilen çalıştırıcılar kısa süre içinde dönüşüm geçirip bizden birisi gibi konuşmaya başlıyor. “Kendi hatamız nedeniyle gol yedik” diyor mesela. Bir takımın, başkasının hatası nedeniyle gol yeme şansı varmış gibi…

Oyunun amacı zaten rakibini hata yapmaya zorlayıp gol atmak. Rakip de bunu başarmış işte. Böyle konuşarak aklınca, “Onlar bize gol atacak kadar etkili olamadılar. Golü onlar atmadı, biz yedik” imasıyla rakibi küçümsemeye, aşağılamaya çalışıyor…

Hadi kendi hatanla gol yedin, lakin işin bir de gol atma kısmı var. Yenilgiye gülünç bahaneler bulacağına 90 dakika boyunca neden gol atamadığını açıklasana…

Vasatlığın, yetersizliğin hüküm sürdüğü yerde, klişe mazeretlerin sürekli olarak gündemde bulunması doğal elbette...

EVRENSEL'İNMANŞETİ

Vergide sahte sefer

Vergide sahte sefer

Maliye Bakanı Şimşek’in servet sahiplerinin vergi ödememesine tepkiler üzerine ilan ettiği “vergi denetimi seferberliği”nden koca bir hiç çıktı. Müfettiş yetersizliği nedeniyle şirketlerin sadece yüzde 2’si denetlendi. Sınırlı denetimde bile kaçırıldığı tespit edilen vergi tüm şirketlerin ödediği kurumlar vergisinin yarısına erişti. Vergi yükü her zaman olduğu gibi bordro mahkumu emekçinin sırtında kaldı.

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
Suriye’de Aleviler hem katledildiler hem de “Esed artığı”, “mezhepçi fitne”, “provokatör” gibi suçlamalara maruz kaldılar.

Evrensel'i Takip Et