16 Eylül 2022 04:55

Erdoğan’ın umut kapısı Putin!

Vladimir Putin (sağda), Tayyip Erdoğan (solda)

Vladimir Putin (sağda), Tayyip Erdoğan (solda) | Fotoğraf: Mustafa Kamacı / DHA

Paylaş

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Rusya Lideri Putin ile temmuz ayında Tahran’da ve ağustosta Soçi’de yaptığı görüşmelerin ardından son üç aydaki üçüncü yüz yüze görüşmesini Semerkant’ta gerçekleştiriyor. Erdoğan, Şanghay İşbirliği Örgütünün (ŞİÖ) Semerkant’ta gerçekleştirdiği toplantıya katılması konusunda Soçi zirvesinden sonra “Sayın Putin de rica etti; nasip olursa biz de inşallah oradaki toplantıya katılacağız” açıklamasını yapmıştı. Semerkant’ta Putin’in yanı sıra Çin Lideri Şi Cinping ile de görüşüp buradan New York’ta gerçekleştirilecek BM Genel Kuruluna geçecek olan Erdoğan’ın burada ABD Başkanı Biden ile de görüşmesi bekleniyor.

Öncelikle şunu belirtmek gerekir ki, Erdoğan’ın son üç ayda Putin ile üç yüz yüze görüşme yapması, iktidar ve medyası tarafından bir “büyüklük” göstergesi olarak pazarlanmaya çalışılsa da aslında bu durum Erdoğan iktidarının ne kadar sıkışık olduğuna ve bu nedenle de yeni tavizler vererek pazarlıkları sürdürmek istediğine işaret ediyor. Elbette kendisi de zor günler geçiren Putin, Erdoğan’ın sıkışmışlığını bir fırsata çevirmeye çalışıyor.

Erdoğan’ın Tahran ve Soçi zirvelerinde Putin’le en önemli pazarlık konusu, Suriye Kürtlerine yönelik operasyona izin verilmesiydi. Erdoğan, “güvenlik” gerekçesi üzerinden gerçekleştirmek istediği bu operasyonla milliyetçiliği kışkırtıp burjuva muhalefeti bölmek, Kürtler ve demokrasi güçleri üzerindeki baskıyı arttırıp HDP’yi kapatmak için uygun koşulları yaratmak ve Suriyeli mülteciler konusunda üzerindeki baskıyı hafifletmek istiyordu. Putin bu operasyona ‘olur’ vermese de Erdoğan’a Suriye Devlet Balkanı Esad’ı adres olarak göstermişti. Derken Erdoğan iktidarı cephesinden ardı sıra Suriye ile diplomatik ilişkilerin yeniden kurulabileceği mesajları gelmişti. Bu hamlenin Ukrayna savaşından sonra Suriye’deki pozisyonunun zayıfladığı iddia edilen Putin’in elini güçlendirdiğine şüphe yok.

Ukrayna tahılının dünya pazarına açılması konusunda temmuz ayında İstanbul’da imzalanan ‘tahıl koridoru anlaşması’nda Rusya’nın tahıl ve gübrelerinin de dünya pazarına sorunsuzca ulaşabilmesi karar altına alınmıştı. Rus yönetimi, geçen süre içinde BM’nin bu konuda kendilerine verdiği güvenceleri yerine getirmediğini açıkladı. Ardından “Yaptırımları yapan ülkelere tahıl sevkiyatının olması Sayın Putin’i de rahatsız etmekte. Biz de Rusya’dan da tahıl sevkiyatı başlasın istiyoruz. Burada gecikme var” diyen Erdoğan’ın destek açıklaması geldi.

Sadece bu gelişmeler bile Putin’in neden Erdoğan’a kapıyı sürekli açık tuttuğunu açıklamaya yetiyor. Çünkü mevcut konjonktürde Ortadoğu, Balkanlar, Kafkasya ve Karadeniz’deki egemenlik mücadelesi bakımından stratejik bir konumda bulunan ve ayrıca karşı kampın askeri gücü NATO’nun da üyesi olan Türkiye’nin liderine kapıyı açık tutmak, her koşulda Putin’in işine yarıyor.

Erdoğan ve Putin’in Semerkant görüşmesinin gündeminde Suriye, tahıl koridoru, Erdoğan’ın doğal gaz konusunda indirim talebi ve son günlerde yeniden başlayan Azerbaycan-Ermenistan arasındaki çatışmalar yer alıyor.

Erdoğan, Suriye Kürtlerine yönelik operasyonu kendi iktidarını ayakta tutabilmenin en önemli dayanaklarından biri olarak görüyor. Ancak kısa vadede bu konuda Putin’den taviz koparması zor görünüyor. Bu nedenle Semerkant görüşmesinde yaklaşan kış öncesinde doğal gaz alımında avantajlar elde etmeyi umuyor. Batının Rusya’ya yaptırımlarıyla bağlantılı olarak enerji krizinin derinleştiği bir dönemde Erdoğan, doğal gaz fiyatlarında indirim konusunda Putin’den koparacağı olası tavizi iç politikada yaklaşan seçimler öncesinde elini güçlendirecek bir propaganda malzemesi haline getirmeyi amaçlıyor.

Yine bu görüşmenin gündemlerinden biri olan Azerbaycan ve Ermenistan arasında yeniden başlayan çatışmalar, Rusya’nın zayıflığı ile açıklanmaya çalışılsa da gerçekte kontrollü çatışmalar, Rusya’nın bu ülkeler üzerindeki etkisini sürdürmesine hizmet ediyor. Öte yandan Azerbaycan’ı destekleyen Erdoğan yönetimi, “Tek millet, iki devlet” söylemi üzerinden bu çatışmaları iç politikada milliyetçiliği kışkırtmanın bir aracı olarak kullanmak istiyor.

Bu gelişmelere bakarak Putin’in ekonomik ve siyasi olarak oldukça sıkışık olan Erdoğan’a kapılarını açık tutarak bu durumu bölgesel dengeleri kendi lehine çevirmek için kullanmaya çalıştığını ve öte yandan Erdoğan’ın da çaresizce Putin’e umut bağladığını söyleyebiliriz.

BM Genel Kuruluna katılmak üzere New York’a uçmadan önce Semerkant’ta ABD’nin en büyük rakibi Çin’in Lideri Şi Cinping ile de görüşecek olan Erdoğan’ın bu görüşmeleri Biden’a karşı bir pazarlık kozu olarak kullanmak isteyeceğini tahmin etmek zor değil.

Erdoğan’ın böylesine emperyalist güçler arasında gidip gelmesini, iktidar ve destekçileri denge politikası ile açıklıyor. Oysa ortada ne bir denge ne de bir politik eksen bulunuyor. Aksine dün antiemperyalizm olarak pazarlanan bu politika, ülkeyi yeni tehditlerle yüz yüze bırakmak ve bağımlılığı derinleştirmek pahasına Erdoğan’ın kendi iktidarını ayakta tutmak için emperyalistlerin kapısını aşındırmasına dönüşmüş bulunuyor.

İşte böylesi bir siyasi tabloda İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer’in “Yüz yıl önceydi. Bu toprakları yönetenler, gaflet, delalet hatta hıyanet içindeydi. Sadece ve sadece saraylarındaki saltanatı korumak için bütün bir milleti ateşe attılar” sözlerine Erdoğan ve Bahçeli’nin gösterdiği tepki sadece ecdada (Osmanlı saltanatına) “küfür” edilmesinden kaynaklanmıyor. Aksine Erdoğan ve Bahçeli’nin öfkesi, bu sözlerin aynı zamanda bugünkü iktidarı akıllara getirmesinden kaynaklanıyor.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa