Turabi...
Turabi Muşlu (soldan üçüncü) | Fotoğraf: BES arşivinden
Okuyucu açısından, sadece yazarını ilgilendiren ‘özel’ bir yazı sayılabilir belki. Bazen olur böyle. Yitirdiğiniz bir arkadaşınızın arkasından üç beş kelam etme ihtiyacı sarıp sarmalar, gündemden koparabilir sizi. Hoş görülsün.
Ölüm haberleri yaşadıklarımıza dair bir hafıza tetikleyiciliği işlevi de görüyor. Hatıralar sökün ediyor dört bir yandan; uzun zamandır anmadığınız, unuttuğunuzu zannettiğiniz yaşanmışlıklar, anılar, sözler, sesler, gülüşler ve daha neler neler... Yaşanmış geçilmiş onca şeyin hiç de unutulmadığını, en sıradan bir ‘an’ın bile nasıl değerli, nasıl yaşanası olduğunu hayretle duyumsarken, ölümün ve de yitirişin yaşanılanın altını yeniden çizmek gibi bir işlevi olduğunu da anlıyorsunuz.
Turabi’nin* (Muşlu) geçtiğimiz hafta ani bir kalp krizi sonrası adeta hesapsız kitapsız gidişinin yarattığı şaşkınlık, acı ve çaresizlik halinin, hemen ilk dakikadan itibaren anılar sağanağına eklemlenip yarattığı tuhaf karmaşa içinde düşünmeden edemiyor insan. Ölüm ve Hayat sarmalını anlamlandırmaya çalışırken, en sıradan hatıraların bile bir karşılığının olduğunu, boşa yaşanmadığını görüyorsunuz. Hatırlanan en küçük bir ayrıntı bile yaşanmaya değermiş meğer.
Turabi, Elazığlı arkadaşlarının diliyle ‘Turo’... 80’lerin sonundan itibaren, Süleymaniye’deki Adıyamanlılar Kıraathanesinde Kazım Ünlü (onu da dört yıl önce kalp krizinden kaybetmiştik) aracılığıyla başlayan tanışıklığımız... İktisattan yeni mezun bir muhasebeci çırağıyken, ikirciksiz paylaşıma açtığı Laleli’deki bürodan bozma bekâr evine gidip gelmeler... Buraya taşınmış bazı “iş”lerden kuşkulanan büro-ev sahibi (Turabi’nin “gözleri ferfecir baxi” dediği) Ali Osman’ı ‘kıvama’ getirmek için uydurduğu, gülmekten yerlere seren ‘ithalat-ihracat’ hikâyeleri!..
Sonra Aksaray/Yusuf Paşa’da 7. kattaki asansörsüz ‘kartal yuvası’na geçiş... Her çıkışında, arada soluklanırken “Yav gardaşım, bu merdivenler ayan beyan edi adamı” şikayetleri... Yağmura açık bol nemli odada astığı ve ama günlerce kurumayan çamaşırlara ettiği sözler... Sabahları bulan sazlı sözlü geceler, siyaset tartışmaları, dost meclisleri, ağız dolusu sevinçler, yürek burkan hüzünler, acılar... Hüseyni, Uşşak makamlarından bağlama taksimlerine ve evet sabahın köründe okunan selalara, (muhtemelen Harput havalarını çağrıştırdığı için) duyulan özel ilgi... İçinde yer almadığı ilişkiler ağının bazen onun yaşam alanını sınırlıyor oluşuna bile bir kez olsun ses etmeyişi, fedakârca uyumu, elden bırakmadığı nezaketi, özen ve samimiyeti... ‘90 1 Mayıs’ında İncirli’de Cola işçileriyle yürüyüş, gözaltı ve grup değil de sınıfın ‘esas’ olduğuna dair artık şekillenmiş bilinçli siyasal tercih...
Sonrasında kamu çalışanı Turabi... Sendikal mücadele yılları, Tüm Maliye Sen ve BES’te şube yöneticilikleri... Araya giren uzaklıklar, mesafeler, hayatın binbir hali boşluklar, tökezlemeler, yalnızlıklar... Ama her şeye karşın hiç kurumamış, insanın en derin yerinde ince ince akıp duran o dostluk nehri...
(Ne iyi ki) Yıllar yıllar sonra gençliğimizin uğrak yerlerinden Şamlılar Pastanesinde muhasebeler içeren uzunca görüşmeler... Hayret ve sevinçle görülen: Bir insan nasıl hiç değişmeden kalır böyle? Biraz yorgun (kim değil ki?) ama Turabi aynı Turabi...
Velhasıl, son düzlükteki bu son buluşmalardan aylar sonra yaptığımız bir telefon görüşmesinin ikinci günü alınmış kara haber... Elazığ’lı yoldaşlardan, Cemal’den cevapsız çağrı, Özkan’dan “Turabi Muşlu ölmüş” mesajı...
Ömür bitiyor, hayat kalıyor. Dostları ve arkadaşları için hayat artık Turabisiz ama bol hatıralı bir zamanın içinde akıp gidecek. Onu unutulmaz kılan, boşa yaşanmamış hatıralar... “Ah hele zalım gamzedeler” diyen Harput havalarından sabah selalarına; çocukken “bu çocuk çok hisli, keman çalışırsa ince hastalığa yakalanır” denilerek uzak tutulduğu keman taksimlerinden hiç kopmadığı Elazığ şivesinden nüktelere kadar, çok şeyle yanımızda olacak. Ve elbette toplumsal/siyasal duyarlılığıyla, o özgün jargonuyla (misal, ‘ya ne ya baba’ diye başladığı siyaset tartışmaları...) dile getirdiği devrimci duyumsayışlarıyla... Ölüm haberi sonrası her biri gelip yüreğimize oturan, sıralamakla bitmez ayrıntılar, ayrıntılarla...
Cemile teyzenin oğlu, Nalan’ın, Taylan’ın, Sinan’ın, Levent’in sevgili abisi, onu tanımış herkesin can dostu, iyi insan Turabi, boş yaşamadın, boşa gitmedi yaşadıkların. Çok sevdiğin/sevdiğimiz o muhteşem Harput Divanı’nında, şairin arkasında kalanlara söyledikleri, bu bapta söyleyeceğimiz son sözler olsun:
“Ah ben şehid-i badeyem dostlar demim yad eyleyinKabrimi meyhane enkazı ile bünyad eyleyinGasl olunmaz ma ile gerçi şehidan-ı vagaYıkayın meyle beni bir mezheb icad eyleyin...”
* 9 Eylül gecesi Elazığ’daki evinde kalp krizi sonucu hayatını kaybeden, Büro Emekçileri Sendikası eski şube yöneticilerinden Turabi Muşlu.
- 1 Mayıs, 10 Not 05 Mayıs 2024 04:46
- İstanbul seçimi, sazan sarmalı ve Zana’nın trajedisi! 29 Mart 2024 19:51
- Solun ayarını seçimler mi bozuyor, yoksa ayarlar bozuk mu zaten? 09 Temmuz 2023 04:40
- Sosyalistlerin muaf olma hali ya da kaybeden sadece "Burjuva muhalefeti" mi?! 25 Haziran 2023 01:55
- Yenilmek de direnerek olsun, teslim olarak değil! 21 Mayıs 2023 04:40
- 1 Mayıs notları ve 14 Mayıs imkânı 07 Mayıs 2023 02:19
- Tarihi seçimler ve solda sekterlik halleri 30 Nisan 2023 04:17
- ‘Ayşe Teyze’ler, Mahirler varken, seccade konsolidasyonu yeter mi? 09 Nisan 2023 04:56
- Ayhan Bilgen’in ‘yapıcı muhalifliği’ ve bir tür ‘itirafçılık’ hali! 02 Nisan 2023 04:48
- Şapkadan çıkan Erbakan ile ‘bize pusu kurdular’ diyen pusucu nereye koşuyor? 26 Mart 2023 04:40
- 20 Mart’a denk düşen ‘tesadüfler’ ve bir zorunluluk 22 Mart 2023 04:49
- Değişim enerjisi, kuyudaki Akşener ve ‘kazanacak aday’a ilişmek! 12 Mart 2023 10:16