Oscar Wilde ve vahşi hayat
Oscar Wilde. (Fotoğraf: Wikimedia Commons)
“Bir zamanlar yüreğimde hep bahar vardı. Yaradılışım sevince yatkındı.”
Oscar Wilde’ın De Profundis’inden bu satırlar.
Kendimi görüyorum, çevremdeki herkesi. Geçen yıllar değil, bu rejim yüreğimizin baharlarını çaldı.
Sevinç bir uzak ülke artık, en son neye sevindik hep birlikte?
Bu satırlar yayımlandığı gün LGBTİ+ karşıtı bir miting olacak.
Mitingin tanıtım videosu RTÜK tarafından kamu spotu kabul edildi.
Çağrıda şöyle deniliyor:
“Cinsiyetsizleştirmek, insan neslini azaltmak, aile kurumunu yok etmek isteyen küresel ve emperyalist lobilere dur demek istiyorsan, ailemizi, çocuklarımızı ve gelecek nesillerimizi korumak için sen de katıl…”
İnsan neslini azaltmak mı? Savaşlara karşı çıkmak, pandemide yurttaşını korumak, açlıktan, tedavisizlikten, iş cinayetlerinden ölümleri engellemek dururken aşkın nesil azalttığını düşündüren nasıl bir zihniyet?
Ukrayna, Rusya, Gürcistan, Girit, Belçika, ABD, Brezilya, Kıbrıs ve Güney Afrika ve İngiltere’de taşıyıcı annelik serbest.
Amerika, Belçika, İtalya, Almanya, İngiltere, Danimarka, Yunanistan, Kıbrıs ve daha birçok ülkede de sperm bankası yoluyla hamilelik serbest.
Andorra, Arjantin, Avustralya, Brezilya, Hollanda, Kanada, Kolombiya, Hırvatistan, Çek Cumhuriyeti, Danimarka, Güney Afrika, Finlandiya, Fransa, Almanya, Macaristan, İzlanda, İsrail, Lüksemburg, Yeni Zelanda, Norveç, Portekiz, Slovenya, İsveç, İsviçre, İngiltere, Meksika ve ABD’de birçok eyalette eşcinsel evlilik yasal. 18 ülkede daha ise değerlendirme aşamasında.
Ayrıca dünyada 153 milyon kimsesiz çocuk var. Her gün on bine yakın çocuk yetim kalıyor. Ebeveynlik illa biyolojik ve yasalarınızca makul olduğunda mı kıymetli?
Aile kavramını korumakmış. Aile nedir? İki insanın hangi cinsiyetten olduğu mu belirler aileyi? Peki kendisini LTBTİ+ birey diye tanımlayan bir insanın ailesi yok mu?
Bu zihniyet, aileyi erkeğin tahakkümünü sürdürebileceği, kadını yaşamdan çekebileceği bir kurum güvencesi gibi görüyor. Çocuk ise bir özel mülkiyet gibi onlar için.
Çocuğun haklarına saygı yok, dünyanın tüm çocuklarına karşı bir sevgi yok. Çocuğun mutluluğu mevzubahis değil.
MEB 2021-2022 raporuna göre hiç kaydı olmayan, açıkta olan ve mesleki eğitim merkezlerine yönlendirilen 3 milyon 339 bin 309 çocuk okulda yok.
Neredeler?
3.3 milyon çocuğa sahip çıkamadınız, okutamadınız da heteroseksüel olmama ihtimalleri mi en büyük derdiniz?
Erkek çocukları sanayi köşelerinde kir pas içinde ucuz ve güvencesiz çalıştırılsın, dayak yesin, kaza geçirsin, aç yatsın, büyüdüğünde babasından gördüğü otoriteyi sürdürsün, evladını kucaklamasın, sevgisini göstermeyi ayıp saysın, kız çocukları erken yaşta evlendirilsin ev işine mahkum edilsin, gelinlikle çıktığı eve ancak kefenle girsin, namusunuza aman zeval gelmesin.
Bu mu sürdürülsün istediğiniz?
Nesilden nesile sevgisizlik mi büyüsün?
Çocuk sevseniz cinsel yönelimi yüzünden sokağa atmaz, öldürmeye kalkmazdınız öz evlatlarınızı, insan evladını şarta bağlı mı sever?
Fazlasıyla bıkmadık mı yaşama dair iyi ve güzel olan her şeyin herkese yasak edilmesinden?
Özgürlükten, neşeden, zevklerden, hazlardan, müzikten, sanattan, tiyatrodan, şiirden, edebiyattan, sevgiden ve aşktan nefretleriyle boğdular iyice bizi.
Hayat ancak onların makbul sınırlarında yaşansın istiyorlar ve “makbulleri” insanlık onuruna, insanca yaşama uygun değil. Bize yaşamayı unutturdular, bir kölelik rejiminde makbul olmadıkça tükenmeye mecbur bırakılıyoruz.
“Yaşamak çok nadir bulunur. Çoğu insan sadece var olur” diyordu Oscar Wilde.
Biseksüel diye nitelendiriliyordu, büyük ahlaksızlık suçlamasıyla kürek hapsi cezası aldı.
140 senedir tüm kitapları okunuyor hâlâ, o ceza neye yaradı?
Bir yer işgal etmeye ve oksijen tüketmeye gelmedik dünyaya. İnsana dair tüm duyguları yaşamak hakkımız.
Seveceğiz de sevişeceğiz de. İçimizden geldiğinde öpeceğiz sevdiğimizi. Sevgiye şahit olmaktan rahatsız olan düşünecek, sorun kendilerinde, sevgisini gösterebilende değil.
Vahşi hayvanlar, bütün gün av peşinde geziyor, avlanıp karnı doyunca korunaklı bir yerde tetikte bir uykuya yatıyor, kur yapıyor, çiftleşiyor, ürüyor.
Bütün gün çalışıp, yine de kirayı yetiremeyip, aç yatıp aç kalkıp, dilediğimizle değil uygun görülenle makbul kıldıkları şekilde çiftleşip, tehditlerle yüzleşip, fikirlerimiz yüzünden zindana atıldığımız düşünüldüğünde elimizde akıllı telefon var diye daha iyi koşulda değiliz özgürlük bağlamında. Bu hayat fazla vahşileşmedi mi?
Kimi sevdiğine göre insan insanı hedefe koyar mı?
Demokratik kitle örgütü demişler yandaş basında platform bileşenlerine, demokratikler ve başkasının yaşamını yasaklatmaya yönelik eylemdeler öyle mi?
Siyasal İslam’ın makbul tanımına uymayanlar asıl dertleri, otoritelerine karşı çıkanlar, iktidarlarını zorlayanlar.
Kadın hareketi de LGBTİ+ da bilimden yana herkes de doğalında rejime muhalif kaldı.
Alana çıkma refleksi olan her kesimin karşısında bir gövde gösterisine girecekler.
LGBTİ+’ları hedef göstermek net bir ayrımcılık suçu. Bu yüzden “küresel, emperyalist lobi”sini uydurmuşlar zaten. Güya bireylere değil lobiye karşılar.
Buna karşı nasıl güçlü durmak gerektiği konusunda ar ediyorum “Sıra her kesime tek tek gelir” açıklamaları yapmaktan, en temel insan hakkı söz konusuyken, tehlikenin büyüklüğünü birilerine anlatmak için buna gerek var mı?
Sıra hiç bize gelmeyecek olsa susar mıyız geceleri uykusu kaçan milyonlarca insan varken?
Bir atasözümüz var; el elin eşeğini ıslık çalarak ararmış.
El miyiz birbirimize, teker teker hedef gösterilenler, yoksulluğa terk edilenler, ayrımcılığa uğrayanlar?
Yaşamı kısıtlamak için bir araya gelenleri düşününce dizlerimi dövüyorum yaşamı savunmakta ne kadar bölündüğümüzü gördükçe.
“Oysa yaşamın amacı kendi kendini geliştirmek, tekamül etmektir. Dünyaya gelme sebebimiz özümüzün farkına varmaktır. Bugünlerde insanlar kendilerinden korkar oldu. Görevlerin en ulvisini, kendilerine karşı olanı unuttular. Hayırseverler hayırsever olmasına, açları doyurup yoksulları giydiriyorlar. Gel gelelim kendileri çırılçıplak, ruhları açlıktan kıvranıyor. Cesaret denilen şey insanları çoktan terk etmiş. Belki de hiç cesur olmadık. Ahlakın temelindeki toplum korkusu, dinin sırrı ise tanrı korkusu. İşte bizi yöneten iki şey.”
Böyle yazmıştı Dorian Gray’in Portresi’nde Oscar Wilde.
Paris’teki ünlü Pere Lachaise’e taşınmıştır mezarı, erkek melek figürüyle süslüdür ve üzerinde sayısız dudak izi bulunur. Hâlâ sevgiyle sarmalanır, okurlarının yüz yirmi iki yıllık öpücükleriyle
30 Kasım 1900 ölümü. Ölmeden üç ay önce “Yeni bir yüzyıl başlarken hâlâ yaşıyor oluşum, gerçekten, İngilizlerin dayanma gücünü aşardı” demiş.
Bir ihtimal işte, korkuyu aşıp, ruhumuzun doyacağı bir yaşamı bir yüzyıl daha geçmeden kurarız diye umut ediyorum, ıslıkla değil canhıraş arayarak birbirimizin hakkını.
Çok seneler önce yazmıştım şu satırları;
“Biz aşkla sevdik, memleketi, insanı, doğayı ve hayatı.
Aşk hep yendi günahın gazabını
İnsanın en zayıf yanı bilmedikleridir.
Oradan vuracağız, aşksızlıklarından”
Aşktan yana bari birlikte saf tutalım.
Elimizde bunca güzel ve bedava olan başka ne kaldı?
- Merhaba yeni sene, mutluluk hangi seneye? 04 Ocak 2025 06:30
- Öngörü, strateji ve bir film üzerine 28 Aralık 2024 04:50
- Uyanık tutan sorular 21 Aralık 2024 05:15
- Kara kış 14 Aralık 2024 04:45
- Karar üzerine tartışma 07 Aralık 2024 06:25
- İçimdeki taziye çadırı 30 Kasım 2024 06:10
- Had aşımı 23 Kasım 2024 05:04
- Kitap-defter açık sınav 16 Kasım 2024 04:47
- Soru 09 Kasım 2024 04:19
- Bi'şey 02 Kasım 2024 04:47
- Bazı huylarımız iyi değil... 26 Ekim 2024 04:25
- El artırmak üzerine 19 Ekim 2024 04:24