"Yaşasın Musa Anterler, Ape Musalar"

Fotoğraf: MA
En örgütlü zor aygıtı olan devletin tarihi aynı zamanda ‘faili meçhul’ cinayetler tarihidir. Kimi zaman susturma kimi zaman da gözdağı verme amacını taşıyan ‘faili meçhul’ cinayetlerin yıllar sonra doğrudan ya da dolaylı kabulüne de tanık olunabiliyor. Ancak dünya ve Türkiye tarihi, devletlerin fiziki olarak ortadan kaldırılmasına imza atılan kişilerin devam eden etkilerini ortadan kaldırmaya muktedir olamadığını da gösteriyor.
Son olarak, davasını zaman aşımını uğratarak ‘kurtulmak’ için zaman aşımının dolduğu 20 Eylül’den bir gün sonraya, yani 21 Eylül’e duruşma tarihi verilen Musa Anter, yakın tarihimiz açısından tam da böyle bir örnektir.
Devletin resmi Susurluk Raporu’na da giren 'faili meçhul' cinayetlerin birbirini izlediği bir dönemde katledilmişti Musa Anter. Diyarbakır’da, 20 Eylül 1992’de.
Romancılığımızın tezenesi Yaşar Kemal, henüz 20’li yaşlarının başlarında tanıştığı ve daha sonra uzun yıllara dayalı bir dostluğu sürdürdüğü Musa Anter’in katledilmesinin ardından yazdığı yazıya, “Benimki belki de bir tuhaf inanç. Ben, hiçbir insanın, gözlerini kan bürümüş de olsa, işkenceci de olsa, yüzlerce insanın katili de olsa, Musa Anter gibilerine kıyabileceğine inanamazdım.” diye başladı. (“Ya Devlet Başa Ya Kuzgun Leşe” Değil, Eylül 1992)
Yaşar Kemal’in, ilk baskısı 2012 yılında yapılan ve Yapı Kredi Yayınları’ndan çıkan, yazılarının derlendiği ‘Bu Bir Çağrıdır’ adlı kitapta da yer alan yazısından bazı bölümler şöyle:
“O, çekmiş, acılar yaşamış, zulümler görmüş, zulme, acılara, aşağılanmalara yenilmemiş bir halktandı. Yenilmemişliğin, boyun eğmemişliğin aydınlığını, onurunu taşıyordu. Ermiş kişiliği, boyun eğmemişliğin büyük onur payından kaynaklanıyordu. Halkının kültürüne inanıyordu. Bu kültürün dünya kültürüne katkısı olacağına da inanıyordu. Hiçbir zaman ırkçı olmadı. Ulusalcılıkla ırkçılığı birbirine karıştırmadı. Hep sosyalist, hem demokrat kaldı.”
“Ape Musa mutlu öldü. Savaşımının sonunu görmedi, ama ışığını gördü. Daha önce söyledim ya, onun huyuydu karanların ardındaki, hem de yedi kat karanlığın ardındaki ışığı görmek.”
“Türkiye ve insanlık, Musa Anter gibi barış güvercinlerinin de ölümünü bağışlamaz. Çünkü, bu kadar zulmü yaptıktan, bu kadar kan döktükten sonra nasıl birbiriyle bağdaşır? Amanın daha yol yakınken, amanın daha her şey bitmemişken, Musa Anterlerin kanlarının hatırı için, bin yıllık kardeşliğin sevgisi uğruna, gelecekteki kardeşliğin güzelliği umuduyla bu işe bir son verelim.”
Başbakanlık Teftiş Kurulu Başkanı Kutlu Savaş’ın dönemin Başbakanı Mesut Yılmaz’ın talimatıyla hazırladığı ve 22 Ocak 1997’de Başbakana sunduğu Susurluk Raporu’ndaki şu paragraf, Yaşar Kemal’in yazısında yaptığı kimi vurguların dolaylı bir kabulüdür aslında: “Nitekim Musa Anter’in öldürülmesinden -tüm olayları tasvip edenlerin dahi- pişman olduğu tespit edilmiştir. Musa Anter’in silahlı bir eylem içinde olmadığı, daha çok işin filozofisi ile meşgul olduğu, öldürülmesinin yarattığı etkinin, kendisinin gerçek etkisini geçtiği ve öldürülme kararının hatalı olduğu söylenmektedir.”
Kutlu Savaş’ın “kendisinin gerçek etkisini geçtiği” cümlesini, yaptığı tespitin toplamının resmi kabulünü kolaylaştırmak için mi seçtiğini yoksa gerçekten böyle mi düşündüğünü bilemeyiz. Ama tarihte kişilerin hem kendi ağırlıkları, yapıp ettikleri, hem de bir parçası oldukları toplumsal mücadelenin dinamikleriyle birlikte okunması gerektiğini, böyle yapılmadığında bütünlüklü bir sonuca ulaşmanın mümkün olamayacağını biliyoruz.
Örneğin 20 Aralık 2011 günü, sabahın erken saatlerinde DİHA’nın İstanbul, Ankara, Diyarbakır, Van, Adana, İzmir ve Mersin bürolarına eş zamanlı olarak baskın düzenlendiği sırada, DİHA editörü Abdurrahman Gök, Diyarbakır’da baskın düzenleyen polislere, Ape Musa'nın torunları olduklarını ve susturulamayacaklarını haykırıyordu.
Musa Anter’in ve katledilen gazetecilerin anısını yaşatmak için düzenlenen gazetecilik ödüllerinin bu yıl 29’uncusu verilecek. Yıllardır bu yarışmaya katılan gazetecilerin haberleri de, Musa Anter’in umudunun güçlü biçimde yaşadığının kanıtıdır.
Musa Anter’in katledilmesinin ardından, onun cinayetinin aydınlanması için uğraşan Gerçek Dergisi Diyarbakır Temsilcisi Namık Tarancı’nın katledilmesine tanıklık etmiştik. Çok kısa bir süre sonra, 20 Kasım 1992’de.
Mesleğimizin ilk dönemiydi ve onların mirasını gazeteciliğimize katarak, onlara sözler vererek başladık.
Bugün ne kadar çoğaldığımıza herhalde onların katilleri de şaşırıyordur.
Yaşar Kemal ile başladık, bağlarken sözü yine büyük ustaya bırakalım:
“Bu çıkmazdan kurtulacağız. Çünkü ben bu ülkenin Musa Anterlerine çok güveniyorum. Türk olsun, Kürt olsun, kim olursa olsun; yaşasın Musa Anterler, Ape Musalar.”
Evrensel'i Takip Et