Adli polis

Fotoğraf: MA
Sedat Peker’in basın danışmanı olduğu söylenen bir kişi Arnavutluk’tan getirildi. İçişleri Bakanı bu gelişmeyi “Bir soysuzu daha getirdik” gibi sözlerle duyurdu. Geçen akşam bir televizyon programında tartışmacılar bu konuyu konuşuyor. İçişleri Bakanının hiçbir şüpheliye bu şekilde hitap edemeyeceğini söylüyorlar. Elbette doğru. Şüpheli de olsa kimseye hakaret edilemez. Şüpheli peşin peşin suçlu ilan edilemez. Ama, İçişleri Bakanının hukuku hiçe sayan davranışları ilk değil. Televizyon ekranlarının karşısında muhtarlara siz yasaya falan bakmayın, yıkın metruk binaları biz hukuki gereğini daha sonra yerine getiririz gibi şeyler de söylemişti. Bazı suçları önlemek için suçluların bacaklarını kıracağını da ilan etmişti.
İçişleri Bakanının bir şüpheliye “soysuz” demesini tartışanlardan eski bir savcı şöyle diyor: “İçişleri bakanının görevi suçluları yakalayıp yargıya teslim etmektir.”
Nereden nereye geldik. Bir zamanlar demokratikleşme ya da yargı konusunda söz söylediğimizde önce adli polisten söz ederdik. Bütün partiler hükümet programlarına adli polis teşkilatı kuracaklarını yazarlardı. Ama hiçbiri bugüne kadar bu konuda bir adım atmadı.
Normalde İçişleri Bakanlığının görevi önleyici güvenlik tedbirleri almaktır. Suçları savcının talimatı ile soruşturan, suçluları yakalayan adli polistir. Adli polis savcılığa bağlıdır. Suçluları İçişleri Bakanı ya da onun polisi değil savcıya bağlı adli polis yakalar ve adalete teslim eder.
Yabancı filmlerde gördüğümüz dedektifler, savcıların emrindeki polisler, adli polisin çalıştığı binalar falan bu sistemin unsurlarıdır. Oralarda savcılar hakimlerle adliye binalarında burun buruna çalışmaz. Duruşma salonunda hakimin yanında, avukattan bir metre yukarıda oturmaz.
Bizde adli polis olmamasının sonuçları ne oluyor? Adli soruşturmayı savcılar değil, polisler yapıyor. Bu durum özellikle AKP-FETÖ koalisyonunda iyice çığırından çıktı. Soruşturmanın her aşaması polis tarafından yapılıyor, polisin hazırladığı fezlekeyi savcılar iddianameye çeviriyordu. Sahte deliller, yasak delil toplama yöntemleri normal soruşturma işlemlerinden sayılıyordu.
Böyle hukuk devleti olmaz. Anayasa’nın başına hukuk devleti yazmakla hukuk devleti olmuyor. Yargılamada polisin belirleyici olduğu sisteme hukuk devleti değil polis devleti denir. Yargıda bütün temel işlemler polis tarafından yapılır. Sonucu o belirler. Savcı katip, hakim noter durumuna düşer. Polisin önceden verdiği kararı yargılama yapılıyormuş gibi göstermelik bir prosedür uygulandıktan sonra hakim noter gibi onar.
Bazen bu prosedür dahi uygulanmıyor. Hakim kararına bile gerek kalmadan partilerin binalarına astığı pankartlar polis tarafından toplanıyor. Pankartı vermek istemeyen partililer etkisiz kılınıp parti binalarına yargı kararı olmadan giriliyor. Kaymakamlar konser yasaklıyor. Valiler içki satışını pandemi gerekçesi ile yasaklıyor.
Yürütme yargıya sadece yukarıdan talimat vererek etki ve baskı yapmıyor, alttan da İçişlerine Bakanlığına bağlı polis marifeti ile yürütme, yargıyı yönlendiriyor.
Evrensel'i Takip Et