Para politikasındaki ayrışma belirginleşiyor
Fotoğraf: Aytaç Ünal/AA
Piyasaların merakla beklediği Fed faiz kararı çarşamba gecesi açıklandı. Fed daha önce olduğu gibi bu kez de şaşırtmadı ve beklentiler doğrultusunda politika faizini 75 baz puan yukarı çekerek yüzde 3-3.25 aralığına taşıdı.
Powell’ın açıklamaları kasım ve aralık ayındaki toplantılarda toplamda 125 baz puanlık bir faiz artışına gidilmesinin beklendiğini işaret ediyor. Bu durumda bir sonraki toplantıda 75 baz puanlık bir artırım ihtimali oldukça güçlü görünüyor. Tek soru işareti bir sonraki FOMC toplantısının Amerikan ara seçimlerinin hemen öncesine denk gelecek olması. Seçim öncesinde Fed daha temkinli bir duruşu tercih eder mi bunu göreceğiz. Açıklanan noktasal grafikte görülen bir diğer önemli detay ise faiz artışının son bulacağı seviyenin 4.60 noktasına taşınmış olması. Fed’in temmuz ayındaki son toplantısında açıklanan noktasal grafikte faiz artışının 3.80 seviyesinde son bulması bekleniyordu. Mevcut tablo önümüzdeki yılın ilk çeyreğinde 25 baz puanlık bir faiz artışına işaret ediyor. Faizlerin düşürülmesi ise 2024 yılına kadar beklenmiyor.
Fed’in beklentiye paralel faiz artırımına karşılık beklenenden daha şahin bir faiz projeksiyonu ortaya koyması doların diğer para birimleri karşısında güçlenmesini beraberinde getirdi. 2 yıllık tahvilin faizi 15 yıl sonra yüzde 4’ü aştı. Cuma günü itibarıyla yüzde 4.20 seviyelerine tırmandı.
Fed’in yol patikasının dikleşmesi elbette büyüme ve işsizlik tahminlerinin revizyonunu da gerektiriyor. 2023 ve 2024 işsizlik oranı tahmini yüzde 4.4 olarak verildi. Daha önce sırasıyla yüze 3.9 ve 4.1 seviyelerindeydi. Alınan kararlar Fed’in yüzde 2 enflasyon hedefine ulaşmakta kararlı olduğu ve bu noktada büyüme ve istihdamdan taviz vermeye hazır olduğunun altını çiziyor.
Sadece Fed değil hemen tüm gelişmiş ülke merkez bankalarından benzer hamleler peşi sıra gelmekte. Enerji ve gıda fiyatlarındaki gerilemeye karşılık çekirdek enflasyonun güçlü duruşunu sürdürmesi, beklenenden daha sert bir faiz artırım sürecinin yaşanmasına yol açıyor. Clinton döneminin Hazine Sekreteri Larry Summers faiz-enflasyon ilişkisini açıklarken duş musluğunu örnek verirdi. Summers, su 15-20 saniye gecikmeli ısındığı için sabırlı davranmayıp kolu sıcak tarafa itmeye devam edenlerin haşlanacağı gibi enflasyonu geriletmek amacıyla uygulanan faiz artırımlarında da aceleci davranmanın ekonomiyi durgunluğa sürükleyebileceğini vurgulamaktaydı. Çalışmalar faizin enflasyon üzerinde etkisinin 1-2 yıla kadar uzayabileceğini gösteriyor. Bu gecikmeli etkiler nedeniyle Fed’in önümüzdeki yıl içerisinde faizlere sert müdahaleden kaçınarak bekleyişe geçmesi ihtimali güçlü duruyor.
Kamuoyunda Fed’in son faiz artırım süreci ile 1980’lerin başındaki Fed başkanının adıyla anılan Volcker şoku arasında da paralellikler kurulduğunu görüyoruz. Volcker 1980 mart ayında yüzde 14.6’ya ulaşan enflasyonu faizi yüzde 20’ye çekerek aşmış, bunun sonucunda enflasyon 3 yıl içerisinde yüzde 3 seviyesine gerilerken işsizlik ise 1982 yılı itibariyle yüzde 10.8 seviyesine ulaşmıştı. Uygulama kimi çevrelerde büyük beğeni toplamış, Ünlü İktisatçı Robert Solow ise Vocker şokunu “Domuzu pişirmek için evi yakmak” olarak nitelendirmişti. Bugün ABD enflasyonu çift hanelere yaklaşmakla birlikte 1980’ler seviyesinin belirgin bir şekilde altında, Fed’in yol haritasındaki zirve noktası ise yüzde 20’nin oldukça aşağısında. İşsizliğin ise yüzde 4.4 ile 1948 sonrası ortalama işsizlik seviyesi olan 5.7’nin dahi epey altında kalması öngörülüyor. Dolayısıyla mevcut tabloda henüz Volcker şoku benzetmelerini haklı kılacak bir görüntü yok. Ancak tüm projeksiyonların ortak noktası önümüzdeki sene küresel ekonominin durgunluğa sürükleneceği ve pek çok gelişmiş ekonomide resesyon yaşanacağı. Özelikle Avrupa bölgesindeki sorunlar ve avro-dolar paritesindeki gerileme Türkiye’nin dış ticareti üzerinde de olumsuz etkiler yaratıyor, yaratacak.
Dünya ekonomisinde peşi sıra gelen faiz artırımlarına karşın içeride seçim telaşına giren hükümetin baskısıyla MB ikinci kez 100 baz puanlık faiz indirimine gitti. Açıklama metninde ise büyüme öncelikli yaklaşımın sürdüğünün altı çiziliyor. Hiç şüphe yok ki, uygulanan bu politikanın en önemli destekçisi başta Rusya olmak üzere yurt dışından gerçekleşen kaynak girişleri. Özellikle Putin’in seferberlik çağrısının ardından burada hükümetin önünde yeni bir fırsat penceresi açılmış gibi duruyor. Ancak Batı ülkeleri ile Rusya arasında sertleşen iklimin olumsuz yansımaları da olabileceği unutulmamalı. Rusya’ya dönük etkin bir yaptırım politikası arayışı hükümetin buradaki hareket alanını sınırlandıracak tedbirleri beraberinde getirebilir.
- Kurtarıcı mı, yoksa yeni günah keçisi mi? 09 Haziran 2023 04:18
- Seçim senaryoları ve ekonomiye dönük beklentiler 12 Mayıs 2023 04:19
- Kurda istikrar illüzyonu 28 Nisan 2023 04:21
- SVB krizinin arka planı ve düşündürdükleri 17 Mart 2023 04:52
- Şimdi solun tam zamanı 12 Ağustos 2022 04:26
- Enflasyon gelir dağılımını bozuyor 08 Temmuz 2022 04:47
- Merkez Bankası şaşırtmadı 27 Mayıs 2022 01:12
- Kehanet çöktüğünde 22 Nisan 2022 00:37
- Enflasyon doludizgin 08 Nisan 2022 00:40
- Faiz politikasının bilançosu 10 Mart 2022 23:31
- Enflasyon geriler mi? 10 Şubat 2022 23:18
- Gözler Fed’e çevrildi 21 Ocak 2022 04:30