Nasıl olacak bu işler: Umut mumut?

Görsel: Pxhere
Her gün yapılması gerekenleri yapıp, elimizden gelenin fazlasıyla çalışıp hiçbir dahlimizin olamadığı koşullar yüzünden fakirleştiğimizde, cezasını göze alıp hakikati söylediğimiz, gemisini kurtaran kaptanlara aldırmadan dayanıştığımız, alay konusu olacağını bile bile ufak mutluluklar yaratmayı ihmal etmediğimiz, kendimizi nasıl da direngen, güçlü ve haklı hissettiğimiz günler, aylar, yıllar sonunda bir anda bardağı taşıran son damla geliveriyor. Özellikle son altı ayda kime sorsam bir tur doldu taştı.
Bazen dar kaldırımda bizi iterek geçen biri, bazen para üstüne el koyan bir taksici, bazen senelerdir yüz yüze baktığımız ev sahibinin aniden değişen kişiliği, bazen susmayan telefon bazen de çalmayan telefon ya da belki eve gelen yeni bir tebligat, o son tebligat.
Gün geliyor insan aynada iki kaşı arasında derinleşen çizgiye, aşağıya bükülmüş dudak çizgilerine, dökülmüş ya da beyazlamış saçlarına bakıp ne için, kim için diye soruyor aynada kendisine.
Hangi çaba karşılığını aldı, ne değiştirebildik ki şimdiye kadar, değdi mi, değecek mi? Kaç ömür böyle geçecek? Bunca yıldan sonra kolay mı her şeyi reddedip hiçbir şey yaşanmamış gibi kendini inzivaya çekmek?
Herkeste bir bırakıp gitme isteği bir yandan da nereye gidiyorsun kendi emeğini çiğneyip?
Biraz umutlu kelam edeyim diyorum, ezberlere yenik düşüyor sözlerim.
İnsandan yana havlu atılmaz diyorum, sen hiç insan tanımamışsın diyorlar yüzüme, dilleri değil tecrübeleri dedirtiyor. Haklılar belki de.
Sanki ruhumuz hiç bu kadar çürümemişti.
Herkesten duyduğum cümle: “Sabır, sabır, sabır...Seçime kadar, kazanırsak eyvallah, kaybedersek benim için bitmiştir bu memleket.”
Hiçbir kavga sadece sabırla kazanılmıyor. Umuda kızan oluyor, “Bırak umudu mumudu, O olmasa çoktan yolumu almıştım” diyerek.
Profesör Jerome Groopman Umudun Anatomisi kitabında kanser hastalarının, ağır hastaların hayatta kalma oranları üzerinden bilimsel verilerle ve hikayelerle umudun etkisini anlatıyor.
Biz de memleketçe bir kansere yakalanmış gibiyiz, tümör kendini besledi, yayıldı, kadrolaştı, zenginleşti, iyice yerleşti. Kendimizi sağaltmak için son şanstayız.“Biz iliklerimize kadar umudun her şey olduğunu biliriz. Zihnimizin gerisinde umudun hiçbir şey olmadığından şüphe ederiz” diyor Groopman.
İşte şüpheciliğimizin geldiği yer tam da burası oldu. “Ya bütün umut boşaysa ve hiç yoksa? Ne için, kim içindi onca çaba?”
Saçma bir iyimserlik miydi inandıklarımız?
“Çoğumuz umudu iyimserlik ile karıştırırız. İyimserlik, ‘Her şeyin en iyisi olacağı’ şeklindeki baskın tutumdur. Ancak umut iyimserlikten farklıdır. Umut, 'olumlu düşünme'mizin telkin edilmesinden ya da aşırı iyimser öngörüler duyuyor olmaktan kaynaklanmaz. Umut, iyimserliğin aksine katıksız gerçeklikten doğmaktadır” diyor kitap.
İyimser düşünecek durumda değiliz, zira artık pek az insan için iyi kelimesini bir sıfat olarak kullanabilir ve iyimserliğin çöküşüyle defalarca sınanmış haldeyiz. Ancak biliyor, görüyor ve yaşıyoruz ki sistem sürdürülebilir değil, seyircisi olmayı reddettiğimiz müddetçe devamı mümkün değil. Kurumlar çöküyor, ekonomi bitik, halk aç, ülke tarihinin en büyük krizi yaşanıyor. Bir jenga oyunu gibi düşünün, dengesiz tahtalar zangırdayıp duruyor, ancak hiç dokunmazsak ayakta kalır. O halde umudumuz katıksız bir gerçekliğe dayanmaktadır.
“Umut, ‘aklın gözü’ ile baktığımızda daha iyi bir geleceğe açılan bir yol olup yaşadıkça artan bir duygudur. Umut, bu yol boyunca olan ciddi engellerin ve tuzakların varlığını yadsımaz” diye yazıyor.
O halde birbirimize felaket tellallığı yapmanın, kimin neden seçilemeyeceğini, ittifakların nasıl ve hangi koşullarda yıkılabileceğini, seçimle neden gitmeyeceklerini, nasıl bir mezbeleye gireceğimizin ihtimallerini ballandırarak anlatmak yerine başımıza gelebilecek her şeyi öngörüp, tuzaklara hazır olup, engellerin çaresini bulup tam tersini, kurtuluş günü heyecanını, siyasi tutsaklarla kavuştuğumuz anın hayalini, gerçek adalet tecelli ettiğindeki iddianameleri nasıl da zevkle okuyacağımızı, tarımda devrimi, eğitimde seferberliği, YÖK’ün gidişini, sosyal hakların tahsisini böyle heyecanla ve biteviye konuşsak demek umut arttıkça artacak, yayılacak.
“Umut ancak gerçek seçeneklerinizin olduğunu ve gerçek tercihler yapabileceğinizi bildiğiniz zaman ortaya çıkar.”
Gerçek bir seçeneğimiz yok mu? Bugün herkesin kendini ifade edebileceği, en azından yakın durabileceği bir muhalif siyasi çizgi var. Bu satırları yazarken henüz gerçekleşmemiş olan ama yayımlandığında ilan edilmiş olacak bir üçüncü ittifak da var.
Hiçbirinden bir şey olmaz anlayışı sadece umudu kırmakla kalmıyor, pasifize davranışlara bir kılıf gibi kullanılıyor ancak o kılıf yaşanacak gelecekten örtüneni kurtarmayacak.
Mücadeleyi Meclise indirgemeden ama rejim değişikliğinin bir adresi olacağını da ihmal etmeden seçimin öncesi ve sonrasında hep birlikte kurtuluşa dair umutlar yeşertmeliyiz.
Bu memleket hak ve özgürlükler açısından bayır aşağı giderken dünyanın en iyi okullarını okuyup memleketine dönenler oldu, sürdürülebilir enerji için projeler çalışan, tarımda verimlilik için uğraşan, lisanslanabilecek teknoloji geliştiren, tıpta çığır açan oldu. Tertemiz bir sayfanın umudunu yeşertmek için neler yapılabileceğine odaklanmak zor mu?
“Umut her kazanılanın bir sonrakini daha gerçekleştirilebilir kıldığı bir domino etkisi, bir zincirleme reaksiyon gibi de düşünülebilir” diyor.
Yerel seçimi hatırlayın, üzerinden zaman geçince o günkü koşulsuz destek ve hep birlikte yaşanan zafer hissi unutuldu mu?
Çatı aday öyle olacakmış böyle olacakmış diyeceğimize, nasıl olmaması gerektiğine dair ihtimaller üreteceğimize, başka kesimler adına kabulsüzlük icat edeceğimize, çatı aday en makulü olacak ya da biz makbul kılacağız diyecek gücümüz yok mu?
Tüm gücümüzle, ezberlerden, buhranlardan, bıkkınlık ve yılgınlıktan, geçmiş sınavların kötü not hafızasından uzak, dokuz-on aya hep birlikte yüklensek, heyecan ve coşkuyla, sinizmden kaçarak, kendimizde sorduğumuz son soru olur belki “kim için, ne için?”
Şu ömürde devrim gibi bir şeyin bir kez olsun yanına yaklaşabilmek için, kalan ömrümüzü ve gelecek nesli kurtarmış olma hissi için, insanca yaşama hasretimizden, memlekete aşkımızdan, diğer türlü bir bekleyiş zaten çekilmez olduğundan, son bir gayret, son bir umut…
Sonrası domino taşları...
Evrensel'i Takip Et