Türkiye’de sinemayı sinema yapanlar: Cemil Filmer (6)
Fotoğraf: Gökhan Akçura arşivi
İzmir’de Atatürk’le görüşüp kaldığı köşkün bahçesinde film gösterim izni aldıktan sonra İstanbul’dan filmleri alarak gösterim için tekrar Uşakizâde Muammer Bey’in köşküne, Atatürk’ün yanına gider Cemil Filmer.
Atatürk yine sofrasının başındadır, etrafında epeyce kalabalık vardır, Latife Hanım da oradadır. “Biz bahçenin münasip bir köşesine makinayı ve perdeyi kurduk. Atatürk’ü gözetlemeye başladım, çünkü yarımdaki erkân ile önemli şeyler konuşuyor olabilirlerdi. Bir ara konuşmanın kesildiği sırada yanına yaklaşarak: ‘Efendim, arzu ettiğiniz filmler hazırdır, emir verirseniz gösterelim’, dedim. Daha Atatürk konuşmadan, Latife Hanım sinirli bir şekilde: ‘Sen göster, göster’, dedi... Beni âdeta azarlamıştı, ancak Gazi aldırmadı, bana: ‘Sen biraz dinlen, ben vakti gelince haber veririm’, dedi.”(1)
Bir süre sonra film gösterimini yapıp köşkten ayrılır Cemil Bey. Başka bir ziyaretinde kendisine cephe filmlerinin son kısmını getirdiğini, arzu ederlerse gösterebileceğini söyler fakat bahçedeki uydurma perdede filmler istenildiği gibi güzel görünmediğinden işlettiği ‘Ankara Sineması’na davet eder Atatürk’ü. Ayrıca “Bazı ilave filmler de gösterip kendilerini memnun etmeye çalışacağını” söyler. O günkü programından bazı işleri iptal ettirir ve o gün saat üçte sinemaya geleceğini söyler Atatürk. Sinemanın balkonundaki locayı donatırlar, gümüş çay takımları, kurabiyeler vs.
Atatürk locadan sonra eğilerek alt salondaki seyircilere bakar. Hepsi erkektir. Dönüp “Neden aralarında kadın yok?” diye sorar ve yaverine: “Muzaffer, aşağıya in ve dışarıdaki kadınları içeri al”, der. Bir süre sonra sinemanın içi tıka basa kadınlarla dolar. Türkiye’de ilk kez orada, Ankara Sinemasında kadınlarla erkekler ve Atatürk bir arada film seyretmiş olurlar.
BEYOĞLU’DA YENİ SİNEMALAR VE YENİ SİNEMACILAR
İstanbul’a gidip geldikçe yeni sinemaların açıldığını ve merkezin Kadıköy’den Beyoğlu’ya kaydığını görüyordur Cemil Filmer. “Lâle Sinemasının yanında Etual Sineması, sahibi ecnebi idi. Sonradan Yıldız Sineması oldu, Kadri Cemali almıştı. Şimdiki Renk Sinemasının olduğu yerde Artistik Sinema. Sinemayı işleten şimdi sinemacılıkta ün yapmış olan Mehmet Soyaslan’ın dedesinin babası Rauf Bey ile ortağı şimdiki Özen Film’in Sahibi İbrahim Bey’in babası Cemal Bey. Bu Rauf Bey ile Cemal Bey benim candan arkadaşım olmuşlardır. Sonradan Artistik Sinemanın adı Sümer Sineması oldu. Rauf Bey ile Cemal Bey, meşhur kumaş tüccarı Papayanopulos’la birlikte Türkiye’nin ve Balkanlar’ın en büyük sineması olan Opera Sinemasını açtılar. Şimdiki Emek Sinemasının bulunduğu yerde idi ve Cercle d’Orient, (Serkildoryan) kapısından girilirdi. Bu sinema dillere destan olmuştu. Tavanları altın yaldızlı idi, duvarlarını meşhur Rus ressamları tablolarla süslemişlerdi. Koltuklar çok konforluydu.” (a.g.y)
İPEKÇİLERİN SİNEMAYA GİRİŞİ
Yeni cami önünde Selanik Bonmarşesini işleten Selanik göçmeni İpekçiler En büyükleri İsmail İpekçi, onun oğlu Fahir İpekçi, kardeşi İhsan İpekçi ailesinin ileri gelenleridir.
Taksim Sinemasını uzun zaman çalıştıran Halil Kâmil’in getirdiği, İstanbul’da hasılat rekorları kıran, günlerce konuşulan dünya savaşıyla ilgili film sonrası bunu duyan İpekçiler sinema işine merak sararlar ve Alkazar Sinemasının yerindeki bir sinemada filmciliğe başlarlar. Kısa zamanda işi genişletirler. Opera Sineması yanında, geçtiğimiz yıllarda yok edilen Emek Sinemasının yerinde Melek Sinemasını açarlar. Çok para harcayarak lüks bir sinema yapmışlardır.
Sinema işletmeciliğinin yanında film ithali de yapıyorlardır. Selanik Bonmarşesi kapanmış, tarihe karışmış, bütün güçleriyle sinema alanına yatırım yapmaya başlamışlardır.
Bu girişimlerinin bir kısmını İzmir’e kaydırırlar. Milli Kütüphane’nin bin kişilik birinci sınıf Elhamra Sinema Salonu’nu tutarlar, başına da İhsan İpekçi’yi getirirler. İhsan İpekçi ile iyi arkadaş olurlar. İş alanında aralarında rekabet olsa da diğer zamanlar canciğer ahbaplık ederler. İstanbul’a gidip film ithali ve işletmecilik yapmayı kafasına koymuştur Cemil Filmer. Bir süre sonra İstanbul’a gider ve Yüksek Kaldırım’da, Kadıköy tarafında irili ufaklı yeni sinemalar açılmıştır. Avantür filmlere rağbet vardır. İşe başlamaya karar vererek Karaköy’de Bankalar Caddesi’nde Adalet Han’da bir oda tutar. Orası o yıllarda sinema piyasasının merkezi gibidir.
İzmir’e gidip birkaç dil bilen ağabeyini de yanına alarak o yıllarda Avrupa film piyasasının merkezi olan Viyana’ya giderler, filmler alarak dönerler. O yıllarda Kemal Film başta olmak üzere, Yunan tebaasından, yerli Rumlardan bazıları film piyasasına hakimdir. İpekçiler’in bu işe girmesiyle en önde gelen firma oluşturmuşlardır.
YENİDEN İZMİR
İzmir’de işleri emanet ettiği ağabeyi kumar işini abartmış, büyük paralar kaybetmeye başlamıştır. Cemil Filmer büyük çabalarla İstanbul’da kazanırken ağabeyi yüzünden İzmir’de kaybediyordur. Yazıhaneyi kapatıp İzmir’e dönmeye karar verir. Filmleri Bankalar Caddesi’ndeki bir Rum işletmeciye devreder ve yazıhaneyi kapatarak İzmir’e gider. İşlerin kötü olduğunu gördüğünde türlü reklam kampanyalarıyla canlandırmaya çalışır. Sinemada Hafız Burhan’a konser verdirir, Macaristan’dan revü getirtir ve sinema bir ay tıka-basa dolar. Fakat sonraki günlerde yine düşer işler.
Bu sorunu reklamla çözemeyeceğini gören Cemil Filmer sinemacılığı yurt dışında denemeye karar verir. Hem birkaç dil bilen ağabeyi için de bir iş imkanı olabilirdi bu. Ayrıca İzmir’de artık geçinemez olursa, kendisi için de bir çıkış olabilirdi bu. Birkaç ülke dolaştıktan sonra dışarıdan gelenlere kolaylıklar sağlanan Paris’e giderler. İstediği gibi bir sinema bulamayınca ağabeyini orada aramayı sürdürmesi için bırakarak İzmir’e döner. Beklediği haber sekiz ay sonra gelir.
PARİS’TE SİNEMA ALIR
Sen Marten Bulvarı’nda Kinerama adlı iki yüz kişilik bir sinemanın haberini göndermiştir ağabeyi. Haftada 6 bin frank hasılatı vardır. Paris’e gider Cemil Bey, sinemayı görür ve beğenir. 300 bin franga sinemayı alır. Kısa sürede hasılatı 12 bin franga çıkarır. Sinema artık işler vaziyettedir. “Altı aylık programını yapmıştım. Zaten bütün bayatım boyunca hep programlı yaşamışımdır. Sinemacılıkta da programın önceden tespit edilmesi, hep birinci sınıf artistlerin oynadığı, birinci sınıf filmlerin seçilmesi âdetim olmuştu. Atlayıp İzmir’e geldim.” (a.g.y)
Haftaya Cemil Filmer’in yaşam öyküsünü, sinema serüvenini anlatmayı sürdüreceğiz.
(1) Cemil Filmer, Hatıralar. İstanbul -1984
- Düşen yapraklar (1) 27 Mart 2024 04:15
- Nihat Ziyalan: Yılmaz Güney’in kan kardeşi, filmlerin kötü, gönlümüzün ve edebiyatın iyi insanı (2) 13 Mart 2024 04:20
- Nihat Ziyalan: Yılmaz Güney’in kan kardeşi, filmlerin kötü, gönlümüzün ve edebiyatın iyi insanı (1) 06 Mart 2024 04:15
- Bilal İnci: Zalim, gaddar, acımasız kötü adam 28 Şubat 2024 04:20
- Geleneksel Türk tiyatrosunun son temsilcisi: İsmail Dümbüllü 21 Şubat 2024 04:00
- Atatürk, ‘Ben Bir İnkılap Çocuğuyum’ filmi ve Münir Hayri Egeli (3) 14 Şubat 2024 04:15
- Atatürk, “Ben Bir İnkılap Çocuğuyum” filmi ve Münir Hayri Egeli (2) 09 Şubat 2024 04:20
- Atatürk, ‘Ben Bir İnkılap Çocuğuyum’ filmi ve Münir Hayri Egeli (1) 04 Şubat 2024 04:35
- Jönlükten kötü adamlığa bir sinema sevdalısı: Hüseyin Peyda 28 Ocak 2024 04:33
- Şerafettin Kaya: Ben İyi Biri Olmadan Önce 21 Ocak 2024 05:10
- Yeşilçam’ın Çınarları (6): Vedat Örfi Bengü: ‘Mısır’da sinemayı kuran Türk’ 14 Ocak 2024 04:43
- Yeşilçam’ın Çınarları (4): Aziz Basmacı, Vahi Öz 07 Ocak 2024 04:04