Şanghay İşbirliği Örgütünün yarattığı hareketlenmeler
Fotoğraf: Murat Kula/AA
Geçtiğimiz hafta hareketli gelişmelere şahit oldu. Rusya’nın kısmi seferberlik ilan etmesi bir kez daha Putin’in Xi’yle görüşmesinin ertesine denk düştü. Bu görüşme Şanghay İşbirliği Örgütünün (ŞİO) Semerkant’taki yıllık zirvesinde gerçekleşti. Semerkant zirvesi, Erdoğan’ın Putin ve Xi görüşmeleriyle de gündem oldu. Zirvenin bitmesinin ardındansa Çin’de darbe iddiaları gündeme geldi. ŞİO zirvesi niye bu kadar önemliydi?
*
ŞİO, 1990’larda kurulup esas 11 Eylül’den sonra önem kazanan bir bölgesel örgüt. Zaman içerisinde amacı, bölgesel ağırlığı ve içindeki güç dengeleri değişti, hâlâ da değişebilir. 11 Eylül’den sonra Çin, Uygur bağımsızlık hareketinin radikal İslam’la bağlantıları yüzünden uluslararası terörizm kaygılarıyla örgüte ağırlık verdi. 2010’larda ise Kuşak ve Yol Girişimini (KYG) başlatınca, Rusya’ya arasındaki bölgesel güç dengelerini korumak için deyim yerindeyse örgütü Rusya’ya ‘bıraktı’. Günümüzde ise, ŞİO’yu sadece bir güvenlik örgütü değil, bölgesel bütünleşme aracı olarak kullanmak istediği için yeniden ağırlığını koyuyor. ŞİO, Çin’in iktisadi ve askeri güvenliği birleştirdiği Küresel Güvenlik Girişiminin platformlarından biri olacak gibi görünüyor.
Benim için bu son toplantının en ilginç noktalarından biri örgüt içindeki ticari ilişkilerde dolar kullanmama önerisiydi. Bu, RMB’yi USD yerine geçirme operasyonu değil, dış ticarette doların kullanılmadığı bölgesel adacıklar yaratıp doların, dolayısıyla ABD’nin küresel egemenliğini kırma operasyonu. Çin’in bu niyeti 2000’lerden beri var, ama zamanla taktik değiştirdi. 2008’den önce bu öneriyi uluslararası örgütlerin toplantılarında dile getiriyordu. 2008 krizinden sonra böyle küresel adımlar yerine, ikili ve çoklu anlaşmalarla bölgesel ağları sıkılaştırmaya yöneldi. Ki aslında, KYG de böyle okunabilir.
*
Rusya, Ukrayna’yı işgal etmeden önce Xi’nin desteğine ihtiyaç duymuştu. Pekin Kış Olimpiyatları sırasında gerçekleşen görüşme ve akabinde yayımlanan belge Batı medyası tarafından Çin’in Rusya’ya desteği olarak okunmuştu. Oysa, Çin’i yakından takip eden bizler bunun tam bir destek anlamına gelmediğini, Çin’in kendi çıkarlarını korumak için dengeli bir tutum izlediğini düşünmüştük. Nitekim, sonrasında da Çin söylemsel olarak NATO’yu ve Batı’yı eleştirse de pratikte, ikincil yaptırımlara uğramamak için mesafeli tutumunu korudu, ara buluculuğu kabul etmediyse de, barış görüşmelerini destekledi.
Şimdi, Putin’in içinde bulunduğu darboğazda meşruiyetini göstermek için tekrar Xi’ye geldiğini görüyoruz. Fakat, sonuç yine aynı. Yapılan görüşmenin Rus ve Çin tarafları tarafından yayımlanan metinleri apayrı şeyler söylüyor. Rusya tarafı, “Çin, Rusya’nın meşruiyetini onayladı” derken Çin tarafı “Çin, Ukrayna meselesinin kendine özgü koşullarının farkındadır” dedi. Benzer söz oyunları savaşın başlangıcında da olmuştu. Bu da, Çin tarafının mesafeli tutumunu koruduğu şeklinde yorumlandı. Hatta, Xi ve Putin’in kişisel olarak da aralarında soğukluk olduğunu söyleyenler oldu ama bu artık işin magazin kısmı.
Çin’in savaştan küresel güç dengeleriyle ilgili iki çıkarımı var. Birincisi, ABD’nin kendisine soğuk savaş açtığını düşünüyor ki doğru, bunu bir önceki Tayvan krizinde de gördük, ABD’nin derdi Asya-Pasifik hakimiyeti. İkincisi, olası bir çatışma halinde küresel Güney’in nasıl bir tavır alacağını görmüş oldu ki, bu ABD ve müttefikleri için kötü haber, çünkü gelişmekte olan ülkeler tavır almamayı tercih ettiler.
*
Türkiye’nin sözüm ona “eksen kayması” uzun süredir tartışılıyor. Bunun pratikte mümkün olmadığını ben her fırsatta dile getiriyorum çünkü topyekün bir kaymayı sağlayacak bilgi birikimi ve yetişmiş insan gücü yok. Bu yapısal durumun yanı sıra, şimdiki hükümetin pragmatizm dışında bir niyeti de yok ve bu bence ŞİO üyeleri tarafından da görülüyor.
Türkiye, SİO’ya girer mi, alınır mı, alınırsa ne olur? Çin, Türkiye’nin ŞİO’ya girmesine başından beri karşı, bunun temel iki nedeni de Uygur meselesi ve Türkiye’nin bir alevlenip bir sönen Orta Asya emelleri. Ukrayna savaşından sonra Rusya’nın isteğiyle Erdoğan’a öncesine vermeyeceği bir görünürlük vermeye razı oldu ama Çin basınında çıkan yorumlar, analizler, Çin’in tavrının değişmediği yönünde. Ki, gördüğüm kadarıyla Türkiye’nin NATO üyesi olması, Rusya’daki bazı analistleri de düşündürüyor.
*
Xi’nin 20. Parti Kongresine bu kadar az kalmışken ŞİO vesilesiyle yurt dışı seyahat yapması, Çin’in iç politikasını izleyenler tarafından hayretle karşılanmıştı. Bunun, bir dış politika gerekliliğinden çok ÇKP içi dengelere bir mesaj olup olmadığı tartışılırken geçtiğimiz günlerde askeri darbe söylentilerine uyandık. Askeri darbe, Çin’in siyasi sistemine uyan, beklenecek bir güç değişikliği yöntemi değil ama elbette daha önce de iktidar mücadeleleri yaşandı ve 16 Ekim’deki kongre öncesi bu mücadelelerin zirve yaptığı bir dönem.
Fakat, bu son askeri darbe söylentilerinin Çin devletinin ’90’larda kentlerdeki örgütlenme potansiyeli 1989’da Tiananmen’de öğrenci ve işçilerin örgütlülüğünü hatırlattığı için yasakladığı dini kült Falun Gong’un diyasporasının çıkarttığı anlaşıldı. Yani, biz yine ekimdeki Kongrenin sonucunu bekleyelim.
- Yerinden oynayan taşlar 2025'te yerine oturacak mı? 24 Aralık 2024 05:38
- Çin ve Türkiye Suriye’de karşı karşıya gelir mi? 10 Aralık 2024 05:07
- 'Pekin Adamı’nı kim kaybetti? 26 Kasım 2024 06:50
- Trump kime karşı? 12 Kasım 2024 05:00
- BRICS'i birleştiren nedir? 29 Ekim 2024 12:33
- Avrupa Küresel Geçit'te yol ayrımında 22 Ekim 2024 05:00
- Çin ekonomisi batıyor mu, batırıyor mu? 08 Ekim 2024 04:45
- Maymun Kral çıplak 17 Eylül 2024 05:00
- Kuryeler örgütlenebilir mi? 03 Eylül 2024 04:55
- Amerikan seçimlerinde Çin faktörü 20 Ağustos 2024 05:06
- Çin, Haniye suikastını nasıl yorumluyor? 06 Ağustos 2024 05:00
- Türkiye, ne AB’ci ne Çin’ci olabilir mi? 23 Temmuz 2024 05:10