29 Eylül 2022 04:50

Zor dönem

Adana zam protesto

Fotoğraf: Evrensel

Paylaş

İşçilerin üretim sürecinin istenildiği zaman kullanıp atılabilen, aynı zamanda kolayca yerine yenisi konabilen bir nesnesi gibi görülmesi, kapitalizmin ilk yıllarından bu yana karşılaşılan bir durum. Patronlar, işçileri bir taraftan acımasızca sömürürken, kendileri için en küçük bir olumsuzlukta, örneğin işçiler sendikal örgütlenme hakkını kullandığında onları kolaylıkla kapı önüne koyabiliyor. Çünkü patronlar için işçiler, işin en kolay ve en hızlı elden çıkarılabilen unsurları olarak görülüyor.

Bilimde ve teknolojide yaşanan gelişmelere, üretimde gelişmiş makineler ve bilgisayarların kullanılmasına ve artık işçilere eskisi kadar ihtiyaç olmadığı iddialarına rağmen fiili çalışma süreleri uzuyor, işçilerin çalışma hızı/temposu sürekli artmaya devam ediyor. Geçmişte yürütülen sınıf mücadeleleriyle kazanılan sendikal örgütlenme, grev ve toplu sözleşme hakkı, 8 saatlik iş günü, ücretli izinler, iş güvencesi, sosyal güvenlik hakkı ve benzeri çok sayıda kazanılmış hak, sermaye güçleri tarafından üretim maliyetlerini arttırdığı bahanesiyle hedef olmayı sürdürüyor.

Üretim sürecinde artı değer üreten canlı emek olmasına rağmen, işçilerin ilk fırsatta kapı önüne konulması sıkça başvurulan bir uygulama haline geldi. Evrensel gazetesini düzenli takip edenler, son dönemde özellikle ücret artış talepleri ve sendikal örgütlenme girişimleri nedeniyle çok sayıda fabrikada işten çıkarmaların yaşandığını biliyorlar.

Kapitalizm koşullarında işçilerin hayatlarını sürdürmek için emek güçlerini patronlara satmaktan başka çarelerinin olmaması, dünyanın pek çok yerinde olduğu gibi ülkemizde de işçilerin giderek ağırlaşan çalışma koşullarında çalıştırılmasını beraberinde getiriyor. İşsizliğin, patronlar tarafından her zaman baskı ve şantaj aracı olarak kullanılması, ister istemez tek tek işçilerin ve sendikaların patronlara karşı belirleyecekleri tutumları olumsuz etkiliyor, onların mücadelelerini ve dirençlerini zayıflatabiliyor.

Patronlar, anayasal hakkını kullanarak sendikalaşan ya da insanca yaşayacak ücret talep eden işçileri kolaylıkla kapı önüne koyarken, çalışan işçilerin yaşadığı tedirginlik ve korkuyu canlı tutmayı da ihmal etmiyor. Patronlar, en çok kazandıkları dönemlerde bile sürekli üretim maliyetlerinin yükseldiğinden şikayet etse de genlerine kadar işlemiş olan ‘daha fazla kâr’ hırsı kriz dinlemiyor. Her ihtiyaç duyulduğunda ‘daha ucuza çalışacak’ büyük bir yedek emek ordusunun varlığı onları sömürüyü yoğunlaştırmakta daha cesaretli davranmaya itiyor.

Kapitalizmin tarihi boyunca her zaman önemli bir ‘can simidi’ işlevi gören yedek emek ordusu ne kadar büyük olursa patronlar için işler o kadar iyi ve yolunda olur. Sürekli büyüyen bir işsizler ordusunun varlığının çalışan işçileri sürekli tehdit etmesi ve pazarlık gücünü büyük ölçüde düşürmesi kaçınılmazdır. Halen farklı iş kollarında yürütülen toplu sözleşme görüşmelerinde, gerek patronların gerekse belediyelerin işçilere TÜİK’in açıkladığı resmi enflasyonun bile altında ücret zammı teklif etmesi bu nedenle boşuna değil.

Türkiye ekonomisinin bir taraftan yüksek enflasyon riskiyle karşı karşıya olması, diğer taraftan ekonomide durgunluk işaretlerinin görülmeye başlanması önümüzdeki dönemde yeni bir işsizlik dalgası yaşanmasına neden olacak. TÜİK, her ne kadar gerçek enflasyon ve işsizlik verilerini perdelemeye çalışsa da özellikle işsizlik sorununun halihazırda çalışan işçilere karşı etkili bir ‘sopa’ olarak kullanılması kaçınılmaz görünüyor.

Sözün özü, güçlü olanın zayıf olanın üzerine basarak hayatta kalmaya çalışacağı, hakları için birlik olup mücadele edenlerin ayakta kalıp, etrafında yaşananları sadece izlemekle yetinenlerin daha fazla ezilmesinin kaçınılmaz olduğu çok zor bir dönem bizi bekliyor.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa