İtalyan 'sol'u neden kaybetti?
Giorgia Meloni | Fotoğraf: Riccardo De Luca / AA
İtalya’da geçen pazar günü yapılan genel seçimlerin sonuçlarının Avrupa’da yarattığı “sarsıntı” ya da “deprem” etkisi hafta boyunca devam etti. Aslına bakarsanız ortada çok da beklenmeyen bir tablo yok. Ağustostan beri faşist Benito Mussolini’nin takipçisi Fratelli d’Italia’nın (İtalya’nın Kardeşleri) sandıktan birinci çıkacağı, diğer sağcı-faşist ortaklarıyla parlamento ve senatoda salt çoğunluğu elde edeceğini kamuoyu yoklamaları gösteriyordu.
Buna rağmen AB sözcüleri ve üye ülkelerinin liderlerinin “beklenmedik şok” havasına girmesi tam anlamıyla bir samimiyetsizlik örneği.
Sadece bu değil...
AB cephesinden yapılan açıklamaların çoğunda kurulacak “sağ hükümet”, AB’ye zarar verip vermeyeceği bağlamında ele alınıyor. AB ile uyumlu bir sağcı-faşist hükümete çoktan fit olunmuş görünüyor. Özellikle muhafazakar Avrupa Halk Partisine (EVP) üye Silvio Berlusconi’nin Forza İtalia’sının müstakbel hükümetin ortağı olmasına, AB-İtalya ilişkileri bakımından “sigorta” rolü biçiliyor.
Berlusconi’nin neden düpedüz faşist ve Mussolini’nin devamı olan bir partiyle koalisyon kuracağı ise sorgulanmıyor. Halbuki, Berlusconi’nin dahil olmaması durumunda faşistlerin liderliğinde bir hükümetin kurulması mümkün olmayacak.
Ancak, dediğimiz gibi AB açısından İtalya’da faşist partinin iktidara gelmesi değil, İtalya’nın AB içinde uyumlu davranmaya devam etmesi daha önemli olduğu için, madalyonun bu yüzü pek görünmüyor.
İtalya seçimlerinin sonuçları çok katmanlı ve pek çok açıdan değerlendirilip sonuçlar çıkarılması gerekiyor. Bizim açımızdan ise “sol”un, antifaşistlerin, demokratların, ilerici hareketlerin durumu önemli.
Avrupa basınında ‘İtalya solu’ndan kasıt sosyal demokrat olduğu bile tartışmalı, Hristiyan-sosyal demokrat çizgideki Demokrat Parti (PD) ve daha önce bu partiden başbakanlık yapan, sonradan ayrılıp merkezi partisi Viva İtalya’yı kuran Matteo Renzi ve yüzde 3.5 oy alan Yeşiller-Sol ittifakı. Kimileri, sol ile ilgisi bulunmayan popülist Beş Yıldız Hareketini (M5S) de bu guruba dahil ediyor.
Geçmişte Mussolini faşizmine karşı oluşan geniş cephedeki antifaşist mücadele geleneğinin bir yansıması olarak Hristiyan muhafazakarla sosyal demokrat ve komünist partilerin yakın iş birliği içinde olduğu yıllarda, sistemin sınırlarını zorlayan, emekçi sınıflara kapitalizm dışında başka bir gelecek perspektifi sunmayan sözde sol, sosyalist ve sosyal demokrat partiler zamanla anlamlarını yitirdiler. Onların yerine 1990’lı yıllardan itibaren ise milyarder Berlusconi, populist Beppe Grillo’nun başını çektiği (M5S) “yeni partileri” geçirildi.
1990’lı ve 2010’lu yıllarda AB yanlısı ırkçı olmayan, “Zeytin Ağacı Koalisyonu” adı altında bir araya gelen, seçimlerde başarılar elde ederek hükümet olan partilerin izlediği neoliberal ekonomi politikaları adım adım İtalya’da faşizmi güçlendirdi. İtalyan işçi sınıfının, emekçilerinin çıkarlarını değil uluslararası mali sermayenin dayatmalarına öncelik veren bu partiler şahsında ‘sol’un ilerici, antikapitalist kesimleri de adım adım dağıtıldı, parçalandı ve faşizme karşı birer direnç odağı olmaktan çıkarıldı.
Toplamı açısından bakıldığında, seçimlerde daha önce iktidar ya da ortağı olan tüm partilerin kaybettiği görülüyor. Bu da genel anlamda geniş emekçi kitleler arasında sistemin yerleşik partilerine tepkinin alabildiğince yüksek olduğu anlamına geliyor. 2018’deki seçimlerde M5S’nin yüzde 33 ile birinci olması da bunu gösteriyor. Benzer şekilde aşırı sağcı-faşist Liga da oylarının yarısını kaybetti.
Arayışın bir yanı bu seçimlerde kendisini Giorgia Meloni’nin başkanlığını yaptığı faşist partide ifade ederken, diğer yanı seçime katılmama şeklinde oldu. Avvenire Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Marco Tarquinio şu önemli tespiti yapıyor: “Oy kullanmayanların oranı yaklaşık 10 puan artarak yüzde 36’nın üzerine çıktı ve bu, hiçbir parlamento seçiminde ulaşılmamış bir oran. 18 milyondan fazla İtalyan, memnuniyetsizlik, tiksinti veya yılgınlık dolayısıyla tüm demokrasilere temel teşkil eden bir ritüele katılmamaya karar verdi.”
Yüksek oy kayışları ve seçimlere katılmama oranlarındaki artış aslında halkın ağırlaşan ekonomik sorunlar karşısında ciddi bir arayış içinde olduğunu gösteriyor. Faşist partiler kitleler üzerinde kalıcı bir etki bırakmadan, devletin gücünü tam olarak eline geçirmeden ekonomik sorunlar temelinde, sendikaların da içinde olduğu bir sosyal hareketin ortaya çıkması durumunda puslu hava erkenden dağıtılabilir. Faşistlerin iktidarı planladıkları gibi uzun sürmeyebilir. Bundan çıkarılacak en önemli sonuç ise işçi sınıfının, gençliğin, kadınların taleplerini merkeze koyan bir hatta ilerlemek olmalı. Bu yapılmadığı takdirde faşizm her zaman ve yer yerde kapıyı çalacaktır.
Mussolini faşizmini deviren İtalyan halkının ve antifaşist partizanlarının tarihsel mücadele birikimi faşizme bir daha geçit vermeyecek kadar güçlü.
- Kiev'deki hesap Moskova'ya uyacak mı? 22 Kasım 2024 04:30
- Bir Almanya gerçeği: İşçilere yoksulluk, CEO’lara zenginlik 15 Kasım 2024 04:12
- Trump Pandora’nın kutusunu açtı, Avrupa panikte 08 Kasım 2024 12:17
- 5 maddede ABD seçimlerinin Avrupa’ya etkileri 03 Kasım 2024 04:30
- 'Ekonomi mucizesi' Almanya'ya ne oldu? 01 Kasım 2024 04:48
- Almanya Rusya’ya karşı karargah oluyor 25 Ekim 2024 04:17
- Almanya-Türkiye ilişkileri: Yeni bir başlangıç mı? 18 Ekim 2024 04:50
- Biden'ın ertelenen Almanya ziyareti ve Ukrayna senaryoları 11 Ekim 2024 04:19
- Savaş döngüsü, barış umudu 04 Ekim 2024 04:32
- BM’nin mecalsiz hali, çelişkiler ve savaş planları 27 Eylül 2024 06:08
- İsrail Batı’nın desteğiyle savaşı bölgeye yayıyor 21 Eylül 2024 05:51
- Almanya'nın Orta Asya hamlesi tutar mı? 20 Eylül 2024 04:09