İktidar Mersin saldırısını muhalefete karşı mücadeleye dönüştürmek istedi ama…
Fotoğraf: DHA
26 Eylül günü gece yarısı Mersin’in Mezitli İlçesi, Tece Mahallesi’ndeki polisevine yönelik saldırıda bir polisin hayatını kaybetmesi, bir polisin ve iki sivilin de yaralanmasını tek adam yönetimi kendisi için “Allah’ın lütfu”na dönüştürmek adına elindeki tüm imkanları seferber etti.
Böyle bir saldırı karşısında her “normal” iktidar terör saldırısına karşı çıkan tüm güçleri kendi yanında göstererek hareket etmeye çalışırdı. Ama tek amacı iktidarda kalmak olan, bunun için de önümüzdeki seçimi kazanamayacağını bilen, bu yüzden de seçimi kazanmaktan umudunu kesip “Seçimi götürmeyi”, dolayısıyla muhalefeti ezmeyi seçim stratejisi edinen tek adam yönetimi daha saldırının ilk saatlerinden itibaren saldırının CHP ve HDP’yle bağlantılı olduğunu iddia eden bir propagandayı tercih etti.
Gerek İçişleri Bakanı Soylu gerekse Cumhurbaşkanı Erdoğan ve elbetteki onlardan işaret alan yandaş medya ve kalemleri, CHP ve HDP’yi, HDP’nin önceki Eş Başkanı Selahattin Demirtaş’ı suçlayan açıklamalar yaparak bir yandan “altılı masa”yı öte yandan da Emek ve Özgürlük İttifakını hedefe koydu. Böylece seçimde karşısında olacak tüm güçleri teröristlikle, teröre destek vermekle suçlayan bir kara propaganda devreye sokuldu.
Oysa gerek CHP gerekse HDP ve Edirne Cezaevinde tutuklu bulunan Selahattin Demirtaş, saldırının hemen arkasından saldırıyı açıkça ve tereddütsüz lanetlemişlerdi.
TERÖR BAHANE CHP VE HDP’Yİ SUÇLAMAK ŞAHANE!
Saldırının arkasından Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Bu teröristlerin hangisinin izini takip ederseniz edin, ucu ya HDP’ye ya da CHP’nin gazeteci, siyasetçi diye sahip çıktığı kesimlere çıkar” dedikten 1 gün sonra CNN Türk-Kanal D ortak yayınına çıkan Cumhurbaşkanı “(CHP’nin tutuklu gazeteciler raporu) Türkiye’ye kara çalmak için hazırladıkları uydurma raporda savundukları, bu teröristler… CHP bir mili güvenlik sorunudur. İnternet sitelerinde ‘tutuklu gazeteci’ diye gösterdikleri raporu hâlâ gezdiriyorlar, demek ki teröristin arkasındalar” diyerek suçlamalarını CHP’yi “milli güvenlik sorunu” olarak göstermeye kadar götürdü.
İktidar CHP’ye yönelik operasyonuna iki dayanak gösteriyordu. Bunlardan birincisi CHP’nin 2013 yılında hazırladığı “tutuklu gazeteciler raporu”nda saldırı sonrası intihar ettiği iddia edilen Dilşah Ercan’ın da adının geçmiş olması, Erdoğan ve Soylu tarafından CHP’nin terörle bağlantılı olduğunun kanıtı olarak gösterilirken yandaş medyada ‘CHP’nin teröristi’ olarak göstermesine yetmişti.
Mersin saldırısının hemen arkasından Mersin Büyükşehir Belediyesine yönelik olarak, belediyenin Basın Yayın ve Halkla İlişkiler Dairesi Başkanı Bedrettin Güneş ve 17 belediye çalışanının da olduğu 30 kişi hakkında gözaltı operasyonu başlatıldı. Sanki belediye çalışanları saldırı ile bağlantılı gösterilmek isteniyordu. Böylece CHP belediye üstünden de saldırı ile bağlantılı olarak gösterilmek isteniyordu.
SALDIRIYA KARŞI ORTAK TUTUM ETKİLİ OLDU
Ancak saldırıda ölen kişinin Dilşah Ercan olmadığı daha ilk anda, parmak izinin tutmamasıyla anlaşılmıştı. Ama iktidar propagandası bunu görmezden gelerek bildiğini okumaya devam etti. Dahası PKK de saldırıda ölen kişinin Dilşah Ercan olmadığını açıkladı. Böylece yandaş medyanın “İşte CHP’nin teröristi” propagandası çöktü.
Öte yandan Mersin BB Başkanı Vahap Seçer de belediyeye yönelik operasyonun saldırıyla bağlantılı olmadığını, daha önce başlatılan bir soruşturmayla ilgili olduğunu belirterek belediye ile saldırı arasında bağlantı kurulmasına tepki gösterdi. Böylece hem Mersin BB hem de CHP’yi saldırı ile bağlantılı göstererek “Bir taşla iki kuş vurma” amacı aradan üç gün geçmeden boşa düştü.
Saldırının hemen arkasından HDP Eş Genel Başkanları Pervin Buldan ve Mithat Sancar imzasıyla yapılan açıklamada; “Özellikle seçimlere yaklaşmakta olduğumuz bugünlerde demokratik siyaset alanını daraltmak ve işlevsiz hale getirmek amacında olanların bu hesabını boşa çıkarmak hepimizin demokratik görevidir” denirken, Edirne Cezaevinde tutuklu HDP’nin Önceki Eş Başkanı Selahattin Demirtaş’ın “Şiddetin her türlüsüne karşı çıkacağız, demokratik siyasette ısrarcı olacağız. Bunun herkes tarafından net olarak bilinmesini isterim” açıklamalarının HDP’nin saldırının arkasındaki güçlerden olduğu iddialarını önemli ölçüde kırdığını söylemek yanlış olmaz.
TOPLUMUN TERÖRLE SİNDİRİLMESİNE KARŞI ORTAK MÜCADELE!
Mersin’deki saldırının hemen arkasından saldırıyı “Kim, niçin, nasıl, hangi amaçlarla yapmış?” gibi soruları umursamadan iktidarın kendi siyasi amaçlarını devreye sokmak için hazırladığı besbelli olan bir protokolü devreye soktuğu anlaşılıyor.
Ancak, devreye girmesinden birkaç gün sonra bu protokolün tamamen önceden hazırlandığı ortaya çıktı. Böylece iktidarın saldırıları, provokasyonları, siyasi iktidarın kâr hanesine yazmak için her olanağı kullanmasına karşın bu gücün gerçekleri saklamaya yetmeyeceği ortaya çıktı. Nitekim iktidarın Mersin saldırısını “Allah’ın lütfu”na dönüştürmek isteyen propagandası geçersizleşirken aynı zamanda kucağına yanıt vermesi gereken onlarca soruyu da bırakmıştır! Çünkü 20 yıllık AKP iktidarının üstünü özenle örttüğü gerçekler, sanki üstündeki örtüyü yırtarak ortaya çıkan bir ilkbahar gibi önlenemez biçimde ortaya çıkmaktadır.
Bu üstü en kalın örtülerle örtülen iki gerçekten birisi, tek adam yönetiminin yıllardır, “Bir gece ansızın gelebiliriz” sloganıyla popülerleştirdiği sınır ötesi operasyonların eskisi gibi prim yapmaması, en sonunda Ege Denizi’ndeki kayalıklara sıkışmak zorunda kalmasıdır. İktidarın üstünü en kalın örtülerle örttüğü ikinci gerçek ise “terörle mücadele” adı altında yürüttüğü operasyonlardır! Ki, Mersin saldırısıyla terörle mücadelenin nasıl muhalefete karşı mücadele olarak uygulamaya sokulduğu çıplak gözle görülür hale geldi.
Bu yüzden de kimse Mersin saldırısını vakadaki benzerliklerine karşın 7 Haziran-1 Kasım 2015 döneminin terör günlerine benzeterek dehşete düşmedi, paniğe kapılamadı. Tersine, bu girişimlere karşı mücadeleye, demokrasi güçlerinin birliğine ve ortak mücadelenin önemine dikkat çekildi.
Evet tehditler gerçek ama görmezden gelinerek ya da boyun eğilerek de tehditlerle başa çıkılamaz. Nitekim iktidar halkı korkutarak sindirmek, kendisine biat ettirmek için terör söylemini kullandı. Ama hem demokrasi güçleri hem de geniş halk yığınları yaşadıklarından doğru sonuçlar çıkararak bugün aynı oyuna düşmeyeceklerini gösteren bir tutuma yönelmiş bulunuyorlar. Geleceği kuracak olan da bu tutum olacak!
- Tartışmalar "Sadece Türkiye’nin Kürt sorununun demokratik çözümü" kapsamını aşıyor 05 Ocak 2025 04:58
- 2025'in emek, barış ve özgürlük yılı olması dileği ile... 31 Aralık 2024 06:59
- Ülkemiz işçi emekçileri 2025'i emek yılı yapacak güce ve deneyime sahiptir! 28 Aralık 2024 06:16
- Asgari ücretli işçinin grev hakkıyla da donatılmış yeni bir mekanizma talebiyle mücadeleye! 24 Aralık 2024 16:44
- Son iki haftada oluşan Suriye haritası neyi gösteriyor? 12 Aralık 2024 04:45
- Asgari ücret miktarı, AÜTK'ye bırakılamayacak kadar ciddi ve önemli taleptir! 08 Aralık 2024 04:44
- Suriye'de çıkar peşindeki herkes operasyonun içinde ama kimse rolünü kabul etmiyor 05 Aralık 2024 06:45
- Eğer ‘Kurtuluş yok tek başına ya hep beraber ya hiç birimiz’se... 01 Aralık 2024 04:54
- İşçilerin özelleştirmeye karşı cepheden ‘hayır’ demekten başka bir seçeneği yok! 27 Kasım 2024 06:55
- Tek adam yönetiminin ülkeyi nereye getirdiğinin bir haftaya sığan fotoğrafıdır! 24 Kasım 2024 04:47
- Bakan Tekin ve arkasındakiler laikliğe cepheden savaş açan bir konumdadır! 21 Kasım 2024 04:52
- İktidar 'iç cepheyi güçlendirmek' istiyor, emek ve demokrasi güçleri ise 'birleşik mücadele' diyor 17 Kasım 2024 04:44