04 Ekim 2022 05:12

Dezenformasyon kılıcı işçilerin tepesinde

Ekmek tutan direnişteki işçi

Fotoğraf: BİRTEK-SEN

Paylaş

Fransızcadan dilimize giren bir sözcük dezenformasyon. Türkçe karşılığı bilgi çarpıtması. Yanlış bilginin doğruymuş gibi gösterilmesi, yayılması demek aynı zamanda. AKP hükümeti, “dezenformasyonla mücadele” iddiasıyla bugün Meclise yasa teklifi getiriyor.

Fermanda şunlar yazılı: “Halk arasında endişe, korku veya panik yaratmak saikiyle ülkenin iç ve dış güvenliği, kamu düzeni ve genel sağlığı ile ilgili gerçeğe aykırı bir bilgiyi kamu barışını bozmaya elverişli şekilde alenen yayan kimse bir yıldan üç yıla kadar hapis cezasıyla cezalandırılacaktır…”

Kritik soru şu: “Gerçeğe aykırı bir bilgi”nin gerçek olup olmadığına kim, nasıl karar verecek? Ya da yayımlanan bir bilginin gerçek olmayıp bilakis tehlikeli olduğu kimin, kimlerin menfaatine göre belirlenecek?

Mesela dün TÜİK’in enflasyon rakamları açıklandı. Buna göre yıllık enflasyon artışı yüzde 88,45. Ne var ki halkın TÜİK verilerine güveni sarsılmış durumda. Bağımsız iktisatçılardan oluşan ENAG da enflasyon rakamını açıkladı. Aynı dönem için açıklanan yıllık enflasyon artış oranı ENAG’da yüzde 186,27. Şimdi bu bilgilerden hangisi gerçek, hangisi değil? Hangisi dezenformatif hangisi değil? Yeni yasa çıktığında bu sorunun karşısında sadece bir cevap değil hapis cezası olacak!

ENAG için defalarca kez suç duyurusunda bulundular. İktisatçılar defalarca kez mahkeme huzuruna çıktı. Sonuç? Şimdilik takipsizlik. Ama yeni yasadan sonra açıklanacak her rakam, “Kamu barışını bozmaya elverişli” bulunarak suç kapsamına sokulabilir.

İstanbul Ticaret Odası (İTO) en son İstanbul için enflasyon rakamlarını açıkladı. İTO verileri TÜİK’in çok üzerinde, ENAG’ın altında. Yeni düzenlemeyle İTO da topun ağzında diyebilir miyiz! Sadece İTO mu? Örneğin konut fiyatları ve kiralarla ilgili analizler yapan BETAM dahi kendisini hedef tahtasında bulabilir. Yani yeni yasal düzenleme bir taşla bir değil, iki değil, tabiri caizse 12 kuş birden vuracak! İktisadi, sosyolojik yahut bilimsel veri açıklayan ve resmi verilerle çelişen her kurum yargıyla ve cezai yaptırımlarla karşılaşabilecek.

Türk-İş’in açıkladığı yoksulluk sınırı 4 kişilik aile için 23 bin 599 TL. Yeni yasadan sonra bu rakamı TİS görüşmelerinde referans yapmak, pekala işçileri kışkırtan ve kamu düzenini bozan bir tehlike olarak algılanabilir. Açlık sınırı 7 bin 245 TL. Türkiye’de çalışanların yarısı asgari ücretle çalışıyor, yani aç, yani yeterince beslenemiyor. DİSK-AR diyor ki; toplumun en yoksul yüzde 20’lik kesiminde gıda enflasyonu yüzde 137. Buna mukabil TÜİK yoksullarla zenginlerin gelirini toplayıp sanal bir ortalama veriyor. Böylece gıda enflasyonu TÜİK’te çok daha düşük çıkıyor. Peki işçiler, emekçiler hangi veriyi baz alacaklar? Öyle görünüyor ki, işçi sendikalarını referans alanlar tepelerinde dezenformasyon kılıcını görecekler.

Hükümet ricalinden sıklıkla tekrarlanan bir başarı öyküsü: “Türkiye ekonomisi büyüyor.” Peki, neye göre, kime göre bu büyüme? Örneğin bu büyüme serüveninde zenginlerin geliri ne kadar büyüdü, işçi emekçilerin geliri ne kadar küçüldü? BDDK verilerine göre yılın ilk 8 ayında bankalar kârını 5’e katladı. Banka sermayedarları, ekonomik kriz ve pandemiye rağmen yüzde 420 kâr artırdı. Peki ya işçi ücretleri? Temmuz 2022’de asgari ücret 329 dolar ederken şimdi 296 dolara geriledi. Yani aylık ücret en az 33 dolar eridi! Ayrıca temmuz ayından bugüne asgari ücret resmi enflasyon karşısında reel olarak 250 TL küçüldü. Temmuzda 5 bin 500 TL olan asgari ücretin bugün kendini koruması için 5 bin 750 TL olması gerekirdi. Otomotiv sektörünün koçbaşlarından Ford’a bir bakalım: Şirketin net kârı 2021’nin ilk 6 ayında 2,8 milyar TL oldu. Ford’un 2022’in ilk 6 ayındaki kârı ise yüzde 132 artarak 6,5 milyar TL’ye ulaştı. Metal işçileri ise bu dönemde sürekli ücret kaybı yaşadı. Ücretleri bir yandan vergi dilimi diğer yanda enflasyon kemirdi. Örneğin sene başında net 7 bin 150 TL alan bir metal işçisinin aldığı aylık ücret şimdi 6 bin 130 TL’ye geriledi. İşçi yılın ilk ayına göre 1000 TL daha fazla vergi ödedi, cebindeki para azaldı. Oysa ocak ayına göre aldığı reel ücreti koruması için, ücretinin 9 bin 800 TL olması gerekirdi. İşte bütün bunları konuşmak sansür yasaklarına takılacak. Ekonomik büyüme rakamlarının sınıfsal analizini yapana, “Dezenformasyon yapıyorsun” denerek ceza sopası sallanacak.

Aslında en büyük dezenformasyonu kapitalist düzenin dümenindekiler yapıyor. Hükümete sorsanız kişi başına düşen milli gelir 9 bin 374 dolar. Peki, bugün kaç kişinin cebinde 9 bin dolar var? Bu paranın cebe girmesi için asgari ücretlinin hiç yemeden içmeden 2,5 yıl çalışması gerekiyor. Alın size kocaman bir dezenformasyon! Hülle hep aynı: En zenginler ile en yoksulların geliri toplanıyor, ortalaması çıkarılıyor ve sanki herkesin cebinde 9 bin dolar varmış gibi bir yalan piyasaya sürülüyor.

Nebati diyor ki, “KKM ekonomimize katkı sağlayan bir enstrüman.” Katkı sağlanan bu ekonomi acaba hangi sınıf ya da sınıfların ekonomisi? KKM ile hazineden yani halkın cebinden 75 milyar TL daha uçtu. Ama kur yine aynı yerde! Merkez Bankasından çıkan para açıklanmıyor bile. Seçim öncesi Erdoğan yönetimi biraz zaman kazandı hepsi o kadar. Ötelemenin maliyeti ise yine halka çıktı. Erdoğan-AKP iktidarı faize savaş açtığını söylüyor ama parsayı bankalar vuruyor. Hem de yüzde 12’den aldıkları parayı yüzde 24-25 faizle satarak! Halkın gözünün içine baka baka yapılan düpedüz bir faiz dezenformasyonu değilse nedir bu?

Bugün Meclis gündemine gelecek olan “dezenformasyon yasası”, sadece gerçekleri dile getirirken değil, işçilerin hak mücadelesinde de başa büyük bela olacak. Nasıl mı? Şöyle biraz geriye gidelim. 12 Temmuz 2017’de yabancı yatırımcılara konuşan Erdoğan şöyle demişti: “Biz göreve geldiğimizde Türkiye’de OHAL vardı ama bütün fabrikalar grev tehdidi altındaydı. Hatırlayın o günleri. Ama şimdi grev tehdidi olan yere biz OHAL’den istifade ederek anında müdahale ediyoruz…”  24 Nisan 2018’e gelindiğinde ise Erdoğan bu kez sanayicilere aynen şöyle seslenecekti: “Bir tane fabrikada grev söz konusu mu? Böyle bir şeyde anında müdahalemizi yapıyoruz. Ve OHAL anında bir çözüm kaynağı oluyor. Huzurun olduğu bir ortam var, böyle bir ortamda bunlar OHAL’in olmamasını tavsiye ediyorlar. Tezgah bozulacak o yüzden, size biz bu tezgahı bozdurmayız.” İşte hiç dezenformasyona başvurma gereği bile duymadan burjuvaların çıkarına çıplak bir sınıf tavrı. Ama sorun şu ki, bundan sonra “kral çıplak” demek de dezenformasyon yasasına uygun olarak yargılama konusu yapılacak.

Sonuç: Dezenformasyon yasasına dair tasarı sanıldığı gibi sadece gazetecileri, basın yayın kurumlarını, fikir insanlarını hedef almıyor. O, Demokles’in Kılıcı gibi işçi sınıfı ve sendikaların tepesinde sallanıyor. Gazetecilerin sokağa çıktığı ama işçilerin ve sendikaların sessiz kaldığı bir durum bu yüzden kabul edilemez. İşçi sınıfı tüm emek ve demokrasi güçlerini yanına alarak bu antidemokratik düzenlemeyi çöpe atmalı.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa