Brezilya’da zayıflayan bir umut ışığı
Fotoğraf: Pablo Barrera/AA
Aşırı sağın hezimetiyle sonuçlanacağı, tüm dünyaya nefes aldıracağı düşünülen Brezilya seçimleri, neden demokrasi düşmanlarının gövde gösterisine dönüştü?
Bolsonaro, seçimin ilk turunda beklenenden yüksek oy aldı. Temsil ettiği çevreler Brezilya’yı rehin almış durumda. Lula’nın ikinci turu kazanacağı tahmin ediliyor. Ancak... 1) Tahminler şimdiye kadar yanlış çıktı. 2) Lula kılpayı kazansa bile darbe ihtimali var.
Askeriyenin bir darbe hükümetini ayakta tutamayacak kadar bölünmüş olduğu söyleniyor. Ancak polis ve güvenlik kuvvetlerinin, Bolsonarocu bir sokak ayaklanmasıyla saf tutma ihtimali var.
Sorun bu çevrelerle sınırlı değil ne yazık ki. Kökü derinde.
1964-1985 arasında Amerika yanlısı bir askeri diktatörlükle yönetilen ülkede, 1980’ler ve 1990’lar hem demokratikleşmeye hem serbest piyasa politikalarının kemikleşmesine sahne oldu. Bu yıllarda çok geniş ve örgütlü işçi, köylü ve yerli topluluklarının omuzlarında yükselen sosyalist PT (İşçi Partisi) 2000’lerin başında iktidara geldi ve sosyal demokrasiye kaydı. PT 2016’da parlamenter bir darbeyle iktidardan uzaklaştırıldı.
15 seneyi geçen bu “solcu” döneme duyulan tepki, aşırı sağcı Bolsonaro’yu başkanlığa taşıdı. Bolsonarolu yıllar Brezilya’ya çevre yıkımı, yeteneksiz pandemi politikaları ve kadın cinayetleri getirdi, ki bu yönüyle ülke dünyanın sağa kayan diğer memleketlerini çağrıştırıyor.
Fakat sağcı diktatörlüklerin başını çeken Türkiye, Macaristan ve Hindistan’dan ciddi bir farkı var Bolsonaro iktidarının: Bolsonaro’nun ciddi bir siyaset ve toplumsal hareket geçmişi yok. Başkanı destekleyen tek örgütlü toplumsal hareket (Ülkenin Katolik geçmişine rağmen uzun yıllardır bir hayli yaygınlaşan) Evanjelikler. Bolsonaro kendisi Evanjelik ya da dindar bir kökenden gelmiyor. Evanjelik desteğe rağmen cinsel tacizci. Kimi radikal sağcı dindarlar gibi gizliden değil, açıktan icra ediyor cinsel saldırganlığını. Bu yönleriyle Trump’ın profiline yakın.
Bu sosyolojik profilin, ekonomik dayanakları ve sonuçları da var. Bolsonaro’nun (koyu Evanjelikler dışında) yoksul kesimler arasında desteği zayıf. Bu yanıyla yine Erdoğan ve Modi’den ayrılıyor. Ana desteği (sermayedarlar kadar) orta sınıflardan geliyor.
Neoliberalizmi de dümdüz bunun sonucu olarak. Yoksul sınıflara -kendilerinden daha yoksulların adli suçlardan hapse atılması, belki de onları tutuklayanların kendi çocukları olması dışında- çok bir vaadi yok. Yolsuzluk ve kürtaj karşıtlığı, istediği kadar geniş bir yoksul taban kuramıyor.
Yine de Bolsonaro’nun polis, asker ve özel güvenlik kuvvetleri arasındaki desteği kayda değer. Dört yıllık iktidarı boyunca, özellikle polis ve özel güvenlik şirketleri bünyesinde Bolsonarocu örgütlenme yaşandı.
Özetlersek... Modi, Orbán ve Erdoğan’ın aksine, geniş ve kemikleşmiş bir yoksul ve proleter desteği yok Bolsonaro’nun. Bu yüzden, Lula kılpayı önde. Ancak Lula’nın şu andaki yarım “zafer”i, ilk yükselişine göre gayet defansif ve geri. Neden mi?
Sol kendi tabanını oydu 20 yıldır. Örgütçüler tabanı bırakıp parlamenter siyasete ve bürokrasiye kaydılar.
Lula 2003’te örgütlü bir halkın, sosyalizm vadeden başkanıydı. Bugün ise atomize olmuş, gelecek umuduyla değil aşırı sağ korkusuyla sandığa giden bir halkın “önder”i.
Dünya ve Türkiye sol basını maalesef işin bu yanını atlıyor. 2001’den 2016’ya uzanan Lula ve İşçi Partisi yönetiminde yoksulluğun azaldığı, eğitime ve sağlığa kaynak aktarıldığı doğru. Ama aynı zamanda neoliberalleşme derinleştirildi. Ülkenin geleceği finansa bağlandı.
Unutmayalım. Kapitalizmin sonunu, fakirliğin ve eğitimsizliğin azalması değil, çalışan kesimlerin her alanda egemenlik kurması getirebilir ancak. Fakirliğin ve cehaletin ortadan kalkma sürecine girdiği bir kapitalizm, sermaye sınıfının paniğiyle ve aşırı sağcılaşmayla sonuçlanır. Solun her yükselişinde bunun yaşanması kaçınılmaz ama... Solun bu korkuyu saldığı, sonra da karşısında örgütlü bir yön sunamadığı durumlar, ya darbeyle ya faşizmle sonuçlanır.
Eğer Brezilya solu yeni bir Lula iktidarında umutlarını yine parlamenter siyasete ve sosyal politikalara bağlarsa, sermaye sınıfının paniği aşırı sağın bir dahaki sefere çok daha örgütlü şekilde iktidara gelmesiyle sonuçlanabilir. Bolsonaro’nun ilk dört yılı, 1930’ların faşizmiyle karşılaştırıldığında gülünç derecede zayıf bir diktatörlüktü. Brezilya’nın bir sonraki aşırı sağ yönetiminin daha örgütlü ve hazırlıklı olma ihtimali ise gayet yüksek. Komedi çok tekrarlanırsa trajediye dönüşebilir.
Sağcı diktatörlük tehdidini tekrar tekrar yeniden üretecek yapısal dinamikler giderek perçinleniyor. Bolsonaro’nun karşısında Lula bir umut ışığı gibi görünüyordu. Şimdi anlıyoruz ki Lula’ya yapılan duygusal yatırım yersizmiş. Lula ikinci turu kazanırsa elbette kutlamak, yanında durmak lazım. Ama böyle bir zaferin aşırı sağı bitireceği yanılsamasına kapılmadan.
- Göçmen karşıtı göçmenler 21 Aralık 2024 04:29
- Türk sağının Trump coşkusu 07 Aralık 2024 04:55
- Batı solunun açmazı 23 Kasım 2024 04:33
- İşçi sınıfına ihanetin bedeli 09 Kasım 2024 04:16
- Amerikan seçimlerini aşırı sağ kazandı 03 Kasım 2024 04:35
- Filistin, iklim değişikliği ve seçim olmayan seçim 26 Ekim 2024 04:45
- Amerikan aşırı sağı ne kadar örgütlü, ne kadar tehlikeli? 12 Ekim 2024 04:16
- "Kamyoncular", işçi sınıfı ve Amerikan seçimleri 28 Eylül 2024 05:10
- Türk-İslam tahakkümünün ve Netanyahu terörünün ortak kökenleri 14 Eylül 2024 04:51
- Dünyanın sonu mu geliyor? 31 Ağustos 2024 04:10
- Kamala Harris neyi değiştirecek? 17 Ağustos 2024 05:06
- Doğu Avrupa’da aşırı sağın durumu 03 Ağustos 2024 05:34