06 Ekim 2022 04:30

Bir gece ansızın… yine türban

Fotoğraf: AA

Paylaş

Kemal Kılıçdaroğlu önceki gece saat 21’de herkese ekran randevusu verdiğinde, iktidarın ifade haklarını, propagandayı, sosyal medyayı, beyanatı kısıtlayan yasa hakkında bir tutum açıklayacağını zanneden insan az değildir. Bir süredir, 1071- Malazgirt’te cihangirlerine “Benimle misiniz değil misiniz, değilseniz gidin benimleyseniz şu üstümdeki kefenim" diye seslenen Alparslan gibi, kim üstüne alınıyorsa ona meydan okuyan Kılıçdaroğlu’nun 21 randevusundan çıkan vaat türbanın yasal koruma altına alınması oldu. TBMM’ye hazırlanan kısa metin kadınların mesleki zorunluluk gerektiren kıyafetleri dışında giyim kuşamına ama daha önemlisi türbana "özgürlük" getiriyor.

Bir zamanlar türban ile yasa arasında nasıl bir ilişki kurulacağı konusu AKP ve CHP arasında ciddi bir sorun yaratmıştı. Allah’ın bir emri olduğunun altını çizmesine karşın başörtüsüne, din dışı bir düzenin yasal-Anayasal çerçevesinde ve insan hak ve hürriyetleri manzumesinde alan açmak isteyen, AKP iktidarıydı. Erdoğan’ın, partisinin son grup toplantısında hatırlattığı gibi daha önce, türbanın Anayasal bir hak olması için uğraşan kendileri olmuştu ve CHP buna karşı çıkmış Anayasa Mahkemesi yolunu tutmuştu.

AKP hükümetlerinin 2007’ye kadar olan bölümünde türban her iki taraf için de agresif bir siyasetin kalkış noktasıydı. Toplum, sayelerinde kadın örtüsünün iki yüzü keskin bıçak olarak kullanılmasıyla ikiye bölünüp kutuplaştırıldı.

AKP’nin devlet ve toplum dizaynının her aşamasında türban önemli bir yol açıcı olarak kullanıldı ve hâlâ kullanılıyor. Üniversitelerin önündeki türban eylemlerinden "Kabataş’taki başörtülü bacı-deri ceketliler" karşıtlığına kadar her şey kullanılarak ayrışma körüklendi. Yaratılan paralel ve fiili düzene, sağ olsun CHP de bayrak mitingleri, ikna odalarıyla katkıda bulunuyordu. Memleket türbanı dillerine ve ellerine dolayan siyasetçiler kadar başka hiçbir şeyden çekmedi.

Türbanın giderek fiili bir meşruiyet kazandığı, kamu kurumlarındaki yasaklamaların çoktan hükümsüz kaldığı bir zamanda kapanmış bir mevzuyu yenide açıp ajite eden Kılıçdaroğlu, danışmanlarının orantısız zekasını sorgulamalı. Ona AKP Genel Başkanı’nın el yükselterek verdiği hayır yanıtı, türbana yasal değil anayasal hüviyet kazandırma içeriğiyle geldi. Aynı orantısız zekâ buna da hodri meydan diyebilir!

Erdoğan’ın karşı cevabının yeni bir torba yasa olacağını düşünenler yanılmadılar gelgelelim AKP’nin bunca yıllık muhatabı CHP’nin gelecek hamleyi sezememesi manidardır. Nitekim Erdoğan cevabi karşılığında bir sürü birbirine benzemez şeyi aynı torbaya doldurdu. Mesela yeni bir Alevi "açılımı"na değindi ki bunun da içeriğinin devlet Aleviliğini kurumlaştırmak olduğunu anlamak zor değil. Kürt sorununun kalmadığından bahsetti ve herhangi bir gelişmeye yasa kapısını kapattı. Ve elbette türbanı aileyi koruma-güçlendirme gibi bir kapsamın içine eritiverdi. Kılıçdaroğlu’nun son zamanlarda çok sevdiği soruyu ortaya yöneltti; "Benimle misiniz?" Meydana bir Alparslan lazımsa o CHP Genel Başkanı'na bırakılmaz.

Erdoğan için türban, programladığı biçimdeki bir toplum projesinin gerçekleşme olasılığını artıran bir dayanaktı. Hep öyle oldu; mali sermayeyi güçlendiren ama toplumun çoğunluğunu açlık sınırına düzene uygun bir nüfus imalinin yapıtaşı kadınlardı. Diyanet başta olmak üzere dini kurum ve kuruluşlar, iktidar siyasetçileri ve tarikat şefleri kadınların oturmasından kalkmasına kadar her halini düzenlemek için verdikleri fetvalarla toplumsal işleyişin kromozomlarını melezlemeye devam ettiler. Kadın cinayetleri ve cezasız şiddet arttıkça toplumsal ilişkilerin her alanında da yegâne alışveriş biçimi şiddet haline geldi. Hasta doktora, yolcu şoföre, seyirci şarkıcıya, müşteri tezgahtara girişirken Erdoğan iktidarı hedef olmaktan çıkmaktaydı. Enflasyonun, krizin, pahalılık ve işsizliğin faturası günlük hayatlarında birbirlerine düşürülen insanlara kesiliyor.  Bu sürecin kadınlar üzerindeki tahakkümün renk değiştirmesiyle başladığı, ilk provaların kadınların üzerinde yapıldığı tartışma götürmez bir gerçek.

Sadece bu tabloyla bile kadın hak ve özgürlüklerinin kurucu bir değer olduğu bütün siyasetçilerin farkında olduğu ya da olması gereken bir durum. İran’da, Afganistan’da devletin silahlı güçlerine karşı zorunlu örtünme veya eğitim hakkı için cesaretle mücadele eden kadınlar da büyük bir dikkat çekiyorlar.

Burada ise en genel ve geniş muhalefeti etrafına toplamak isteyen 6’lı masanın kurucusu, ana muhalefetin lideri Kılıçdaroğlu, başörtüsüne yasal hüviyet kazandırma düzeyine sıkışmış talebiyle şimdiye kadar kadın mücadelesiyle püskürtülmüş; İstanbul Sözleşmesi dahil bir dizi gerici, laiklik yontucu yasanın ön kapıdan zuhurunu kolaylaştıracak bir adım atmış görünüyor. Çünkü bu teklif iktidarın, yani öteki kutbun zayıflamış kozlarını güçlendirmekte; kendisine oy vermeye hazırlanan kadınların iğne oyası yapar gibi harcadığı çabayı da başa döndürmekte.

Öyle ki bu çaba ile kadınlar, haklarının "aileyi güçlendirme ve koruma" gibi bir kavram bünyesine sığdırılmasına sürekli karşı çıkmıştı. Sayesinde gene çıkarlar. Sorun bu değil. Sorun, bunlar yokmuş gibi davranılması.

Bu düzenin değişmesini sonuçta herkes söylüyor. Değişim talebinin içeriğinde kadınlar her zamankinden daha fazla belirleyici durumda. Ancak bu işlem, toplumsal hayatın her yanını boğan; gençlere, sanatçılara, emekçilere vb. bu ülkeyi yaşanamaz hale getiren; dayanışmayı öldüren ve şiddeti tek alışveriş biçimi haline yükselten düzeni yıkıp yerine laik demokratik bir düzen kurulmadan tek başına ele alınamaz. Alınırsa o helalleşme olmaz, iktidarın ve eteğine yapışmış tarikatların ekmeğine yağ sürmek olur.

Devletin insanların inancına karışmadığı ama din devleti hevesinin de önünün alındığı, gerçekten laik-demokratik bir anayasal düzende türban tartışması anlamsızdır. İsteyen takar, isteyen takmaz. Kadının kıyafeti de bir ajitasyon malzemesi olmaz.

Yeni yılda Evrensel aboneliği hediye edin
YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa