09 Ekim 2022 06:30

Türkiye’de sinemayı sinema yapanlar: Cemil Filmer (8)

Fotoğraf: Cemil Filmer arşivi

PAZAR
Paylaş

Cemil Filmer hayatı boyunca (Bunların çoğu hayal olarak kalsa da) hep geleceğe yönelik, ileri projeler üretir. İzmir’deki sinemacılığının ilk yıllarında para kazanır, o yıllarda Ankara başkent olmuştur, oranın gelişip büyüyeceğini düşünerek, orada yatırımlar yapmayı planlar. Ankara’ya gider Ankara, bir baştan bir başa bozkır denecek kadar boştur. Sadece Yenişehir civarında hareketlilik, inşaatlar görülüyordur. Şehrin merkezinde bir büyük han yaptıran Vehbi Koç o yıllarda hem araba ithalatı yapıyor hem de parça satıyordur. Cemil Bey’in kız kardeşinin eşi Bilal onun yanında çalışıyordur. Bilal vasıtasıyla Vehbi Koç’a “Bu hanı yıkarak altını sinema üstünü iş yeri yapalım” teklifini iletir. Vehbi Koç bu teklifi olumlu bulsa da İş Bankası Ankara’da bulunan sinemaların sahibidir, Vehbi Koç da İş Bankası ile çalıştığından, olumlu yanıt vermez.

İstanbul’da bulunan İtalyan Sigorta şirketine “İstanbul, Ankara, İzmir, Eskişehir, Bursa gibi yerlerde on sinema inşa edilecek. Sigorta şirketinin inşa ettiği bu sinemaların maliyetinin yüzde 10u nispetinde her sinemayı 10 yıl süre ile ben kiralayacağım.” Benim teklifim çok müspet bulundu. Bu vesile ile hemen harekete geçtiler. İlk olarak Taksim’de bulunan İtalyan Mektebi binası sinema olarak restore edilecekti. Tam inşaatın açılmasına yakın günlerde İtalya-Habeş harbi patlak verdi. Böylece bu teşebbüs de yarım kalmış oldu.”(1)

 

Vehbi Koç’tan Divan Otelinde görüşmek için randevu talep eder, buluşup bir saat kadar konuşurlar. Mali gücünü, elinde bulunan filmleri, işlettiği sinemaları anlatır Cemil Bey. “Bütün bunları bir araya getirerek, daha geniş sinemacılık yapmayı, Beyoğlu’da sinemalar inşa etmeyi teklif eder.” Teklifi şirketinin yönetim kuruluna götüreceğini ve görüşüleceğini söyler Vehbi Koç. Teklifin görüşüldüğünü ve hararetle desteklendiğini öğrenir Cemil Bey fakat bu girişimi de gerçekleşemez

İKİNCİ DÜNYA SAVAŞI YILLARI

II. Dünya Savaşı başlar ve bu sinemacıları telaşlandırır. Çünkü film aldıkları şirketlerin çoğu Yahudi’dir başta Metro Golden olmak üzere şirketlerin tamamı Yahudi sermayesi üzerine bina edilmiştir. Cemil Bey’in de işleri tehlikeye giriyordur, İtalya, Macaristan dolaşıp bulabildiği filmleri toplamak için Macaristan’a ve İtalya’ya gider.

İstanbul’da Lale Sinemasındaki yazıhanesinde çalışırken Adana’nın meşhur zenginlerinden Hacı Ömer Sabancı, yanında avukatları ile gelir. Değil Adana’da İstanbul’da bile zor görülecek bir sinema yaptırmıştır. “Cemil Bey, duydum ki sen sinemacıların kıralı imişsin, benim sinemayı da sen işleteceksin” teklifinde bulunur. Cemil Bey önce, benim işim başımdan aşkın diye kabul etmese de aradan birkaç ay geçince yine gelirler. “Ben dayatacak oldum, o zaman bana: ‘Cemil Bey bak şu oturduğun binayı alırım, seni de buradan tahliye ederim’ deyince teklifi kabul ettiğimi söyledim” (a.g.y) Bir süre sonra Adana’ya giderek kendisini bulur. Gerçekten de oteli, lokantası içinde olan büyük bir sinema yaptırmıştır. Adı Erciyes Sinemasıdır. Sinemayı dört yıllığına tutar Cemil Bey.

O yıllarda İstanbul’da daha önce Pangaltı Tan Sineması Sahibi İsmail Bey’in yanında çalışan atak bir sinemacı adından söz ettirmeye başlar; Fuat Rutkay. İstanbul’da hızla sinemalar açtığı gibi Anadolu’ya da el atmıştır. Erciyes Sinemasını da tutar. Cemil Bey de Adana’da Halk Evi kapalı sineması ile bir bahçe sineması ve Mersin’de Halk Evi Sinemasını tutarak Adana bölgesindeki işlerini sürdürür.

SİNEMACILIĞIN ZİRVESİNDE

Yıl 1950’ye gelince sinemacılıkta otuz yılını doldurmuştur Cemil Bey. Bu tarihte İstanbul’da 10, İzmir, Adana, Ankara, Mersin vb. yerlerde olmak üzere tam 33 sinema işletiyordur. Ayrıca Anadolu’da yüzün üzerinde sinemaya film veriyordur. Artık yerli filmler az da olsa piyasaya çıkmaya ve seyirci toplamaya başlamıştır. Bir aile şirketi kurarak Mecidiyeköy’deki köşkü bir stüdyoya dönüştürür. Lâle Film Stüdyosu o devirde Türkiye’de kurulan en modem stüdyodur. Sonra İpekçiler, Murat Köseoğlu ve başkaları da stüdyo kurarlar. Cemil Bey stüdyoda önceleri kendi getirdiği filmlerin dublaj işlerini yaptırır, daha sonraları dışarıya da iş yaptırmaya başlar. Dublaj işinde Şehir Tiyatrosu sanatçılarıyla çalışıyordur. Stüdyonun düştüğü mali krizleri Lâle Filmin desteği ile karşılar.

Esat Mahmut Karakurt’un eserlerinden “Allahaısmarladık”ı çekecektir, yönetmenliğini Sami Ayanoğlu’na yaptırır. Film çok büyük bir iş yapar. “Allahaısmarladık”tan sonra diğer büyük filmi de “Nilgün” filmi olur. Ankara Devlet Tiyatrosundan Cüneyt Gökçer’i oynatır, Almanya’da o yılların gözde oyuncularından Erika Renberg ile de anlaşırlar. “Nilgün” sansasyon yaratan bir film olur ve çok iyi iş yapar.

SİTE VE KENT SİNEMALARI

Tam bu yıllarda İpekçiler Beyoğlu Lale Sinemasının karşısında 1500 kişilik Fitaş Sineması ile 1000 kişilik Dünya Sinemasını açarlar. Lale’nin eski müşterisi zaten kalmamıştır. Bir de bu sinemalar acılınca artık iş yapamaz duruma düşerler.

Darüşşafaka Cemiyeti Şişli’de bir han ve sinema yaptırıyordu: Bunu duyunca inşaatı bitince sinemayı kiralamayı düşünür. Karşısına büyük rakipler çıksa da Cemil Bey’in teklifi diğerlerine göre cazip olduğundan Şişli Site Sinemasının işletmesini alır. Lale Sinemasını bırakmıştır, Şişli’nin en büyük ve lüks sinemasını açmış olur. İzmir ve Adana bölgelerindeki işletmeleri ve sinemaları birer birer kapatır.

Site Sineması çok iyi iş yapıyordur. O günlerde tam karşılarındaki bir kliniği Fettah Bey adında biri satın alarak yıkar ve yerine sineması da olan muazzam bir han yaptırır. O sinemayı da tutar. Sinemalardan birinin adı “Site”, diğerinin “Kent” olur. Site’yi Yirmi beş, Kent’i on iki yıl çalıştırır.

LÂLE FİLM STÜDYOSUNUN AKIBETİ

Ağabeyiyle olan ortaklığını bitirir Cemil Bey, Paris’teki sinemayı ona bırakır, buradakiler kendisinde kalır. Lale Film Stüdyosunu idare eden küçük oğlu kendi hesabına işler yapar, filmler çeker, ortaklıklar kurar. Bir süre sonra stüdyonun biraz ilerisinde daha büyük ve modern ayrı bir Lale Film stüdyosu kurar ve orasını çalıştırır. Alacaklarını tahsil edemiyordur. Eski stüdyo binasını yıkar, yerine biri ile ortak bir han yaptırır. İşler böylesine karmakarışık bir halde iken çekip Londra’ya gider. Büyük oğlu Metin’in müdahalesiyle stüdyo satılarak borçlar kapatılır, işler biraz düzene konur. Lale Film stüdyosu Turkiye’de sinemacılık alanında çok iyi işler yapmış ve çok iyi bir yere gelmişken küçük oğlu İlham’ın hatalarından dolayı ellerinden çıkmış olur.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa