AKP’ye kim oy kaybettirecek?
Fotoğraf: Evrensel
Gazeteci örgütlerinin sansür yasası olarak adlandırdığı “Basın Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi”nin ilk 14 maddesi Meclis Genel Kurulu’nda kabul edildi. Görüşmeleri izleyen gazetecilerden öğrendiğimiz kadarıyla beklendiği kadar yüksek itirazlar da gelmedi. İlk 14 maddenin neler içerdiğini özetlemeye çalışalım. Kanun teklifinin havucu olarak nitelendirebileceğimiz internet haber sitelerinin Basın Kanunu kapsamına alınması, dolayısıyla resmi ilan almalarının önü açıldı. Haber sitelerinde çalışanlar artık basın kartı alabilecek dolayısıyla akredite olup basın toplantılarını izleyebilecek. Soru sorabilecek mi derseniz, onun garantisi yok. Bu imkân, 5953 sayılı Basın İş Kanunu olarak nitelendirilen kanunun birinci maddesine kısa bir ek yaparak da sağlanabilirdi ama sansüre aracı yapıldı.
Haber siteleri bir beyanname vererek ve künye şartlarını yerine getirerek basın kuruluşu sayılabilecek. Yayım durdurma cezası haber sitelerine uygulanmayacak çünkü o işlere BTK bakıyor. Bir haberden zarar gören kişinin cevap ve düzeltme yazısı en geç bir gün içinde haberin yayınlandığı koşullarda siteye konacak ve 24 saat kalacak. Burada kişinin gerçekten zarar görüp görmediği ya da haberdeki kamu yararı konusuna hiç değinilmiyor. En son Timur Soykan’ın “Rüşvet ağında 30 Soru”, Faruk Bildirici’nin “Yeni cübbeli’ yaratan medya”, İhsan Çaralan’ın “Peker’in ifşaları Beştepe’nin ‘harim-i ismeti’ne kadar dayandı” yazılarından Serhat Albayrak’ın adı geçen bölümlerin çıkarılmasına karar verildi. Bu yazı da kaldırılmasın diye konuyu yazamıyorum ama zaten biliyorsunuzdur (otosansür işte böyle çalışıyor). Diyelim ki içerikler hakimlik ya da sitenin kendi kararıyla kaldırıldı, bitmiyor, düzeltme ve cevap metni gönderilmişse bir hafta boyunca yayında kalması gerekiyor. Yani haberin ne olduğunu okuyamayacağız ama muhatabının cevabını okumaya devam edeceğiz. Kısa süre sonra haber sitelerinin ana sayfalarının cevap ve düzeltme metinlerinden geçilmeyeceğini öngörmek zor değil. E onlar da ilan almayıversinler kendilerini haber sitesi olarak kaydettirmesinler deseniz de yaptırımlardan kurtulamıyorsunuz.
Çıkan kısmın özetinin en can alıcı noktası basın kartları konusu. Artık internet medyasında çalışan gazeteciler de kart alabilecek diye hemen sevinmeyin. Çünkü bu kartların dağıtımına karar verecek komisyonun yapısı değişti. Üye sayısı 19’a çıktı. Bunların 11’ini doğrudan İletişim Başkanı atıyor. Kalanlardan mesela üye sayısı en fazla olan sendika, bugünkü koşullarda Medya-İş Sendikası, Anadolu Ajansı’nda sendikasızlaştırmanın sonunda 2012 yılında kuruldu. Üyelerinin çoğunluğu AA ve TRT’den. Bugünün muhalifi Kemal Öztürk o dönem AA Genel Müdürü’ydü, bu sürece katkısı büyüktür. Sendika’nın sitesinde sansür yasasına ve olası sonuçlarına dair tek bir görüş ya da haber yok. Medya-İş Basın Kartı Komisyonu’na iki üye verecek. Etti mi size 13. Basın kartı başvurularını 19 üyenin 13’ünün doğrudan hükümet yanlısı olduğu bir komisyon değerlendirecek. Basın kartı eskiden yönetmelikle düzenlenmekteydi artık yasa kapsamında yani itiraz için artık Anayasa Mahkemesi’ne gidilecek.
Meclis Genel Kurulu’ndaki görüşmeler Salı günü devam edecek. Yalnızca gazetecileri değil tüm sosyal medya kullanıcılarını ilgilendiren “halk arasında endişe, korku veya panik yaratmak saikiyle ülkenin iç ve dış güvenliği, kamu düzeni ve genel sağlığıyla ilgili gerçeğe aykırı bir bilgiyi, kamu barışını bozmaya elverişli şekilde alenen yayan kimse”ye hapis cezası içeren 29. Madde haftaya gündeme gelecek. Kulis bilgileri bir yıldan üç yıla kadar olan cezanın düşürülmesi için pazarlıklar yürütüldüğüne işaret ediyor. Ekranda “saik” sözcüğünün altı çizili, Word bile beğenmemiş. Kanımca işin en tehlikeli kısmı bu, bir bilginin toplumda endişe ve korku yaratma niyetiyle yayıldığına kim karar verecek ya da kısacası birileri ‘niyet’ okuyacak. Bilginin kaynağının siz olup olmadığının bir önemi yok, retweet etmek de suç. Bunu örgütlü bir şekilde, örneğin #sansüryasasınahayır kampanyasının altında ya da anonim hesaptan yaparsanız ceza ağırlaşıyor.
Şimdi size somut bir örnek vereyim. Bildiğiniz üzere yaklaşık 3,5 yıldır yazdığım bir yazı yüzünden ben ve Evrensel gazetesi, Serhat Albayrak’ın ticari itibarını zedelediğim gerekçesiyle ticaret mahkemesinde yargılanıyoruz. “AKP’ye kim oy kaybettirdi” başlığıyla iktidarın medya politikalarını eleştirdiğim bir yazıyla nasıl bir ticari itibar zedelenmesi yaşandığını henüz anlayamadık, borsada hisse senetleri mi düşmüş, reklam veren “Ceren böyle yazdı” diye Sabah-ATV’ye reklamı mı kesmiş bilmiyoruz, yedi duruşmadır bir ilerleme kaydedilemedi.
Yazıdan kısa bir alıntı: “Sabah-ATV Grubu seçim gecesi İstanbul’da oylar Binali Yıldırım aleyhine dönünce pervasız bir yalan haber üretimine girişti. Sabah Yazarı Hilal Kaplan hiçbir kaynak belirtmeden “YSK, İstanbul’da oyların tamamını yeniden sayacak” diye bir tweet attı ardından özür dilemek zorunda kaldı. Sonrasında 30 sandık görevlisinin gözaltına alındığı haberi İstanbul Emniyet Müdürlüğü tarafından yalanlandı, Sabah gazetesi haberi geri çekti.”
Herkesin merak içinde takip ettiği, Anadolu Ajansı’nın 14 saat veri yayınlamadığı bir gecede böylesi haber ve paylaşımlar sanırım bu kanun teklifi çerçevesinde suç olmalı. Ben olması gerektiğini düşünmedim, düşünmüyorum, gazetecilik etiği çerçevesinde bir uyarı yaptım. Belki bu ve benzeri uyarıları dikkate alsalardı 23 Haziran’da İstanbul’u 800 binlik oy farkıyla kaybetmeyeceklerdi. Şimdi ben yargılanıyorum, Hilal Kaplan TRT Yönetim Kurulu’nda. İktidar bu süreçten ders almamış olacak ki herkesi susturmayı tercih ediyor. Bu yasanın geçmesi durumunda benim gibi yüzlerce insanın adliye mesaileri başlayacak. Susmak çözüm değil, dezenformasyonla mücadelenin yöntemi de bu değil. Muhalefet Anayasa Mahkemesi’nden medet umuyorsa seçime kadar pek çok insanın canının yanacağını hatırlatmak gerek. İktidar içinse yeni bir ateşle imtihan, olur da seçimi kaybederlerse bu yasa en çok onların gazetecilerini ve trol ekiplerini vuracak.
Kanun teklifinin ilk iki maddesinin görüşüldüğü gün, teklifin mimarı MHP Milletvekili Feti Yıldız önce güvenlik demiş ve eklemiş “İfade özgürlüğü mutlak bir hak niteliğinde değildir.” Geçmişte olduğu gibi bunları hatırlatmak yine bizlere düşecek.
- Haberin telifi meselesi 03 Aralık 2024 06:30
- Marx’ın vampirleri ve medyanın yeni sermayedarları 26 Kasım 2024 06:48
- Gazetecileri yargıdan kim koruyacak? 18 Kasım 2024 04:30
- Etki ajanlığı: Muhalefet 'casusluk' sayılacak 12 Kasım 2024 05:00
- Etki ajanlığı: Tek yasayla çok yasak 05 Kasım 2024 05:02
- ‘Cesur Yeni Dünya’nın çocukları 13 Ekim 2024 04:22
- “Sınır hattı çok sıcak” 06 Ekim 2024 04:42
- Medya bir çocuğa kanat takıp ağladı, diğerini çöpe attı 29 Eylül 2024 05:05
- Narin’in kanatlarından melek olmaya çabalamak 15 Eylül 2024 04:53
- Özak Direnişi bitmedi 13 Eylül 2024 05:20
- Gazeteciliği S-400’lerle aynı kutuya mı koyalım, ayrı mı saralım? 01 Eylül 2024 04:52
- Kâr-zarar hesabıyla ‘dijital faşizm’ 10 Ağustos 2024 06:50