50. yılında 1972 Münih Basketbol Finali
Fotoğraf: Pixabay
Netflix’in ABD erkek basketbol milli takımının 2008 Olimpiyatları’nda kazandığı altın madalyayı anlatan “The Redeem Team” belgeseli yayımlandı. Belgesel olimpik takımın hikayesini aktarırken tarihte de ufak gezintilere çıkıyor ve 1972 Münih Olimpiyatları’ndaki tartışmalı SSCB-ABD finaline değiniyor. Tahmin edilebileceği üzere bu değini Amerikan gözüyle yapılıyor hatta kendini spor tarihinin bir öğrencisi olarak tanımlamayı seven LeBron James, “Maçtan haberim vardı ama ne kadar büyük bir katakulliye getirildiğimizi bilmiyordum” ifadesini kullanıyor. Peki gerçekten öyle mi? 1972 finalinde tam olarak neler yaşandı, ABD’nin altın madalyası çalındı mı? İşin bir de diğer boyutu var: SSCB’nin galibiyeti bir Davud-Câlût hikayesi miydi?
1972 finalinde SSCB, oyunun büyük bölümünde öndeydi. Bitime 5 dakika kala 8 sayılık bir farka sahiptiler. ABD koçu Hank Iba, maçın sonunda SSCB’nin yorulacağını ve genç, atletik takımlarının gaza basıp kazanacağını düşünüyordu. ABD son bölümde tam saha presle SSCB’yi art arda hatalara zorladı. Bitime 6 saniye kala skor 49-48 SSCB lehineyken Aleksander Belov’a pas arası yapan Doug Collins, potaya kadar gitti ve faulle durduruldu. 2 serbest atışı da soktu, takımını öne geçirdi ve 3 saniye kala olanlar oldu. 1972 Münih’e özel bir yenilikle koçlar turnuvada düğmeye basarak mola alıyorlardı. SSCB Koçu Vladimir Kondraşin’in 3 saniye kala mola istememiş olması mantıklı değil, nitekim kendisi de düğmeye bastığını söylüyor. Ama büyük ihtimalle deneyimsiz Alman masa ekibi, hakemleri bilgilendirmeyi unuttu ve oyunun molasız devam ettiğini gören Kondraşin ve Yardımcı Koç Sergey Başkin itiraz etti. Bu sırada top oyuna sokuldu ama itirazlar üzerine hemen durdu. Vaziyet içinden çıkılmaz bir hal alınca dönemin “demir yumruklu” yöneticilerinden, FIBA’nın Kurucu Başkanı Renato William Jones kural kitaplarında yeri olmayan biçimde işe el koydu. Molanın verilmemiş olması vahim bir hata olduğu için zamanı geri sardı. Artık yeniden bitime 3 saniye vardı, Sovyetler istedikleri değişikliği yaptı, Ivan Edeşko takımın çalışılmış oyununu hayata geçirmek üzere tüm sahayı geçecek pası atmak için parkeye girdi. Fakat Edeşko topu oyuna sokarken henüz saat ayarlanmamıştı ve bitime “50 saniye” olduğu görülüyordu. Edeşko, Tom McMillen’ın agresif savunması altında topu Belov’a göndermek isterken süre yeniden doldu ve ABD’liler sevinmeye başladı. Oysa yine bir hata vardı: “50 saniye” hatası. ABD’liler 2. kez sevinçlerinin kursaklarında kalmasına isyan etti. Hatta bir ara sahayı terk etmeyi düşündüler ama FIBA Başkanı Jones böyle bir şeye kalkarlarsa şampiyonun SSCB olacağını net şekilde iletti. Top oyuna 3. kez sokulmadan önce Bulgar Hakem Artenik Arabadjian’ın, böyle bir kural olmadığı halde McMillen’ı Edeşko’ya çok yakın durmaması konusunda uyardığı iddia edildi. Arabadjian bunu yalanlasa da McMillen bu uyarı sonrası teknik faul çalınması korkusuyla geri çekildiğini söylüyor. 2.11’lik McMillen çekilince Edeşko, topu pota altındaki Belov’a gönderiyor, o da 2 kişinin üzerinden basketi yapıyor, maç tamamlanıyor.
ABD’lilerin 2 kez kazandıklarını düşündükleri bir maçı, amatör masa yönetiminin etkisiyle kaybetmesi anlaşılır bir haksızlık duygusu uyandırıyor. Ancak SSCB’nin de bir suçu yok ve son 3 saniye, 3. kez tekrar edilmemiş olsa esas haksızlığı yaşayanlar onlar olacaktı. FIBA Başkanı Jones’un enteresan inisiyatifi, Soğuk Savaş atmosferi, ABD’nin basketbolda ilk kez kaybediyor oluşu, SSCB’nin olimpik masadaki hakimiyeti gibi etmenler kaybeden tarafı bir “oyuna getirildik” haletiruhiyesine bürüyor. ABD takımının o gün kabul etmediği gümüş madalyalar hâlâ IOC’de bekletiliyor. Madalyanın kabul edilmemesi oyunculardan Kenny Davis’in vasiyetinde bile var!
Gelelim işin diğer boyutuna… SSCB’nin galibiyeti bir “inancın, azmin, şımarık Amerikan yıldızlarına karşı kolektif spor düşüncesinin” zaferi miydi? Amerikan basketbolunun artık rakipsiz olmadığını mı gösteriyordu? Elbette o güne kadar ABD’nin dünya basketbolunda büyük bir hakimiyeti vardı. 1936’dan beri olimpiyatlarda çıktıkları tüm maçları kazanmış, tüm altın madalyaları toplamışlardı. Ancak ABD tüm bunları amatör üniversite öğrencileriyle yapıyordu. 1972’deki takım, en iyi üniversite öğrencilerinden de yoksundu. Bill Walton, Vietnam İşgali’ne tepki olarak takıma katılmamıştı. Dönemin en yetenekli genç oyuncusu David Thompson da kadroda yoktu. Buna karşılık SSCB, 20-21 yaşındaki ABD’lilere göre daha olgun oyunculara, giderek gelişen bir ekole, bir arada oynama alışkanlığı olan (gizli) profesyonellere sahipti. Yani ortada bir Davud-Câlût hikayesi yoktu ama ABD’ye “Uluslararası basketbol artık sizin üniversite öğrencilerinizle gelip domine edemeyeceğiniz kadar ilerledi” mesajı vardı. Nitekim 1988 Seul’de Sabonis’li, Marciulionis’li, Kurtinaitis’li SSCB, ABD’yi bir kez daha yendi ve 1992’de Dream Team fikrini doğuran kural değişikliğine gidildi.
- 100 yıl arayla Paris’te iki olimpik dönüm noktası 26 Temmuz 2024 05:27
- Papara baskını ve marka değeri 19 Mart 2024 04:10
- Bozacılar ve şıracılar 12 Mart 2024 04:46
- Beşiktaş'a cüret gerek 05 Mart 2024 04:42
- "Dünümüzü getirin, yarınımızı verelim" 27 Şubat 2024 04:15
- Geriden oyun kurmayı, yarım alanlara sızmayı atla, göğe bakalım 20 Şubat 2024 04:50
- "En eski spor arkadaşları"nın 2024 model çekişmesi 13 Şubat 2024 04:21
- Gerçeğin yumruğu: İşte Türk futbolu bu! 13 Aralık 2023 04:56
- Çalınmış ülke, bölünmüş spor: Filistin 23 Ekim 2023 04:36
- City Football Group-Başakşehir flörtü 09 Ekim 2023 04:00
- Süper Lig, süper sömürü 02 Ekim 2023 04:30
- 'Voleybol Ülkesi' miyiz? 25 Eylül 2023 04:25