Katliamın arkasındaki siyasiler ve istihbaratçılar yargılanmadıkça bu dava bitmez!

Fotoğraf: Gözde Meydan/Evrensel

Bugün Türkiye tarihinin en büyük kitle katliamlarından birisinin, 10 Ekim Ankara Gar Katliamı’nın 7’inci yıl dönümü.

2 IŞİD’li “canlı bomba”nın, 10 Ekim 2015 günü Ankara’da düzenlenen Barış Mitingi’ne katılmak için Ankara Gar’ı önünde toplanan  kitleye saldırmasıyla 104 barış ve özgürlük mücadelecisinin katledildiği, yüzlercesinin yaralandığı katliamın 7’inci yıl dönümünden birkaç gün önce (5 Ekim’de) 17’inci duruşması yapıldı.

1’i tutuklu 16’sı firari 17 sanık hakkında süren davada Ankara 4’üncü Ağır Ceza Mahkemesi, Hakkında arama kararı olan sanıkların yakalanmasına” karar verip davayı 27 Aralık 2022’ye erteledi. Mahkeme, davanın avukatlarının, “Yunus Durmaz hakkında Antep’teki dava dosyalarının istenmesi; Mehmet Fatih Alıcı ve Ömer Tatlıcı’nın yeniden dinlenmesi; kamu görevlileri ve Ankara Emniyeti hakkında katliama ilişkin ihmalleri nedeniyle suç duyurusunda bulunulması ve müfettiş raporunun getirilmesi; sanıklar hakkında katliamdan önceki istihbaratların dosyaya getirilmesi” taleplerinin ise reddine karar verdi.

Mahkemenin 17’inci duruşma sonunda aldığı karar muhteva olarak önceki 16 duruşmada alınan kararın aynısıdır.

SADECE BİR KİŞİNİN TUTUKLU OLDUĞU BİR KATLİAM DAVASI

10 Ekim Katliamı ile ilgili birinci davada rol almış olan IŞİD’in 19 militanı yargılanmış, bunlardan 9’u ağırlaştırılmış müebbet hapse mahkum edilmiştir. Ne var ki davanın avukatlarının daha ilk davanın birinci duruşmasından itibaren davanın siyasi bir dava olduğunu ve iktidarın ülkeyi içine sürüklediği o günkü siyasi ortamından bağımsız ele alınamayacağını dikkat çekerek, katliamın siyasi sorumlularının da  mahkemeye çıkarılması talebini mahkeme reddetmiştir. Dahası mahkeme müfettiş raporlarıyla da katilleri adım adım izleyen emniyet istihbaratının katilleri engellemek yerine adeta çanak tutan  sorumlularının mahkemeye çıkarılmasını da kabul etmemiştir.

Ancak avukatlar yılmayıp, bu ikinci davanın ilk duruşmasından beri de siyasi sorumluların ve emniyet yetkililerinin mahkemeye çıkarılarak yargılanması talebini yinelemekte, mahkeme heyeti de ısrarla bu talebi reddetmektedir.

Bu ikinci 10 Ekim Katliamı davası, birinci davanın sonucunun kamuoyu vicdanını rahatlatmadığının zımnen kabulü anlamına gelse de Ankara 4’üncü Ağır Ceza Mahkemesinde süren davada sadece 1 kişi tutuklu olarak yargılanmaktadır. Dolayısıyla bu ikinci dava birinci davadan da ağır yürümektedir.

Çünkü bu ikinci davada da iktidarın oluşturduğu siyasi ortam, bu ortamı halkı terörize etmek için bilerek ve isteyerek oluşturan siyasi sorumlularının mahkemeye çıkarılmaması bir yana bu davanın sanığı olan mahkemenin yakalanmasını istediği sanıkları eliyle koymuş gibi bulabilecek emniyetin gösterdiği umursamazlık sadece duruşmaları bir kişinin tutuklu yargılandığı trajikomik mecraya da sürüklemiş bulunmaktadır. Ki, ne mahkemenin ne de kolluk kuvvetlerinin davanın böyle 1 tutukluyla sürmesinden rahatsızlık duyduklarını gösteren bir işaret de yoktur!

10 EKİM KATLİAMI SEÇİM SÜRECİNDE NEDEN AKLA GELİYOR?

Katliam üstünden geçen 7 yıldan sonra; seçim sürecine girdiğimiz şu günlerde seçim güvenliği, “7 Haziran-1 Kasım 2015 döneminde olduğu gibi, halkı terörize ederek yeni Gar (10 Ekim), yeni Suruç (20 Temmuz) katliamları organize edilir mi” soruları etrafında da tartışılmaktadır. Çünkü, 10 Ekim Gar Katliamı’nın, 20 Temmuz Suruç Katliamı’nın ve döneminde yapılan diğer siyasi saldırılarla ülkeyi kana bulayarak seçim kazanmayı strateji edinenler hâlâ yerlerindedir.

Dahası Erdoğan-AKP-MHP iktidarı, ”normal” koşullarda yapılacak bir seçimi kazanma imkanı olmayan bir iktidar olarak seçimi daha geniş kitlelerin taleplerini dikkate alarak kazanmak yerine, rüşvet vaatler ve muhalefeti baskılayarak etkisizleştirmek ve sindirmeyi, böylece  kazanmayacağı secimi “götürmeyi” amaçlayan bir seçim stratejisini benimsemiş bulunmaktadır. Bu yüzden de 10 Ekim Katliamı davasının avukatlarının, katliamın arkasındaki siyasilerin ve emniyet içindeki çanak tutucularının yargı önüne çıkarılması talebinde ısrarlı olmasının önemi daha açıkça görülmektedir.

Ve tabii söz konusu olan 7 Haziran-1 kasım 2015 dönemi dendiğinde Dönemin Başbakanı Ahmet Davutoğlu’nun katliamın ertesi gününden başlayarak başlattığı “kokteyl terör”, “kolektif terör örgütleri“ gibi uydurma iddiaları öne sürmesi ve katliamdan iki gün sonra “oylarının arttığı” açıklamaları akla gelmeden edilemiyor. Hele de Davutoğlu’nun son yıllarda demokrasi ve özgürlük kahramanı olarak ortada dolaştığı dikkate alındığında bunu hatırlamak ve hatırlatmak daha da önem kazanmaktadır. Bu eleştirilerin, “Ne yani Davutoğlu Cumhur İttifakında olsa daha iyi mi olurdu?​” sorusuyla karşılamanın bir anlamının olmayacağını da böyle bir günde burada hatırlatmak gerekmektedir.

BİZ BİTTİ DEMEDEN BU DAVA BİTMEZ!

Suç işleyenlerin mahkemelere çıkarılıp yargılanması önemlidir. Eğer suç halka, insanlığa karşı işlenmişse bu daha da önemlidir.

Çünkü halka karşı işlenen, arkasında siyasi güçlerin de bulunduğu suçlarda mahkeme sadece adliyelerde değil halkın vicdanında da kurulur. Ve 10 Ekim Katliamı davasında  da iki mahkeme kuruldu: Birincisi halk vicdanında diğeri ise Ankara’da Adliye Sarayı’nda!

Halk vicdanında kurulan mahkeme IŞİD’li katilleri olduğu gibi arkasındaki siyasileri ve emniyetteki yardımcılarını da hak ettikleri gibi mahkum etti. Ama Ankara Adliye Sarayı’ndaki mahkeme katillerin bir bölümünü yargılayıp cezalandırdı ama arkasındaki siyasi güçleri ve emniyetteki uzantılarını mahkemeye çıkarmadı, çıkaramadı!

Bu yüzden de adliyedeki mahkeme kararıyla halk vicdanındaki mahkemenin kararları arasındaki makas açıklığının büyüklüğü, kamuoyu vicdanında kanama, toplumda da huzursuzluk olarak sürüyor. Bu makas kapanıncaya kadar da sürecek.

Bu yüzden de Adliyedeki makeme kararı kamuoyu vicdanındaki kararla  örtüşmediği sürece hukuk ve adalet mücadelesi, barış ve özgürlük mücadelesine de dönüşerek sürecek.  

Bunun için de 5 Ekim günü yapılan duruşmanın hemen arkasından gazetemizin “Ankara Baskısı”nda Birkan Bulut’un konuğu olan Avukat İlke Işık, “Biz bitti demeden bu dava bitmez” derken, herhalde bunu kastetmekteydi.

EVRENSEL'İNMANŞETİ

Kamu işçisi hedefte

Kamu işçisi hedefte

Ücretleri baskılayan Erdoğan-Şimşek programının yeni hedefi toplu sözleşme sürecine giren 600 bin kamu işçisi. Sendikal bürokrasi eliyle işçiden kaçırılan sözleşme taslağı, iktidar medyasına sızdırıldı. “Taleplerimizi karşılamıyor” diyen işçiler öfkeli. Ekonomide, iç ve dış politikada sıkışan Saray iktidarı, toplumu yönetebilmek için yasaklara, gözaltılara ve tutuklamalarla sarılıyor.

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
'Heybeden’ her gün yeni bir soruşturma çıkıyor. Yargı sopasıyla topluma gözdağı verilmek isteniyor.

Evrensel'i Takip Et