13 Ekim 2022 04:44

Vergi yükü

vergi, ekonomi, kriz, zam

Fotoğraf: Damla Kırmızıtaş/Evrensel

Paylaş

Vergiler devletin en önemli kaynaklarından biridir ve en garantili vergi türü ücretli çalışanlardan alınan gelir vergisidir. Faiz, kâr, kira, rant sahipleri çeşitli yollarla vergi kaçırarak ya da vergi ödemekten kaçınarak daha az vergi ödeyebilir. Ancak ücretli/maaşlı çalışan milyonlarca emekçi maaş hesabına yatmadan vergisini devlete peşin öder.

Türkiye’de çalışan nüfusun yüzde 70’ten fazlasını oluşturan ücretli emekçiler üzerlerindeki vergi yükü her geçen gün artarken, emeğin milli gelirden aldığı pay sürekli olarak azalmaya devam ediyor. Emekçiler hem çalışırken hem de tüketirken vergi ödediklerinden iktidar açısından adeta bir vergi madeni olarak görülüyor.

OECD ülkelerinde doğrudan vergilerin (gelir vergisi, kurumlar vergisi, emlak vergisi vb.) toplam vergi gelirleri içindeki ağırlığı yüzde 65. Türkiye’de ise OECD’nin aksine, doğrudan vergiler yüzde 35, dolaylı vergiler yüzde 65 düzeyinde. Dolaylı vergiler, kişilerin mali durumuna ya da ödeme gücüne bakılmadan herkesten eşit oranda alındığı için adil olmayan bir vergi çeşidi. Türkiye’de halkın büyük bölümü ücret geliriyle yaşadığından en fazla dolaylı vergiyi yine yoksul emekçiler ödüyor.

Yüksek enflasyon ücretli emekçileri ezen bir çeşit vergi olması nedeniyle, fiyatlar arttıkça artan vergi yükü ücretlerdeki erimeyi hızlandırıyor. Sürekli artan enflasyon nedeniyle yıl içinde ciddi satın alım gücü kaybı yaşayan işçiler bu yıl vergi dilimi uygulamasından daha fazla etkilenmeye başladılar. Yılın başında toplam kazançlarının beşte biri vergi ve kesintilere giderken, yıl sonuna doğru ücretlerinin neredeyse üçte birine adeta el konuldu.

Yıllardır vergi dilimi aralıklarının ‘Yeniden Değerleme Oranı’ altında açıklandığı biliniyor. Bu durum emekçilerden kesilen vergi miktarının artmasına, ücretlilerin bir üst vergi dilimine daha erken girmesine, dolayısıyla her yıl daha fazla gelir vergisi ödemesine neden oluyor. Ücretli emekçilerin kazancının önemli bölümü daha cebine girmeden vergi, prim, fon vb. kesintilerle geri alınıyor.

Vergi Uzmanı Dr. Ozan Bingöl’ün hesaplamasına göre 2000 yılında gelir vergisinin ilk dilimi asgari ücretin 21 katı iken, 2022 yılında 4.9 katına inmiş. Bu durum, gelir vergisinin mantığını oluşturduğu iddia edilen ‘Çok kazanan çok, az kazanan az vergi ödeyecek’ sözünün kağıt üstünde kaldığını gösteriyor. Buna rağmen, yıllardır bu konuda sendikalar cephesinden basın açıklaması yapmak dışında örgütlü ve güçlü bir karşı çıkış gerçekleşmedi. Son aylarda tabandan gelen baskının da etkisiyle işçi sendikaları konuyu gündemlerine aldılar.

Ücretli emekçiler, hem gelirleri üzerinden alınan gelir vergisi, hem de harcamaları üzerinden ödedikleri ÖTV, KDV gibi dolaylı vergilerle adeta devlet bütçesini ayakta tutuyorlar. Verginin büyük bölümü onlardan alınıyor olmasına rağmen, toplanan vergilerle finanse edilen kamu hizmetlerinden ve kamu harcamalarından en az faydalananlar yine yoksul emekçiler oluyor.

Emekçilerin ücretlerinden vergiler kaynaktan kesilirken, patronların kazançları yıl sonunda vergilendiriliyor. Ödeme güçlüğü çekerlerse yeniden yapılandırma yapılıp takside bağlanıyor, vergi ödeme kolaylıkları getiriliyor. Patronlara yönelik vergi indirimleri, teşvikler ve imtiyazlar bütçeye yük olarak görülmezken, emekçilerin vergi dilimi sabitlensin talepleri Bakan Nebati tarafından ‘Bütçeye 200 milyar yük getirir’ denilerek reddediliyor.

Emekçinin kazancı sabit olduğuna göre ödeyeceği vergi oranının da sabit olması gerekir. Bu nedenle yıllardır kasıtlı olarak milyonlarca emekçinin aleyhine işletilen gelir vergisi dilimi uygulaması sadece ücretli emekçileri kapsayacak şekilde yeniden düzenlenmeli, gelir vergisi oranları sendikaların talebi doğrultusunda sabitlenerek emekçinin sırtındaki vergi yükünün hafifletilmesi yönünde adımlar atılmalıdır.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa