Seyyar sinemacılar

Görsel: Kitap kapağı
Henüz ilkokul yıllarımda, lokum kutularının altını sinema perdesi biçiminde kesip, kutunun iki ucuna geçirdiğim çubuklara gazeteden kestiğim “Bizimkiler” çizgi romanını arka arkaya ekleyip sararak yaşıtlarıma sinema gösterileri yapardım. Ortaokula geldiğimde sinema makinesiyle, film afişleriyle tanışmıştım. Ortaokul arkadaşım Orhan Karagöz’ün babası okullarda hafta sonları film gösterirdi. Yaşlanan ve yorulan babasından görevi Orhan devralmıştı. Kartal’ın, Cevizli’nin, Maltepe’nin çeşitli okullarında hafta sonları birlikte film gösterirdik. Sinema makinesini, afişleri ve büyük siyah perdeleri birlikte taşır, filmleri birlikte sarardık. Okulun salonunda filmi izleyen çocuklarla birlikte, biz de izlerdik kaçıncı kez izlediğimizi düşünmeden ve sıkılmadan.
Henüz köylere kasabalara sinema salonlarının açılmadığı yıllarda sinemacılığı meslek edinmek isteyen sinema sevdalıları, ellerinde sinema makineleri ve filmlerle köy köy, kasaba kasaba dolaşıp film gösterimleri yapıyorlardı. Bu ‘öncü sinemacılar’a seyyar sinemacılar deniyordu. At arabalarıyla köy köy dolaşan seyyar sinemacılar büyük ilgi görüyorlardı.
Arkadaşım Bülent Gezici’nin babası Mehmet Büyükgezici Adana-Çukurova bölgesinin de Türkiye’nin de ilk seyyar sinemacılarındandı. Anılarını dinlemiş, yazdıklarını okumuş, anılarını kitaplaştırmasını önermiştim. Sonrasında Mehmet Büyükgezici ustanın anılarını romanlaştırarak yazdığını, kitap olarak yayımlamak istediğini öğrendim. Dosyayı okudum, ilk redaksiyonunu yaptım. Mehmet Büyükgezici dosya üzerinde bir süre daha çalıştıktan sonra kitabı “Seyyar Sinemacılar” adıyla Lora Yayıncılık etiketiyle yayımlandı. (2021)
Kitabın kapağında “Kitap Karanlığı Aydınlatan En Değerli Işıktır” yazıyor. Mehmet Büyükgezici sinemanın da karanlığı aydınlatan bir ışık olduğunu düşünüyor.
Mehmet Büyükgezici kitabın ön sözünde “Dünya’nın başka hiçbir ülkesinde bizdeki kadar trajikomik olaylar yaşanmamıştır. Zaten kitabı okuyunca buna siz de karar vereceksiniz. Basit ama manidar bir örnek vermek istiyorum; Türkiye’nin güneyinde Çukurova bölgesinde 1950’li ve 1960’lı yıllarda 200’e yakın yazlık ve kışlık sinemanın yanı sıra seyyar sinemacıların da bulunduğu bu yörede, dağ köylerinde sinemayı hatta elektriği görmemiş insanlar vardı. Bunlar tabii ki kadınlarımızdı. Erkek şehre indiğinde veya askerlikte görüyordu. Ayrıca bu kadınlar hiç büyük şehir görememişlerdi... Seyyar sinemacılar öyle yerlere gittiler ki, dağ-tepe eşek, at sırtında o insanlara kültür götürdüler. Sizler de takdir edersiniz ki sinema da kitap gibi aydınlatır. Birçok film kurgu olsa da. Belgesel filmler götürdüler. Bilindiği gibi belgesel filmler de gerçek sinemadır kurgu değildir...” diyor. (1)
“Zor günlerdi, yokluk günleriydi belki ama hayatında elektrik görmemiş insanlara köy meydanında kurulan perdede Yeşilçam yıldızlarını getirdiğimizde dünyaları verdiğimizi de gözlerinde okuyorduk. Ne yazık ki insanlar bir daha asla o günlerdeki heyecanları yaşayamayacaklar” diyen Mehmet Büyükgezici, 6 Şubat 1946 yılında Osmaniye’de dünyaya gelir, radyo tamirciliği, sinema makinistliği, seyyar sinemacılık, sinema makinesi tamiri, video kamera tamirciliği yaparak çalışmaya başlar. Daha sonraları kameramanlık, reklamcılık, TV programı yapım ve yönetmenliği yapar.
“Benim yazacaklarım 1960’lı yılların Çukurova’sı (Adana bölgesi) seyyar sinemacılarının hikayesi. Oysa ki ülkemizin çok bölgesinde seyyar sinemacılar vardı” notunu düşen Mehmet Büyükgezici’nin kitabında romanlaştırarak anlattığı yerleşik sinema salonları öncesi seyyar sinemacıların büyük fedakarlıklarla, çabalarla ‘öncü sinemacılar’ olarak yaşadıklarını öğreniyoruz. “Seyyar Sinemacılar” kitabı sinema öğrencileri, araştırmacılar ve akademisyenler için de içerdiği bilgiler açısından önemli ve kaynak bir kitap.
Kitap sinemaya çok emeği geçen makinistlerimizin ve diğer sinema salonu çalışanı emekçilerin gerçek öyküleriyle başlıyor.
Çukurova’da, Adana bölgesinde bulunan Osmaniye’nin yazlık, kışlık ve seyyar sinemaları, sinema salonları ve sinema makine daireleri çalışanları, eski sinema makinistleri, reklamcıları, teşrifatçıları (yer göstericileri), büfecileri, tüm sinema salonu emekçileri…
“Makinistlik ülkemizde ve dünyada 1920’li yıllardan 1990’li yılların başlarına kadar bir meslek olarak devam etti; ta ki lambalı 35 mm sinema makineleri çıkana kadar. Günümüzde birçok sinema salonu yeni teknoloji digital sisteme geçti. Sinema filmlerini telecine yaparak, harddisce yükleyip Digital Projeksiyon cihazları ile perdeye yansıtılıyor. Yeni çekilen filmler direk olarak digital hard disce yükleniyor. Bilgisayar kullanmasını bilen herkes bu işi rahatlıkla yapabiliyor. Bir zamanların ehliyetli mesleği olan makinistlik artık günümüzde tarih oldu” bilgisini veriyor Mehmet Büyükgezici, ilk sayfalarda.
Seyyar sinemacıların 16 mm.’lik projeksiyon sinema makineleri (projeksiyon cihazları) kullandığını, sinema salonlarında kullanılan 35 mm.’lik makinelerin çok büyük ve sabit olduğu için nakliyesi zor olduğundan portatif olan 16 mmlik makineler tercih ettiklerini öğreniyoruz. Bu tercihin bir başka nedeni de film makaralarının (bobinlerin) daha küçük olması, film kiralarının daha ucuz olmasıydı.
Osmaniye’nin ilçe olduğu yıllarda Atatürk Caddesi’nde, ön cephesinde, “radyo teknik” yazan bir tabelanın olduğu gecekondu görünümlü dükkanda başlar roman kahramanı Mehmet için her şey; bir okul olur o atölye. Orada radyo ve sinema makinesi tamirciliği, elektrik tesisatçılığı yapılıyordur.
Kitap boyunca kahramanımızın hayatında karşılığı olan iş arkadaşı Turan, ustaları Ramazan, Sinema Sahibi Halil Ağa, Pala İhsan, Kahvehane Sahibi Kızıl Hacı Ağa, Ali Hoca, ^Reklamcı Gıçgıç Hasan, Sarı Osman, Eşek Hasan, Pehlivan İsmail, Jilet Osman, Kamyoncu Deli Hidayet, Köylü Genç Ökkeş, Kurnaz Ali etrafında gelişen olayları dönemin filmleri ve köy enstitüleri, Yazar Yaşar Kemal anılarıyla zenginleştirilen bilgiler eşliğinde adeta coğrafyayı da seyyar sinemacılarımızla gezerek tanırız.
(1) Mehmet Büyükgezici, Seyyar Sinemacılar, Lora Yayıncılık.
Evrensel'i Takip Et