Kaderi, işçi sınıfının kendi ellerindedir

Bartın-Amasra’daki madenci katliamı hakkında söylenmedik şey kalmadı. Ölen madencilerin eşleri, ana-babaları; patlamadan beş gün önce ölen eşlerinin, çocuklarının metan gazı kokusu aldıklarını, patlama olabileceğini söylediklerini aktardılar. Bir de Sayıştay raporu var. Yeni değil ama madendeki işletme mantığını açıklıyor.

Bilinenleri tekrarlamaya gerek yok. Bu ölümler olmayabilirdi. Metan gazı birikmesi sonucu patlama olmuş. Metan gazının tahliye edilmesi gerekiyordu. Bu iş de o kadar zor değil.

Yani, madencilerin ölümü fıtrat ya da kader planlaması değil. Madenci ölümlerini fıtrat ile açıklayanlar aslında dini bir saikle bu açıklamayı yapmıyor. Patronları savunmak için yapılıyor bu tür açıklamalar. Dini olarak olayı açıklamaya kalksanız asla böyle bir açıklama yapmaksınız. Çünkü, birazcık aklı olanlar o zaman size sorar: “Niye hep Müslüman madencilerin fıtratında ölüm var da, dinsiz ya da Müslüman olmayan madencilerin fıtratında yok?​” diye. Böyle bir açıklama Müslümanlığa zarar verir.

Patronlar en fazla kârı elde etmek için işçilerin hayatını önemsemiyor. Eskiden açılacak davaları, ödeyecekleri tazminatları, ceza davalarını falan düşünüp kâr-zarar hesabı, maliyet hesabı yaparlardı. Artık onu da yapmıyorlar. Çünkü mahkemeler patronlardan yana. İktidar patronların öz örgütü gibi çalışıyor. O zaman daha az maliyetle daha fazla kâr elde edebilirler. Kârlarını ona, yüze katlayabilirler.

Soma Katliamı davasında yargıda yapılan şimdiden tarihe geçti. Yargıtay yerel mahkemenin kararını onadı. Madenin patronu çok fazla olmasa da bir süre hapiste yatacak. Karar hemen yerel mahkemeye gönderilmedi. Yani kesinleştirilmedi. Onama hükmü veren Yargıtay dairesinin üç üyesi değiştirildi. Bu üç üye karar verilmiş dosyayı yeniden ele aldı ve bu sefer patronu hapisten kurtaracak karar verdi ve yerel mahkemeye gönderdi.

O zaman patronları böylesine hoyrat, böylesine işçi canına değer vermeyen tutumundan caydıracak başka güçler olması gerekir.

Bunlardan ilki işçi sınıfı ve onların örgütleridir. Sendikaları, partisi.

İşçinin sağlığını ve canını tehdit eden koşullarda işçi fabrika ya da madendeki öz örgütü ile ya da sendikası ile işi durdurmalı, çalışmamalıdır. Grev hakkı, ya da yasaya aykırı koşullarda iş durdurma hakkı yasal bir haktır da ama yasalarla bu hak korunmasa bile can pazarında canını korumak işçinin en doğal hakkıdır.

Uzun zamandır sendikalar var mı, yok mu anlayamıyoruz. Madenlerde ise sanki yok. Madenlerde sendika olsa hiçbir maden şirketi çalışamaz.

İşçiler sendikalarda örgütlendiği gibi, kendi partisinde de örgütlenmelidir. Türkiye’nin gelmiş geçmiş en işçi düşmanı partisi AKP’de örgütlenmek, ona oy vermek kabul edilebilecek bir şey değildir. Hem işçi açısından hem de partisi açısından.

Bir de tabii dayanışma. Maalesef her katliamı, her zulmü en fazla birkaç hafta protesto ediyoruz. Lanetliyoruz. Daha sona konunun peşini bırakıyoruz. Unutuyoruz. Sadece yıl dönümlerinde törensel bir hatırlama ile yetiniyoruz. Elbette sözüm herkes için değil. Sonuna kadar takipçi olanlar da var ama yeterli değil. Milyonlar değil.

İşçi cinayetleri, katliamları ancak işçi sınıfı ve emekçi halkın tepkisi, karşı çıkması ile azaltılabilir. Kapitalizm yok olmadıkça tamamen durdurmak iddialı bir söz olur.

İşçilerin iş cinayetleri ve katliamları sonucu ölmesi kader değildir. Örgütsüzlüğü sonucudur. 

Evrensel'i Takip Et