Barış adımlarını atabilmek

Fotoğraf: MA
Silahlı çatışmalardan, devletin savaş harcamalarından söz ediyorduk. Yitirilen canlardan, bir merminin fiyatını bilip bilmemekten…
Önce ve ilk adım olarak operasyonlara dur demek lazım. ”Ateşkes” demek oluyor bu. Bir kaç kez yaşandı. En son 2013 yılındaki “çözüm süreci” denemesiydi. Hatırlayalım, silahlı çatışmalar tekil olaylar haline gelmişti. Çatışmasızlık dönemi yani… Çatışmaların durması, çatışmasızlığın bir “hal” olması,” negatif barış” anlamına geliyor. Kötü bir şey mi? Hayır elbette. Çatışmasızlık hali neden kötü bir şey olsun ki? Sadece, bu bir geçici durumdur. Zira, çatışma nedenlerini ortadan kaldırmazsanız, çatışmalar tekrar başlayabilir. Yani çatışma nedenlerini anlamaya çalışmak ve o nedenleri, sebepleri gidermek, ortadan kaldırmak lazım. Tekrar, yani demek istiyorum. Yani çatışma nedenleri, etnik hakların tanınmayışı, dinsel inançsal konular ve hakların tanınmayışı, ekonomik, sosyal, kültürel hakların ya da siyasal hakların tanınmayışı ise bu engelleri kaldırmak lazım. Barışı pozitif barış olarak kavramak ve ilerlemek lazım. Yani haklara ve özgürlüklere dayalı barış pozitif barıştır. Bu yolda ilerlemek lazım.
Geçen haftaki yazımızda politik irade, hem de yüksek politik iradenin gerekliliğinden söz etmiştik. Bu tür bir irade hem negatif barış için -çatışmasızlık hali için- hem de haklara ve özgürlüklere dayalı pozitif barış için elzemdir, şarttır.
Peki, somutlaştıracak olursak, mevcut iktidardaki “Cumhur İttifakı” kendiliğinden negatif barış sürecini ve devamında da pozitif barış sürecini başlatabilir mi? Barış adımlarını atabilir mi? Bu soruya olumlu cevap vermek mümkün değil. Peki, ya 6’lı koalisyon, yani “Millet İttifakı” bugünkü koşullarda ve anlayışlarıyla, bu tür barış adımlarını atabilir mi? Bu soruya da olumlu yanıt verilemez.
Peki ne yapmak lazım?
İktidar adayı siyasi oluşumları etkilemek, zorlamak lazım. ”Emek ve Özgürlük İttifakı” zaten kendiliğinden “barış” sürecine sahip çıkıyor. Negatif barışa da pozitif barışa da… Ancak bu durum, tek başına “Cumhur İttifakı”nı da “Millet İttifakı”nı da etkilemiş görünmüyor. O halde sivil alanın aktörleri, örneğin İHD’nin her ayın ilk cuma günü gerçekleştirdiği “barış nöbetleri” türünden girişimlerde bulunabilir. Çok yoğun bir biçimde her platformda barış etkinlikleri düzenleyebilir. Topluma ve siyasilere barışın değerini, aciliyetini ve savaşın kötülüğünü, anlatabilir.
Savaşın kanıksanmasına engel olmak lazım.
Olağan durum, kanıksanması gereken durum barıştır, savaş değil.
Savaşın değil barışın propagandası yapılmalı.
Barış da suskun toplumda yaşamak anlamına gelmiyor.
Barış, barış hakkının yaşam bulduğu bir “hal”dir, durumdur. İnsan haklarına ve özgürlüklerine dayanan bir hal, bir durumdur.
Statik değil, dinamik bir durum.
Ekonomik, sosyal, siyasal, kültürel, dayanışma haklarının tanındığı, yaşandığı, bu haklara ve özgürlüklere dayanan bir durum.
İktidar sahiplerinin 40 yıldır sürdürdüğü savaş politika ve uygulamalarına karşı çıkmak lazım. Cesaret ile, bilgi ile, dayanışma ile karşı çıkmak lazım.
Savaş politika ve uygulamalarına karşı barış politika ve uygulamalarıyla, barış sloganları ile karşı çıkmak lazım.
Sadece savaş politika ve uygulamalarına itiraz yoluyla karşı çıkmaktan söz etmiyoruz, barışı ısrarla talep etmemiz lazım. Barışı ve demokrasiyi talep etmek…
Barışı ve demokrasiyi talep etmek aynı zamanda barışı ve demokrasiyi kendi ellerimizle, dayanışmamız ile, aklımız ve yüreğimizle inşa etmemiz anlamına geliyor. Son sözümüz olsun bizim:
Yaşasın barış!
Evrensel'i Takip Et