Çark kâra döner, kırması işçiye düşer
Fotoğraf: Kahraman Bekçili/AA
41 işçinin öldüğü, ondan fazlasının yaralı olduğu ve yeni ölümlerin olmayacağının hiçbir garantisinin olmadığı memleketimizde, bu tür toplu cinayetler, hemen her zaman başlıca iki tarafın oluşmasına, iki tutumun öne çıkmasına yol açar. Bir yanda, mevcut sistemin mülkiyetini ellerinde tutanlar vardır. Kendi aralarında belirli bir bölünmüşlüğü yaşamalarına rağmen, sömürüye dayanan sistemlerinin sürdürülmesi kaygısı, genel tutumlarına yön verir. Devlet yönetenleri ve şu ya da bu tekel grubuyla sermaye partisinin yönetici ve sözcüleri üzüntü belirtir, önlem alınması gerektiğinden söz eder ve aldatıcılıkta birbirleriyle yarışanların en önünde yürüyenleri “kader”den, “alın yazısı”ndan, “fıtrat”tan, “kader planı”ndan söz ederek olası ve mevcut tepkileri püskürtmeyi öncelikli iş edinirler. Sözlerinin, ikiyüzlü vaat ve açıklamalarının yetmediği durum ve yerlerde ise, devreye devletin baskı gücü, yıldırıcı kuvvetleri girer. Soma’daki katliam sırasında ve sonrasında yaşananlar, depremler, sel baskınları, yangınlar sırasında ve sonrasında ortaya çıkan tepkilerin genelleşmemesi için seferber olan Goobelsci propaganda güçleriyle Y. Yerkel türü ödüllendirilen tekmeci-tekvandocu saldırı kuvvetleri ve düzen yargı mekanizmasının sermaye ve devlet oligarkları hizmetindeki işleyişi, gelişmelere ilgi gösteren herkesin gözü önünde gerçekleşmekte ve sürüp gitmektedir.
İkinci kesim ve ikinci tutum sömürülen ve ezilenlerin kimi zaman küçük bir grubunun, kiminde daha geniş kesimlerine aittir. İşçi ve emekçilerin örgütlü ileri kesimlerinin içinde yer aldığı sendika, dernek, parti ve örgütlerin geliştirilip güç kazanması ve sermaye ve güçlerinin saldırılarıyla aldatma amaçlı yalanlarının boşa çıkarılması için çaba gösterdikleri tutumdur bu. Toplumsal hayatın nasıl şekilleneceği ve sınıfsal olanları başta olmak üzere toplum içi çelişkilerin hangi düzeyde etkinlik göstereceği bu tutumla dolaysızca bağlıdır. Aktüel işçi katliamı üzerinden söylenirse durum şudur:
Yönetiminin baş sözcüsü ve yönlendiricisi olarak Erdoğan’ın kaçınılmaz kader ürünü ve üstelik de bir plan dahilinde gerçekleşir gösterdiği madenci ölümleri, sermaye ve düzen örgütleri sözcülerince de tedbirsizlik ve Erdoğan yönetiminin ihmalleriyle açıklandı. Sayıştay raporundan alıntılar yapılarak daha fazla kâr uğruna işçilerin toplu ölümlerinin önünün açıldığı, metan gazı birikimiyle bağlı patlama ve yangınların önlenebilir olmasına rağmen buna yönelik önlemlerin alınmadığı belirtilerek yönetim politikası eleştirildi. Ölenlere “rahmet okunarak ailelere başsağlığı dilendi.” Sistemle bağlı parti, örgüt, kuruluş ve propaganda mangalarının görevlerini bir yönüyle böylece bitirdikleri söylenebilir. Ama onlar için asıl sorun, “bu ne biçim kaderdir ki hep işçi ve emekçiyi, hep onun çocuklarını, yakınlarını vuruyor; öldürüyor ya da sakat bırakıyor?” sorusuyla bağlı bir itaatsizlik ve şüphenin gelişip güç kazanmasını, emekçilerin daha geniş kesimlerinin protesto, grev ve direnişi olarak şekillenmesini önlemektir. Bu yöndeki çabalarını, “bizi destekleyin biz sizin yararınıza önlemler geliştiririz” vaatleriyle sürdürüyorlar.
Bizim cephede ise, ölenlerin aileleri, arkadaşları, ileri işçiler, bazı sendika şube yöneticileri, devrimci-demokrat ve sosyalist parti, örgüt ve grupların protestoları açıklamalarıyla eylemleri var. Henüz on binlerle, yüz binlerle ortaya çıkmış olma düzeyinde değil. Ama bu durum, maden işçileriyle kimi sendikacıların ve sosyalist, devrimci-demokrat parti ve örgütlerin yöneticilerinin de işaret ettikleri bir ihtiyacın nasıl da hayati önemiyle daha çok acilliyet gösterdiğini de göz önüne seriyor. İşçi ve emekçilerin büyük çoğunluğunun, sermaye ve devlet yöneticileri tarafından “kadere rıza göstermeleri” istenerek aldatılmalarına karşı onların büyük kitleler halinde harekete geçmeleri hiç değilse mevcut koşullarda durumlarının biraz daha iyileştirilmesinin; buna yönelik tedbirlerin alınmasının yolunu açabilecektir. Ücretlerin yükseltilmesi, çalışma koşullarının iyileştirilmesi, işçi ölümleri ve sakatlanmalarının olmaması için gerekli teknik ve diğer önlemlerin alınması, mücadelesiz gerçekleşmemiştir ve gerçekleşmeyecektir. Ne ki, sömürü sistemine son verecek bir örgütlü mücadele düzeyine yükselmediği durumda, işçi ve emekçilerin çalışma ve yaşam koşullarındaki kısmi iyileştirmeler mücadele sonucu sağlanabilir. Bilim ve teknolojideki gelişmeler örneğin kömür madenlerinde, demir-çelik işletmelerinde, yol ve bina inşaatlarında işçilerin ölümünü önleyici tedbirleri mümkün kılmaktadır. Yeni tür enerji üretimi mümkün olduğu gibi, aydınlatma, havalandırma, gaz emisyonu ve atılması, modern ve güvenli tahliye yollarının açılması vb. gibi önlemlerin alınması da mümkündür. Bunun için ama kapitalistlerin kârlarından ve devlet gelirlerinden kısılarak bir kısmının harcanması gerekir. Yapılmayan ya da yeterince yapılmayanlardan biri de budur. Vergiler ve zamlarla emekçiler sosyal, psikolojik ve ekonomik yıkıma sürüklenirken sermaye ve servet sahiplerinin emek gücünü sömürerek milyarlarına milyar katmaları böylece mümkün oluyor. İleri işçi ve emekçilerin karşı karşıya oldukları temel önemdeki sorunlardan biri de, sınıf kardeşlerinin geniş kesimleriyle bu durumu görüp kavrayarak harekete geçmeleri için daha fazla çaba göstermektir. Aksi durumda ne yaşam ve çalışma koşulları iyileştirilebilir ne de sömürü ve baskı sisteminden kurtuluşun yolu açılabilir.
- Kaosun geniş mezarlığı 12 Aralık 2024 05:20
- ‘Suriye pastası’ ve duvarların dışına bakmak! 05 Aralık 2024 06:50
- Değişim; nasıl ve hangi yönde? 28 Kasım 2024 06:45
- Kürtçe eğitim Türkiye’yi böler mi? 14 Kasım 2024 04:52
- Bahçeli’nin çağrısı Kürt gerçeğinin neresinde? 07 Kasım 2024 05:41
- Sorun yoksa, telaş niye? 31 Ekim 2024 06:54
- Çürümenin toplumsallığı ve çürüyeni yönetme politikası 24 Ekim 2024 12:47
- İktidarın ekonomi kriterleri 26 Eylül 2024 05:56
- Vicdansızlık! 19 Eylül 2024 05:15
- Derin ve lağımlı bataklık! 12 Eylül 2024 05:58
- Sağın gücü ve işçilerin ‘kör noktası’ 05 Eylül 2024 05:28
- Malazgirt, Bahçeli, HÜDA PAR vs. 29 Ağustos 2024 05:40