Erdoğan ve PKK’nin ‘kayıp’ çocukları!
Fotoğraf: Mehmet Kaman/AA
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, AKP’ye katılma töreninde “Kaç çocuğun var?” diye sorduğu Mehmet Ali Çelebi’ye “Çocuk çok önemli. Bak PKK’nın 5 tane, 10 tane, 15 tane var” demesi tartışılıyor. Muhalefeti HDP’yle ilişkileri üzerinden “terör destekçiliği” ile suçlayan Çelebi, “PKK-Öcalan severlerin hoş görüldüğü denklemlerde olmam düşünülemez” diyerek ve Erdoğan’a şükranlarını sunarak AKP’ye katılmıştı. Dolayısıyla Çelebi’nin muhalefeti “PKK-Öcalan severlik” ile suçlaması ve Erdoğan’ın da Çelebi’ye “Çocuk çok önemli. Bak PKK’nın 5 tane, 10 tane, 15 tane var” diyerek Kürt çocuklarını “PKK’nın çocukları” olarak nitelemesi arasında mantıksal bir bütünlük-devamlılık bulunuyor.
Durum buyken AKP Grup Başkan Vekili Bülent Turan, bu açıklamaya yönelik tepkilere “Cumhurbaşkanımızın Kürtlere hakaret ettiği yönündeki iddiaları esefle ve nefretle reddediyoruz” diyerek yanıt veriyor ve ekliyor: “Türkiye'de Kürt sorunu kalmadı ama siz Kürt sorunu olsun istiyorsunuz.”
Mantık aynı: Ülkede ve sınırların ötesinde askeri operasyonlar aralıksız sürüyor. Kürt kentlerinde yüz binlerin oylarıyla seçilen belediye başkanlarının yerlerine kayyumlar atanıyor. Binlerce Kürt siyasetçi cezaevlerinde tutuluyor ama Türkiye’de Kürt sorunu diye bir sorun bulunmuyor. Bu sorundan söz edenler de ya teröristtir ya da terör destekçisidir!
Erdoğan, daha geçen ay Amerikan PBS televizyonuna verdiği röportajda “Olayı Kürt-Türk meselesi olarak ele alırsanız yanılırsınız. Olay tamamıyla terörist ve terörist olmayanlar meselesidir” diyordu. Çünkü Kürt sorununu bir “terör sorunu” olarak göstermek; şovenizmi kışkırtıp güç kaybını durdurmak, demokratik muhalefet üzerindeki baskıyı arttırmak ve burjuva muhalefeti de etkisizleştirmek bakımından kullanışlı bir araç olarak duruyor. Bu temelde yaklaşan seçimler öncesinde Suriye Kürtlerine yönelik bir operasyon için bütün koşulların zorlandığı ve pazarlıkların yapıldığı biliniyor.
Bu nedenle Kürtlerin çok çocuk yapmasına vurgu yapması ve bu çocukları “PKK’nın çocukları” olarak nitelemesi bir dil sürçmesi ya da bilinçaltının Erdoğan’a oyunu falan değildir. Aksine bugün uygulanan politikanın bir dışa vurumudur.
Bu politikanın ülkedeki siyasi atmosferi nasıl şekillendirdiğini görmek/göstermek için fazla uzağa gitmeye gerek yok.
İşte Afyon İl Jandarma Komutanı Yılmaz Kırgel’in Afyonspor’un Amedspor ile maçı öncesinde söyledikleri: “Mersin’de yaşadığımız o terör eyleminden sonra gönlümden geçeni söylüyorum: Şöyle bir 5-0 eze eze yenerseniz, buradan onları göndeririz.”
Kırgel’in, Diyarbakır temsilcisi Amedspor’u “teröristlerin temsilcisi” olarak görmesi ve bir futbol maçını “Terör temsilcilerini ezme” mantığıyla ele alması, Erdoğan’ın açıklamasında ifadesini bulan politikadan bağımsız düşünülebilir mi?
Türkiye Futbol Federasyonunun ayrımcı tutumundan gittiği her deplasmanda futbolcu ve taraftarlarının saldırıya uğramasına kadar Amedspor’un karşı karşıya kaldığı muamele, Kürt sorunu üzerinden şoven kışkırtmaların ve düşmanlaştırıcı politikanın toplum içinde ne kadar derinlere kök saldığının fotoğrafını veriyor.
Bu politik atmosferin yaratılmasında burjuva muhalefet de önemli bir rol oynuyor. Düşünün ki, 2018’de Erdoğan’ın karşısında cumhurbaşkanı adayı olup Kürtlerin desteğini alan ve bu sayede Hakkâri’de bile miting yapabilen Muharrem İnce, katıldığı bir programda Demirtaş’a “terörist” denmesine itiraz etmek yerine onun serbest bırakılmasını savunmadığını anlatmaya çalışıyor. MHP’den ve onun muhalefetteki muadili Akşener’in İP’inden söz etmeye bile gerek yok!
Hakkâri demişken, geçtiğimiz günlerde T24’ten Tuğçe Tatari’nin gündeme getirdiği uygulama, siyasi atmosferin eksik parçasını tamamlıyor.
Hakkâri Yüksekova’da ‘pusulam polis’ projesi adı altında ve “Kaybolduklarında daha kolay ulaşılabilmesi ve mağduriyetlerinin giderilmesi” gerekçesi üzerinden evler ziyaret edilip çocukların parmak izleri alınıyor.
Bu ‘kayıp’ çocukları bulma projesinin 16 milyon nüfuslu İstanbul’da değil de yüz bin nüfuslu Yüksekova’da yapılması ne büyük tesadüf değil mi!
Yüksekova emniyetinin kaybolmaları muhtemel diyerek parmak izlerini aldığı bu çocuklar, Erdoğan’ın “PKK’nın çocukları” dediği çocukların ta kendisidir! Çünkü bu uygulama Kürt çocuklarının “potansiyel terörist” olarak görüldüğünü ve bu temelde fişlendiğini ortaya koyuyor. Bölgede yaşayan herkes bilir ki, burada ihtimalinden bahsedilen kaybolma da çocukların örgüte katılmasından başka bir şey değildir.
Oysa asıl büyük kayıp, Kürt sorununda uygulanan politikanın bir sonucu olarak Kürt çocuklarının duygusal kopuşa sürüklenmesi ve birlikte yaşam koşullarının tahrip edilmesidir. Kürt çocuklarının fişlenmesi bu kopuşu engellemez, aksine derinleştirir.
Yıllarca devletin gadrine uğrayan deneyimli Kürt Siyasetçi Ahmet Türk, “Ortada masa yok” diyerek ‘çözüm süreci’ni bitiren Erdoğan’ı “Eğer bizim kuşak da giderse, genç kuşakla oturup diyalog kuramazsınız” diye uyarırken bu gerçekliğe işaret ediyordu.
Bugün birlikte yaşamın yolu, eşit haklar temelinde demokratik-barışçıl çözümden geçiyor. Oysa Erdoğan iktidarının baskı ve şiddet politikalarında ısrar etmesi ve bunun bir sonucu olarak son günlerde sosyal medyada yayımlanan PKK’lilere karşı kimyasal silah kullanıldığı iddialarını destekleyen görüntüler, bu yolu ciddi biçimde tahrip ediyor. Bu nedenle bugün birlikte yaşamı savunmak, Erdoğan iktidarına ve uygulamalarına karşı tutum almaktan başlıyor.
- Mesele sadece Erdoğan'ın adaylığı mı? 17 Ocak 2025 05:25
- Adsız süreç, çözümsüz barış! 14 Ocak 2025 05:00
- Trump, Erdoğan’ı niye övüyor? 10 Ocak 2025 04:40
- Türkiye-İsrail rekabeti ve Kürt sorunu 07 Ocak 2025 05:30
- Suriye’deki gelişmeler ve kapısı aralanan yeni ‘süreç’ 03 Ocak 2025 07:30
- Öcalan'ın mesajı ve yeni sürecin işaretleri 30 Aralık 2024 12:47
- HTŞ yönetimi ve Suriye'nin etnik-dinsel fay hattı 27 Aralık 2024 06:20
- Suriye ve yeni Osmanlıcılık 24 Aralık 2024 05:00
- Düğüm yine Kobanê'de çözülecek! 20 Aralık 2024 05:30
- Yeni Suriye kurtlar sofrasında! 17 Aralık 2024 05:00
- Ankara'da Rojava pazarlığı 13 Aralık 2024 10:10
- Esad rejimi sonrası Suriye ve Ortadoğu’yu ne bekliyor? 10 Aralık 2024 05:30