Parantez içi ünlem
Fotoğraf: Freepik
Pırıl pırıl heyecan veren bir pazar gününden herkese merhaba(!)
Dilerim herkes mükellef pazar sofrasını kurmuş, demli çayını koymuş, gazetelerini yanına almıştır, umarım yine doğmuştur güneşiniz, bulmuşsunuzdur modunuzu(!)
Kahvaltı için mükellef dediysem; laktoz rahatsızlık vermesin diye peynirleri ince dilimlediğinizi, proteini abartmamak için bir yumurtayı bölüştüğünüzü ve sucuk gibi katkılı ürünleri sağlık için hayatınızdan çıkardığınızı düşünüyorum(!)
Bunlar hep sağlığımız için atılmış adımlar, bol alıp bol tüketemiyorsanız devletimizin bir bildiği var; fazlası zarar(!)
Yoksa marketler tabii ki ağzına kadar dolu, ya sepeti doldurabilseydiniz? Şimdi sırt üstü yatmış, nasıl eriteceğinizi düşünecektiniz(!)
Ulaşım da aynı şekilde, her şey bizleri harekete sevk etmek için. Madem spor yapmıyorsunuz o zaman icabında zorunda kalarak yürüyeceksiniz(!)
Bir millet zinde olmak istiyorsa obeziteden uzak duracak, dik duracağız, diri olacağız(!) Makarnaya abandığımız bu günlerde benzin, ulaşım vs. fiyatları sırf biz yürüyerek formda ve zinde kalalım diye(!)
Bu hafta bir kitaptan bahsedecektim ancak basılmamış. Uygun bulunmamış. İsabet. Durduk yere 400 sayfa kim, kimden ne aldı, ne verdi okuyarak zaman kaybedecektim (!) Yazarı yakın bir arkadaşımdı, bir süre Silivri’ye kafa dinlemeye çekilmiş(!)
Görüşmeyiz artık herhalde uzun bir süre. Bana da arkadaşlıklarımı gözden geçirmem için iyi bir fırsat oldu(!)
Kendi yazmaya kalktığım romana da dışarıdan bir alıcı gözle baktım uzun uzun, sonra dedim ne gerek var? 29 harf var zaten yaz yaz ne kadar farklı kelimeler bulabilirsin ki?
Romana kafa yorarak zaman öldürmeyi bıraktım. Saksıda domates, akvaryumda sazan, balkonda tavuk yetiştirmeye başladım.
Avrupa’nın ve Balkanlar’ın en hızlı internetine sahip olmamız neticesinde sürekli içinde sörf yaptığımız internetin bazı mecralarda limitlendirilmesinin insanı diğer canlılara döndürmek gibi güzel bir yanı var(!)
Cansız şeylerin zaten canı yok, bu kadar önem ithaf etmeyin dağa taşa. Peribacaları’nı diyorum. Neticede taştır yani, on binlerce yılda olmuşsa on binlerce yılda yine oluşur. Nedir yani?
Orada yapılan muazzam girişime biliyorsunuz Çekya’dan Unesco Heyeti de gelip takdirlerini sunmuşlar(!) Kendilerinin resmi görevli olmaması hatta Unesco yetkilisi olmaması da durumu değiştirmez, Çekya’dan turistler gelmiş ve Türkçe sorulara kendi dillerinde verdikleri yanıtlardan anlaşıldığı üzere çalışmaları beğenmişler(!) Beğenmeyen ağlayarak günlüğüne yazabilir yine de yazılı ağlamamayı tavsiye ederim, delil niteliği taşımasın.
Bu hafta fıtratında üşümek olan sınıfım için kutlu bir hafta oluyor. Havalar oldukça iyi gidiyor. Yakıt dediğimiz şey dünyanın milyon yılda kendini sıka sıka ürettiği kaynaklar. Bunları tüketimimiz öyle rahat rahat olsa dünyanın sonu erken gelirdi. Her şey iklimi korumak için(!) Bize bir şeyi ucuz ve bol vermeyeceksin zaten, neremize ne yapacağımızı şaşırıyoruz(!) Kışın evde atletle gezilmez. Nush ile uslanmayanı etmeli tekdir. Herkes kendinin farkında olmalı. Zaten nükleer nesillerdir hayalimiz(!) O kadar eski bir hayalimiz ki büyük büyük dedem daha nükleerin adı bilinmezken bile hayalini kurarmış: “Öyle bir enerji olsa da gezegene minnet etmeden kendi üreyiverse, yeter ki olsun icabında topumuzu dünyadan silsin” dermiş. Rahmetlinin ömrü Çernobil’i görmeye bile yetmemiş ama dönemine göre bilge insanmış(!) Vergilerimizle kalkındırdığımız TRT’mizde bir haber vardı bu hafta: Akkuyu’da yeniden yapılanma süresinden sonra tüm Türk şirketleri proje kapsamındaki çalışmalarına devam ediyorlarmış. 1 numaralı güç ünitesindeki inşaat ve montaj çalışmaları neredeyse son aşamaya gelmiş.
Isınabilmemize bir nesil kaldı, dişimizi sıkar dalya dersek biz de göreceğiz, Türkiyemizin nükleerini(!)
Saçmalayıp da Bartın’daki maden kazasına odaklanıp nükleerden korkmayın, evet madencilik milattan önce iki binlerde başlamış bir meslek olmasına rağmen bizde fıtrata ve kadere bağlı ölüm oranı yüksek olabilir ama devletimiz ölenlerin ardından büyük paralar teklif ediyor. Onlar etmese vakıf var, dernek var, tarikat var. Öyle bir destek ki insan neredeyse yetim, dul kaldım diye sevinecek(!) Sevindik deyin zira soruyorlar. Sevinmeyince mahkemede üzerinize parmak sallanır, üzülürsünüz ama işte nush ile uslanmadınız diye(!) Avukatlara direkt diğer işlem uygulanır çünkü avukatlar teşne olmuş tekdire. Bir madencinin ömrünce çalışsa kazanamayacağı paralar. Sonuçta bizler gibi fanilerin yaşamının o tutarlar karşısında ne hükmü var? Şimdi size “Ailene 1-1.5 milyon kalacak, öl desek ölür müsün?” deseler, zor bir karar evet ama işte o yüzden sormuyorlar, sormadan veriyorlar(!) Allah devletimize zeval vermesin. Allah başımızdakilerden razı olsun.
Rusların teknolojisi ve bizim imanımız bir araya gelince üstesinden gelinmeyecek şey yok(!) Elemtere fiş kem gözlere şiş. Peşin nazar değirmeyin(!) Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı da arada gidip Yasin okusun Allah rızası için Akkuyu’da(!) Ölmüşlerimizin ruhuna da gitsin.
Sair bir yurttaşın zaten büyük minnetidir bir bakanın nikahını kıyması ve cenazesinde Elham okuması. Ne bakanı olduğu önemli değil hepsinin sesi ayrı yanık Rabbim nazarlardan korusun.
Cenazenizde okunsun diye de canınıza kıymayın, dışarıdan bakınca kabinenin yüksek görüşleri nezdinde gazetelere “İlgi çekmek için öldüğünüz” yazılabilir.
Marmaray’ın önüne, Galata Kulesi’nin dibine atlayarak kendi canınıza kıymaya kalkarsanız geride kalanlarınıza canına kıymak suretiyle hükümeti kötü göstermek suçunun sorumluluğunu bırakırsınız. Kalanları düşünün, böyle güzel bir memlekette, bolluk bereket içinde yaşarken, kimseler kıymasın canına, gelir geçer her şey, sancılarınızla barışınız...
Yapılmaz arkadaşlar, böyle yazı yazılmaz, parantez içi ünlemle metin okunmaz, böyle yaşanmaz, bu kadar susulmaz, korkulmaz. Ölümden beter bu.
İletişim Başkanlığı “Sayıştay raporlarına göre ihmal var” haberleri dezenformasyondur demiş. 41 kişi öldü, bir tane sorumlu çıkmadı hâlâ, istifa yok, tutuklu yok, kazanın detaylı raporu ortada yok ama patlamanın neden olabileceğine dair uzman görüşleri dezenformasyon sayılıyor. Sayıştay daha önce kullanılan ekipmanların APEX’e uygun olmaması sebebiyle idari para cezası vermiş, hatta katlamalı ceza uyarısı vermiş.
Emek Partisi Amasra Gözlem Raporu’na ve diğer yazılara ulaşabilirsiniz.
Nasıl ihmal olmuyor? Şili’de iki ay sonra bile madenden sağ işçi çıkıyor da bizde nasıl ölüleri 24 saatte çıkarmak başarı sayılıyor? Sormayacak mıyız?
TELE 1’de Salim Şen belgeleriyle sundu: Akkuyu Nükleer Santrali için kurulan şirkete liman kurma ve liman ticareti yetkisi verilmiş. Şirketin yönetim kurulunda tek T.C. vatandaşı AKP’li Cüneyt Zapsu. O da yönetim kurulu kararına, kurulacak radarın güvenlik ihlaline yol açabileceği şerhi düşmüş ve bilgi alamadığı için şirketi mahkemeye vermiş. CHP Mersin Milletvekili Ali Mahir Başarır, ilin vekili olarak inşaat sahasına giremiyorum, sokmuyorlar diyor. Girip bakın kendi web sitelerinde bile açıkça yazıyor: Rosatom Devlet Kuruluşunun projedeki payı yüzde 99.2’dir.
Akkuyu’da kendi radar sistemi olan, limanı ve ticari yetkisi olan devasa bir alan ve santral Ruslar’ın inisiyatifinde kuruluyor. Yerli ve milli bayrağı hâlâ gönderde mi?
Neler oluyor sormayacak mıyız? TELE 1, canlı yayında Milletvekili Sera Kadıgil’in bütçesi hazineden karşılanan bir devlet kurumunu eleştirdiği sözleri için ceza aldı, 3 gün ekranı kararacak. Bir daha ceza verirlerse kanal kapanma riskinde. Sizce bir taşla hem vekili hedefe koyma, yayınlara çağrılmaması için kanallara gözdağı, hem TELE 1 sussun ki haber alma hakkımız arada kaynasın, hem de Diyanet konumunun ağırlığını ispat etmiş olsun, hem de sansür gözle görülsün, elle tutulsun ki herkes iyice korksun, yani kaç kuşu birden vurma niyeti böyle bu? Kadıgil’in sözleri bahanesiyle al işte Akkuyu da duyulmaz oluverir bir ihtimal diye…
Peribacaları’na girdiler, kadim tarihi bu kaçıncıdır yıktıracak mıyız? Hiç mi anlamıyoruz biz bu erdemlerden, değerlerden, tarihten, turizmden, geçmişe sahip çıkmadan nasıl olacak o gelecek?
6. ayı doluyor Gezi davasının tutuklularının, Kavala’nın 5., Demirtaş’ın içeride 6. yılı, Aysel Tuğluk için her gün geç kalınıyor. Beklemek herkes için o kadar kolay değil.
Zaman artık geçmiyor.
Can Yücel’e bir savcı, Demirel’e hakaretten dava açtığında, herkes Cumhurbaşkanının affedip hapis cezasını düşürmesini beklerken şu satırları yazmıştı:
“Ben kahraman değilimDemirel beni affedecekmişseKolay gelsin! Benim endişem,Ya beni affetmeden öncePolitikadan vazgeçip ölürse …Ama onu affetmeye benimsikletim yetmez,ne de cesedim.”
Kendimizi affedebilir miyiz susarsak?
Mezarlarımız bizi de tükürmez mi?
Küfür gibi hayata mahkum edildik, lafı da ağzımıza tıktılar. Hakikatin cezası artık hakaretten beter.
Küfür için de
“Küfür burjuvazinin ağzında lağım çukurudur, işçi sınıfının ağzında açan çiçektir” demişti.
Bugün geldiğimiz noktada “gerçek”i küfürden sayanlara inat, soyguna soygun, vurguna vurgun, talana talan, cinayete cinayet demek ağzımızda açan çiçek.
Güneşli günler, susarsak hiç gelmeyecek.
Yeterince parçalandık, umarım kalplerimiz bari bir süre aynı atar, daha da eksilmeden dilerim tüm dillerde olur aynı çiçek.
- Merhaba yeni sene, mutluluk hangi seneye? 04 Ocak 2025 06:30
- Öngörü, strateji ve bir film üzerine 28 Aralık 2024 04:50
- Uyanık tutan sorular 21 Aralık 2024 05:15
- Kara kış 14 Aralık 2024 04:45
- Karar üzerine tartışma 07 Aralık 2024 06:25
- İçimdeki taziye çadırı 30 Kasım 2024 06:10
- Had aşımı 23 Kasım 2024 05:04
- Kitap-defter açık sınav 16 Kasım 2024 04:47
- Soru 09 Kasım 2024 04:19
- Bi'şey 02 Kasım 2024 04:47
- Bazı huylarımız iyi değil... 26 Ekim 2024 04:25
- El artırmak üzerine 19 Ekim 2024 04:24