26 Ekim 2022 12:46

"Seçimli otoriterlik" ve bitmeyen gözaltılar

TEM polisi Şebnem Korur Fincancı'nın kapısında

Fotoğraf: İstanbul Emniyet Müdürlüğü

Paylaş

“Son 25 yılda dünyada ‘liberal demokrasiler’ yüzde 13 ile en düşük orana geriledi. Dünya nüfusunun yüzde 26’sı “kapalı otoriterlik” ile yönetilirken yüzde 44’ü ise “seçimli otoriterlik” sistemi altında yaşıyor. Göteborg Üniversitesi Demokrasinin Çeşitleri Enstitüsünün (V-Dem) hazırladığı rapora göre Türkiye 179 ülkenin değerlendirildiği ‘liberal demokrasi endeksi’nde 147. sırada yer alıyor.”

Euronews’in 24 Ekim 2022 günü yayımladığı bu haberin devamı da şöyle: “Rapora göre en fazla otoriterleştiren 10 ülkeden birisi Türkiye. Bu ülkelerden 6’sında çoğulculuk karşıtı partiler otoriterleşmenin başını çekiyor. Bu ülkeler Brezilya, Macaristan, Hindistan, Polonya, Sırbistan ve Türkiye. Rapor Türkiye’de otoriterleşmenin 2006 yılında başladığını belirtiyor. Rapor Türkiye’yi “seçimli otoriterlik” olarak tanımlıyor.”

Bu haberin yayımlanmasından hemen bir gün sonra, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca yürütülen bir soruşturma kapsamında, Mezopotamya Ajansının (MA) Ankara Bürosuna baskın yapıldı. Büroda polis araması devam ederken, MA ve JINNEWS muhabirlerinin bulunduğu evlere de polislerce baskın yapıldı. 9 kentte yapılan ev baskınlarında 11 gazeteci gözaltına alındı. Ankara Emniyetinin Twitter hesabından paylaşılan, önde uzun namlulu silah taşıyan bir özel harekat polisi, arkada polislerin başını zorla öne eğmeye çalıştığı ters kelepçe ile gözaltına alınan meslektaşımız ve arka fonda da bir gerilim müziği yerleştirilmiş olan video bile sıradan bir soruşturma ile karşı karşıya olmadığımızı anlatıyor. Türkiye kritik bir seçime giderken, 16 Haziran’dan beri Diyarbakır’da tutuklu olan 16 meslektaşımıza ek olarak, şimdi de yasalaşarak Resmi Gazete’de yayımlanan ‘dezenformasyon ile mücadele’ bahanesiyle çıkarılan yeni sansür yasasının ilk pratiği böylesi bir operasyon şöleni ile sunuluyor. İbretialem olsun, herkes ayağını denk alsın!

Baskınlarda gözaltına alınanlar arasında 45 günlük bebeği olan meslektaşımız Zemo Ağgöz de bulunuyor. Avukatların savcıyla görüşmesi üzerine Ağgöz’ün 45 günlük bebeği, 5 saat sonra emniyete getirilerek emzirildi. Bu yazı yazılırken son haber, meslektaşlarımızın gözaltı süresinin bir gün uzatıldığı şeklindeydi.

Bu haberden bir gün sonra da, gazetemizin de yazarları arasında yer alan, TTB Başkanı Prof. Dr. Şebnem Korur Fincancı’nın gözaltı haberi ile uyandık. Bizler açısından göz göre göre gelen bir gözaltıydı bu. İktidar basınında günlerce hedef gösterilmesinin ardından, Cumhurbaşkanı Erdoğan “Tabipler Birliği Başkanı ile ilgili yargı harekete geçmiştir. Bu ismin (Türk Tabipleri Birliği) gerekirse yasal düzenlemeyle değiştirilmesini sağlayacağız” ifadelerini kullanmıştı. Ve sonucu da görüldü. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı Fincancı’nın görevden alınması için Ankara Sulh Hukuk Mahkemesine talepte bulunarak şu açıklamayı yaptı: “Ayrıca Cumhuriyet Başsavcılığımızca adı geçen şüphelinin halen devam ettirdiği Türk Tabipleri Birliği Merkez Konseyi Başkanlığı görevine, 6023 sayılı Türk Tabipleri Birliği Kanunu’nun ‘Amaçları dışında faaliyet gösteren Türk Tabipleri Birliğinin merkez ve tabip odalarındaki sorumlu organlarının görevlerine son verilmesine ve yerlerine yenilerinin seçilmesine, Sağlık Bakanlığının veya bulundukları yer Cumhuriyet başsavcılığının istemi üzerine’ şeklindeki Ek 2. maddesinin 2. fıkrası gereğince son verilmesine, aynı maddenin 3. fıkrasında düzenlenen usulle yerine yeni merkez konseyi başkanı seçilmesine karar verilmesi için nöbetçi asliye hukuk mahkemesi nezdinde talepte bulunulmuştur.”

Peki ne olmuştu da bunlar olmuştu? Federal Kürdistan Bölgesi’nde yürütülen askeri operasyonlarda kimyasal silah kullanıldığı iddiaları ile ilgili basının görüşünü sorması üzerine, Fincancı, iddiaların araştırılması gerektiğini söylemişti. Hipokrat yemini etmiş bir hekim başka ne demeliydi? Burada nasıl bir suç var? Ama bu, ne kendisini ve örgütü Türk Tabipleri Birliğini (TTB) günlerce hedef gösteren iktidar basınının, ne de Erdoğan ile Bahçeli’nin umurundaydı. Aslında tamamen dezenformasyon üzerine kurulmuş bir operasyon ile karşı karşıyayız.

Türkiye kritik bir seçime giderken, Fincancı’nın bir hüküm içermeyen açıklaması, iktidarın uzun süredir yönetimini ele geçirmek için çabaladığı TTB’ye ve hedef aldığı Şebnem Hoca’ya yönelik operasyonun manivelası yapıldı.

Şebnem Hoca’nın gözaltına alınmasının ardından iktidar basınının internet sitelerinde “Gözaltına alınan TTB Başkanı Şebnem Korur Fincancı'nın evinden kalaşnikof mermisi ve örgütsel el kitabı çıktı” başlıklarıyla sunulan haber ve görüntüler de, bu operasyonun bir parçası. “Örgütsel el kitabı” diye görüntüsü servis edilenlerden biri, Yazar Bejan Matur’un “Dağın Ardına Bakmak” adlı her yerde satılan kitabı.

Silah ve mermilerin de, asker olan babası ve dedesinden kalma ruhsatlı silahlar olduğu anlaşıldı.

Ama onları iktidar basınına verenler ve o haberleri yapanlar açısından bu gerçekler elbette mühim değil. Onlar için yöntem şöyle işliyor: “Biz yayınlayalım ve yayalım. Sonra yalanlanması mühim değil. Yalanlandığı bilgisi kaç kişiye ulaşabilir ki! Akıllarda o köpük kalır.”

Aslında farklı özgünlükleriyle birlikte “yayın politikasındaki değişiklik” gerekçe gösterilerek Cumhuriyet gazetesinin eski yönetici, yazar, çizer ve muhabirlerine yönelik olarak gerçekleştirilen operasyondaki yöntemi görüyoruz burada. O operasyon sonucunda meslektaşlarımız hapis yattılar ve Cumhuriyet Vakfının yönetiminin değiştirilmesinden sonra, bugün, Kürt basınından 11 gazetecinin gözaltına alınması haberine sayfalarında yer vermeyen bir Cumhuriyet gazeteci çıkarıldı ortaya.

Türkiye’de halk sağlığı mücadelesinin ve demokrasi mücadelesinin gözbebeği olan TTB ve hepimizin kıymetlisi Şebnem Hoca asla yalnız değildir.

Şebnem Hoca’yı ve meslektaşlarımızı serbest bırakın.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa