27 Ekim 2022 04:24

Burjuva madrabazlığı ve işçilerin iradesi!*

Bartın Amasra'da 41 işçinin hayatını kaybettiği maden ocağında çalışan bir maden işçisi

Fotoğraf: Ömer Ürer/AA

Paylaş

Havuz gazeteleri, fetvacı yazarları ve muhrip muhabirleriyle devlet sopasını elde tutmanın keyfini süren yönetici oligarkların halk kitlelerine yönelik politikasının öne çıkan başlıca iki özelliği, zorbalık ve aldatı olarak belirlenebilir. Seçim gerekçeli hazırlıklar dolayısıyla bu iki alanda bir tür seferberlik hali yaşanıyor. Amasra’daki cinayetin karartılarak geçiştirilmesine yönelik “milli muhafazakâr” iletişim seferberliği, Diyarbakır’a masallar, Demirtaş’ın “Kürt olmadığı” söylemiyle oy avcılığı kurnazlığı, asgari ücretin yüksek oranda artırılacağı söylemi, emekçilere yönelik operasyonel taktikler arasındadır. İletişim başkanlığınca koordineli yayıncılığın sürdürdüğü kampanyada, Amasra cinayeti “kader planı” söylemiyle geçiştirilmek istenirken, ulusal hak eşitliği talebiyle sürmekte olan mücadelenin kitlesel büyük karşıtlıklara bürünerek daha kapsamlı çatışmalara yol açmaması için “barışçıl demokratik yöntemleri” öneren Demirtaş gibi siyasetciler etkisizleştirilmek isteniyor. Politik madrabazlığa, yasal sınır tanımaz yoğun saldırılar eşlik ediyor.

Devlet çarkını sermaye yararına işletenler Sur’daki yıkımdan Ankara Gar katliamına saldırıları “terör”le ilişkilendirip, Soma’daki büyük katliamdan Amasra’dakine daha fazla kâr için baş vurulan nefes aldırmaz çalışma sisteminin yol açtığı ölüm ve sakatlıkları “dini inançlar” örtüsüne sarıp kaçınılmaz gösterirken, halkın bölünmüşlüğünde rol oynayan önyargı ve diğer etkenlerden yararlanıyorlar. Ulusal, dinsel, mezhepsel, cinsel, bölgesel ve sektörel farklılıkların egemen burjuvaziyle devlet iktidarını ellerinde tutan ayrıcalıklılar tarafından sömürülen ve ezilen toplum kesimlerinin birlikte hareket etmesini engellemek için istismarla devreye konması yeni bir durum değildir.

Devlet yönetimini elinde tutanlarla onların çamur havuzunda semirenlerin işci-emekçi kitleleri aleyhine izledikleri bu politikanın etkisi günümüzde daha da artmıştır. 41 işçinin can verdiği ve çok sayıda yaralının bulunduğu Amasra maden cinayeti örneğin işçi ve kamu emekçisi milyonlarca kişinin büyük protestolarıyla karşılanmamış; siyasal bilinçle hareket eden dar bir kesim dışında sendikalarda örgütlü veya örgütsüz işçi ve emekçilerin sendika bürokratlarının tutumunu aşan kitlesel büyük gösteri ve protestoları da gündeme gelmemiştir. Türk-İş gibi sendika konfederasyonlarının yöneticileri bu durumdan da güç alarak devlet iktidarı sopasını elinde tutanların yanında safa durdular.  

Bu durum, dünya ölçekli olumsuz etkenlerin yanısıra “emek ve demokrasi güçleri” olarak tanımlanan kesimlerin iç organizasyonlarındaki yetersizlik ve ciddi zayıflıklarla da bağlıdır. İster siyasi nedenli baskı, saldırı ve işkenceler olsun isterse dolaysız olarak kapitalist daha fazla kâr için emekçileri ölüme ve yaralanmaya iten pervasız “ekonomik uygulamalar” olsun, sonuçta birbirleriyle birleşen saldırılara karşı “hepsi bizim sorunumuzdur ve çözümü için birlikte hareket etmeliyiz” anlayışıyla sürdürülecek bir karşı mücadele, giderek istikrar gösterecek şekilde geliştirilemediği sürece, alınabilecek önlemler alınmayacak, saldırılar püskürtülemeyecektir.

Kapitalist sömürü koşullarında gerçekleşebilir önlemlerin alınması(güvenli çalışma koşuları ve işçi denetiminin sağlanması, ücret ve maaşların artırılması, tam ücret ödenerek haftada 35 saatlik çalışma süresinin uygulanması; havalandırma, ısıtma, aydınlatma, tehlike durumunda güvenli tahliye vb.gibi), kapitalistlerle burjuva devlet iktidarının tercihlerine bırakılamaz. İşçi ve emekçiler kendilerinin talepleri için daha etkin mücadelelere yönelmek zorundadırlar ve etkili bir mücadele için emekçilerin güç birliğinin sağlanması en önemli koşuldur.

Farklı sendikalarda örgütlenen ve büyük çoğunluğu burjuva işbirlikçisi sendika patronları tarafından yönlendirilen ya da sermaye partilerinin siyasal-ideolojik etkisi altında olan işçi ve kamu emekçileriyle milyonlarcası henüz sendikal örgütlenme içinde dahi yer almayan emekçilerin ortak talepler etrafında hareket etmelerine yardımcı olan bir siyasi tutum ve çalışma şarttır. Kürt sorunu gibi ulusal nitelikli ve “toplumsal cinsiyetcilik” kaynaklı sorunların çözümü için mücadelenin güçleriyle sınıfsal iktisadi-sosyal ve politik sorunların çözümü mücadelesi birbirinden soyutlanarak ya da birbirine “rakip ve alternatif” görülerek emperyalist gericilik ve tekelci burjuva diktatörlüğüne karşı başarılı politikaların pratiğe geçirilmesi sağlanamaz. Temel önemdeki bu sorunlarla bağlı bir diğeri ise ayrı ayrı siyasal parti veya fraskiyonlar halinde örgütlü bulunan ileri kesimlerin bağımsız siyasal çalışmalarını sürdürmekten vazgeçmeksizin burjuvazi ve emperpyalizm karşıtı cephede bir arada olmak için daha fazla çaba göstermelidir. Mücadele sürecinin denebilir ki tümü açısından geçerli olan bu politika, kendi başlarına herhangi parti ve örgütün kitleleri seferber etme gücünde olmaması nedeniyle de günümüzde gereklilik göstermektedir.

* Ankara Gar katliamı ve Amasra Bartın iş cinayeti başta olmak üzere bütün Ekim‘lerde yitirdiğimiz tüm emekçi ve devrimcilerin anısına saygıyla.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa