30 Ekim 2022

Seçmen 101’e dayanarak

Bir kader anına doğru yuvarlanırken, altılı masanın da üçüncü yol olan Emek ve Özgürlük İttifakının da her birinde ömrünü siyasete adamış insanların yanı sıra bir sürü işinde uzman danışmanın, iletişimcinin olduğuna eminim.

Ancak neticenin benim de dahil olduğum milyonların hayalindeki gibi olmayabileceğine dair derin endişelere de sahibim. O sebeple fikir hürriyetine de dayanarak iki kelam da ben etmek isterim.

Daha önce de yazmıştım ama hatırlatmayı görev bilirim. İşin kitaplarının seçmen profillerine nasıl yaklaştığına bir bakalım.

1- Faydacı Seçmen Tipi
İlkeli ve ilkesiz faydacılar. İlkesiz faydacılar için bireysel menfaatleri karşısında parti ideolojilerinin bir anlamı yoktur. Kaygandırlar.

İlkeli faydacı ise rasyoneldir, kişisel menfaat gözetirken parti ve adayın görüşüne önem verir. Sağdan sola, soldan sağa kaymaz. Taraf olduğu görüş içindeki partiler arasında menfaatine göre seçim yapacaktır.

2- İdealist Seçmen Tipi
Ülke yararı, benimsediği inanç ve görüş doğrultusunda bir yönetim vs. gibi manevi unsurları ön planda tutarlar.

Fanatik ve ılımlı olarak ikiye ayrılırlar. Fanatik idealistlerin kararını ve bağlılığını değiştirmek güçtür, ılımlı idealist ise kazanma ihtimaline göre rasyonel karar alır.

3- Gelenekçi Seçmenler
Gelenekçi seçmenler ise aile ve yakın çevreden etkilenip uzun yıllar aynı parti ve adaya bağlılık gösterenleri kapsıyor ve yine içinde fanatik/ılımlı olarak ikiye ayrılıyor. Ilımlı gelenekçi de rasyonel karar için tercihinde değişiklik yapabiliyor.

Seçmenin seçim süreci 101 sayılabilecek bu bilgilerle bile şu sonuca varabiliriz:

Sadece ülkedeki ekonomik vaziyetin her hanede hissedilirliği dahi sürece dair tanımlamayı ve çözümü göstermeyi aslında muhalefet için kolaylaştırıyor. 20 yıllık iktidarın, yeni döneme dair kendi klişelerini aşan vaatlerde ve ılımlı söylemde bulunamayışı, ortaya yeni isimler atamayışı da bir fırsat.

Seçmen tiplerine baktığımızda ise fanatik gelenekçiler hariç etkilenmesi imkansız kitle kalmıyor zira ‘altılı masa’ aslında ideolojik fanatiğe dahi seçenek sunuyor.

Peki burada altılı masa ve özellikle ana muhalefet nasıl bir çizgi izliyor? Siyasal İletişimi; seçmen profilini geçmiş seçimlerden ezberde kalan bir genelleme ile ele alıp müşterisine mal beğendirmeye çalışırcasına seçmenin talep edeceğini öngördüğü isteklere göre şekillendiriyor. Bu isteklerde de zaten gelmeyecek fanatik gelenekçi tercihleri merkezde.

Neyi nasıl yapacağını ifade etmekten ziyade neyi nasıl değiştirmeyeceğinin altını çizer durumuna düşüyor. Bazı ezberler var; toplum muhafazakar, toplumun milli değerler hassasiyeti yüksek, toplum militarizme önem verir, inanç kırmızı çizgisidir...

Oysa toplumda en derin duygu: Güvensizlik. Gençlerde asıl konu; geleceksizlik.

Bir boşlukta salınır gibi seçimi bekleyen bir toplum var, aynı salınıma tüm muhalefet partileri de giriyor: “Hele bir seçime selametle, bildiğimiz yoldan, bilindik isimlerle gidelim.”

Sanki otoriter bir rejimin iktidarını korumak için neler yapabileceği konusunda yeterince ezberimiz bozulmamış gibi ezber içinde bekleniyor.

Oysa seçmenin de ezberi bozuldu belki çoktan.

Hayatımız tamamen değişti. Süreç son 5-6 yılda maddi, manevi, fiziki toplumun büyük çoğunluğu için katlanılır olmaktan çıktı. Şuracıkta İran, kadınlar öncülüğünde, molla rejimini 40 yıl sonra ölümüne devirmeye çalışıyor. Suriye krizini atlatamamışken burnumuzun dibinde Rusya-Ukrayna savaşı yaşanıyor. İki taraf kültürel olarak çok uzak, iki taraftan da ciddi bir mülteci akınının ortasında ve politikasızız.

Bu iktidar güreşçiden banka yöneticisi, futbolcu vekilden Meclis idare amiri, gülümsemeyi bilmeyenden iletişimci, esnaftan maliye bakanı çıkarmış, bu ekiple uzaya gideceğine ve bu iktidar olmazsa ülkenin çökeceğine inandırmak kolay da karşısına gerçekten halkçı ve devrimci bir plan ve kadro koyunca mı halk ikna olmayacak?

Elimizde aynı iktidarın 20 yıllık tedrisatı dışında hayata dair bildiğimiz hiçbir şey aynı kalmamışken bir memleket ancak bu kadar tüm ezberleri bozmaya yakın olabilirdi oysa.

Bir yeniden kuruluş, bir büyük kurtuluş imkanı varken aslını yaşatma ihtimali yüksek taklitlere gerek var mı?

Siyaseti tamamen değiştirmek mümkün. En gencinin 30 senedir göz önünde olduğu aynı ekiplerin rozet değişikliği kimseye bir “değişim” izlenimi veremez.

20 senedir iktidarın her adımında partisinin rozetini takmaya devam eden, şimdi rozet çıkardıysa bu gemi batıyor demek olabilir ama yerine muhalefetten taktığı bir rozet, takım elbisesi lacivert gerisi aynı anlamına geliyor.

Hesaplaşmadan helalleşmenin tezahürü bir nevi.

Etkin ve erken pişmanlık kişileri kurtarıyor ancak halkı yine yakacak algısı veriyor.

Dün düzeneğini onlardan yana olanlarla kuran bugün de bunlardan yana olanlarla kurar. Liyakat böyle mi gelecek?

Profesyonel siyaset için tecrübe adı verdiği deneyimi köhneleşmiş, siyasette soyadı nesillerdir ezberlenmiş, aileden partici, sülaleden siyasetçi, mal varlığı göz alıcı, akarı dudak uçuklatan mı olmak lazım?

Başka iş bilmediği için siyasette kalanlarla ve işine siyasetle ön açanlarla mı devam edeceğiz?

Bunca yıldır imkanı, bilgisi, birikimi olduğu halde mala mülke kapılmamış, ömrünü mesleğine, hak savunusuna adamışlar, daha önce siyaset yapmamış ama hayalleri ve enerjisi olan, büyük düşünebilen gencecik insanlar ve söylemlerini hiç muktedirden yana evriltmemiş, toplumsal cinsiyet rolleri gibi bin yıllık ezberi yıkmaya cesaret eden ve nice içi boş kavramı da yıkabilecek güçte kadınlar, bu mezbelede çiçek gibi açan işçi direnişlerinin sarı sendikalara bulaşmamış işçi önderleri dururken o rozetler neden aynı insanlar yakasında törenlerle sirkülasyonda?

Ahlakımız çürümüş, etik değerler üzerinde tepinilmiş, kırmızı denilen çizgiler böğrümüze saplanmış, ne liyakat ne adalet var, toplumsal ve siyasi keskin bir dönüşümü hedeflemeyenle zaten başarma şansımız yok.

Siyasim iletişim konusunda üçüncü ittifak da kendi ezberini aşamadığı için toplum nezdindeki “Sol mu kaldı, kaç kişiler hepi topu, birleşemezler vs.” algısını yıkamıyor ki kendini anlatabilsin.

Seçmene göre iletişim yapmaktan kaçınmakla ana muhalefete denk güçlü bir iletişimi yapmak arasında fark var. Her parti kendi çalışmasına odaklanır, düzenli birliktelik izlenimi vermez, genel başkanlar, sözcüler sıklıkla bir arada halkın karşısına çıkmazsa, birliktelik geçmişteki gibi bilindik eylemlerde ayrı pankartlarla aynı alanda olmakla sınırlı kalırsa bu da altılı masa iletişiminin bir taklidine dönüp onun aslını yaşatacaktır.

Sosyalistler sahada işçi, emekçi ziyaretlerinde halkın içinde yer alırlar. Ancak bu sefer güçlü ve hayati bir seçim maratonu var. Güç bBirliğine ihtiyaç var. Diplomaside nasıl ki misafiri oturttuğunuz koltuğun yüksekliği ve konforu bile anlam ifade ediyorsa, seçim turlarında dışı giydirilmiş bir seçim otobüsü üzerinden, flamalarla çevrilmiş bir alanda mikrofonla hitabın da bir anlamı var: Gücü olmak, diğerlerine denk ve gerçek bir seçenek olmak.

O herkesin görebileceği yükseklikten, ortaklaşmış saha çalışması ile alana toplanmış binlerce kişiye, tüm bileşenlerin genel başkanları, eş başkanları bir arada ve her bir cümlesi manşete çıkacak değerde, kısa, keskin konuşmalarla ulaşmak önemli.  İktidarın yıkamadığı kültürel hegemonya diye ifade edilen alana ait, toplumun değer verdiği isimler de artık cesaret kuşanıp orada yerlerini almalı.

Sol neyi yaptırmayacağını anlattığı kadar kendilerinin iktidar olması durumunda neyin değişebileceğini de ifade etmek zorunda. Bu tek seçimlik bir atış gibi görülmemeli. İktidarı hedeflemeyen bir siyasetin seçmen nezdinde kalıcı iz bırakması mümkün değil.

Bir hareketin estirdiği rüzgarın yüzde onu kadar sahada karşılık bulacağını hesaplarsak çıkarılması gereken fırtınayı planlamak daha doğru olur. Büyük hedefler, güçlü kadrolar, iddialı söylemler gerek. Babacan’ın bakanlığı kesinmiş gibi, Davutoğlu’na uygun kabine koltuğu konuşulan bir ortamda, iyi, dürüst, kirlenmemiş akademisyenleri, öğretmenleri, iklim-kadın hareketi ve LGBTİ+ aktivistlerini, işçileri, emekçileri ve hatta küçük burjuva aydınları kapsayan solun tüm toplumda konuşturacak isim çıkaramaması şaşılası.

Siyaset iletişimini pazarlama iletişimi ile karıştırmayalım. Ancak hatırlarsınız 5-10 sene önce annelerin Facebook kullanamayışı ile mizah yapan reklam filmleri vardı. O anneler “influencer”a dönüştü. Çıkar telefonu dayılarının karşısında şantiyede tiktok ve reels için prodüksiyonlu film çeken işçiler, yabancı parçalarda dans eden köylüler, üçü beşi bir arada canlı yayın açan teyzeler var artık.

Toplum dönüşür, dönüşüyor. Bilgiye erişimi başarır, merak ettiğini öğrenmeye çaba gösterir, reflekslerini açabilir, esneyebilir. Bunu aydınlığa doğru çevirmek imkansız değil.

Büyük düşünmekten, büyük oynamaktan korkmamak gerek.

Unutmayalım ki korku iktidarın 20 yıllık kozudur.

Fazla tevazunun sonu da vasatın tasallutudur.

EVRENSEL'İNMANŞETİ

Vergide sahte sefer

Vergide sahte sefer

Maliye Bakanı Şimşek’in servet sahiplerinin vergi ödememesine tepkiler üzerine ilan ettiği “vergi denetimi seferberliği”nden koca bir hiç çıktı. Müfettiş yetersizliği nedeniyle şirketlerin sadece yüzde 2’si denetlendi. Sınırlı denetimde bile kaçırıldığı tespit edilen vergi tüm şirketlerin ödediği kurumlar vergisinin yarısına erişti. Vergi yükü her zaman olduğu gibi bordro mahkumu emekçinin sırtında kaldı.

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
Suriye’de Aleviler hem katledildiler hem de “Esed artığı”, “mezhepçi fitne”, “provokatör” gibi suçlamalara maruz kaldılar.

Evrensel'i Takip Et