Emirgan Sanat Evi
![](https://www.evrensel.net/images/840/upload/dosya/221289.jpg)
Fotoğraf: Özcan Yaman/Evrensel
1980 sonrası “Ne yapmalıyız?” diye düşündüğümüz bir zamanda Emirgan’da bir sanat evi projesi geliştirmiştik. Akademide (Mimar Sinan Üniversitesi) okuyordum. Endüstri Fotoğrafçısı Gülnur Sözmen’e ait Planar Grafik’te çalışıyordum. Dönemin demokratik örgütlerinin müzik denince ilk akla gelen isimlerinden olan Ünol Büyükgönenç’in organizatörü Ceyhun Ülker’le ne yapabiliriz diye konuşup duruyorduk. Zannediyorum 1983 veya ’84 yıllarıydı. Bir pizzacı, Emirgan’daki dükkanını kapattığını uygun fiyata kiraya vereceğini söyledi. Bizde para yok ama başladık hayal kurmaya. Ceyhun adamı ortak olmaya ikna etti. Tüm güzel sanatları kapsayacak bir sanatevi açacağız. Müthiş heyecan.
Pizzacının sahibi ile Ceyhun ortak ben fotoğraf ve grafik işlerinden sorumlu, Ceyhun organizasyon ve işletmeden sorumlu ve Ünol Büyükgönenç müzikten sorumlu olarak görev bölüşümü yaptık. (Bir de Ercüment isimli bir arkadaş daha vardı sanırım, tam hatırlayamadım). Hemen logo çalışmalarına başladım. Ünol klasik müzikten protest müziğe repertuvar hazırlıyordu. Bitmek bilmeyen toplantılar, heyecanlar özellikle müzik üzerine. Ünol çok ilkeli ve müzik üzerine engin bilgisiyle bizleri eğitiyordu. Cem Karaca’nın orkestrasında yer almış, 1979 yılında üç dalda Altın Mikrofon’da birinci olmuş, Nâzım şiirlerini en iyi yorumlayan şarkıcı olarak biliniyordu. 12 Eylül’ün yasaklı yıllarında bir sanatevi açmak nefes almak gibi olacaktı. Menajerliğini ise Ceyhun yapıyordu. Bir iki ay içinde hazırlıklar bitti. Sergi yerleri, müzik için köşe ses sistemleri ve kulaktan kulağa reklam başlamıştı. Ekonomi ise pizzacı ortakla çözülüyordu. Adam ne bilsin sanattan para kazanılamayacağını.
Açılış için davetiyeler hazırlandı. (Davetiyeden bir örnek arşivimdeydi ama bulamadım) Akademiden ressam arkadaşlar ve heykeltraşlardan sergi için çalışmalar toplandı. Ünol da konser verdi. Çok coşkulu bir açılış oldu. Sergiye katılanlardan biri de resimleriyle Arif Aşçı’ydı. Evet şimdilerde herkesin fotoğraf sanatçısı olarak tanıdığı Arif Aşçı.
Ünol peş peşe Nâzım’dan şarkılar söyledi. ‘Aynı Daldaydık’ ve ‘Arabacı Salih’ şarkılarını hâlâ hatırlarım.
Günler haftaları, haftalar ayları kovaladı. İki ve üçüncü ayda pizzacı ortak ‘Para kazanamıyoruz ya devralın ya da bırakın gidin’ deyince tası tarağı toplayıp kapattık. Böylece çok kısa ama benim hafıza ve yaşamımda önemli bir tarih yaşanmış oldu.
Aradan yıllar geçiyordu. Ben şehir tiyatrolarında çalışıyorum. Ünol açık havada konserler veriyor, SHP’nin ve sendikaların gecelerine çıkıyordu. Ne zaman görüşsek ‘Albüm çıkıyor’ derdi. Ceyhun ise menajerliğin yanında dekorasyon işleriyle ve edebiyatla uğraşıyordu. 1989 yılıydı telefon açtı ‘Kaset çıktı’ dedi. Sesi donuktu ‘İstediğim gibi olmadı’ falan diyordu. Hemen Yeniköy’deki evine gittim. İmzaladığı kaseti verdi. Benim çektiğim fotoğrafı kullanmıştı. Çok güzel görünüyordu. Müziği açtı müthişti. Japon Balıkçısı’nı hiç böyle dinlememiştim. Neyini beğenmedin diye sorunca ’İşte şurada ses dönecekti, dalgalar bir kulaktan girip çıkacaktı olmadı işte ama kulaklıkla dinlersen biraz oluyor’ falan diyordu. Neredeyse 5 yıldır çıktı çıkıyor derken nihayet çıkmıştı. Ama mükemmeliyetçiliği yüzünden tek kasetle kaldı ne yazık ki. Gazete Duvar’dan Murat Meriç yazmıştı albümü merak edenlerin okumasını öneririm.
Şöyle diyor Murat; “Ankara’yı hatırlatan albüm: Güzel Günler Göreceğiz. Güzel Günler Göreceğiz, Büyükgönenç’in eski kayıtlarından oluşan bir albüm aslında. 12 Eylül 1980’de yapılan darbe, onun dinleyiciyle buluşmasını geciktiriyor. Dokuz yıl sonra yayımlandığında, etkisinden ve güncelliğinden hiçbir şey kaybetmemiş şarkılarla karşılaşıyor dinleyici -ki bugün dinlediğimizde de aynı etkiyi hissetmek mümkün: Bir yanıyla eski ama sanki dün yapılmış gibi. Zamansız bir albüm…”
Baktım zaman geçiyor. Bir takım anılar bende kalmasın istedim.
Evrensel'i Takip Et