04 Kasım 2022 04:51

Bir dil yok edilebilir mi?

Mahir Ünal konuşurken parmak sallıyor

Mahir Ünal | Fotoğraf: DHA

Paylaş

Hatırlanacağı gibi son zamanlardaki “affedilenler” arasına Mahir Ünal’da katılmıştı. Onun affedilmesine ise söylediği şu sözlere verilen yaygın ve şiddetli tepki neden oldu. Ünal şöyle demişti: “Cumhuriyet; bizim lügatimizi, alfabemizi, dilimizi hasılı bütün düşünme setlerimizi yok etmiştir.” Cumhuriyetin ilanı tartışmasız saltanat ve hilafet yönetimlerine göre tarihsel bir ilerlemeydi ve tepkilerde bu merkezde toplandı. Ama biz burada şu dil meselesi üzerinde biraz durmak istiyoruz.

Dil bir üst yapı kurumu değildir. Yani o siyasal, hukuksal, sanatsal, felsefi, dini görüşler ve bunlara karşılık düşen siyasal, hukuksal vb. bir kurum değildir. O bir toplumun bütün tarihsel süreç boyunca, belki binlerce yılda o topluluğun ilerlemesi ile oluşmuştur. Bu nedenle de dil o toplumu oluşturan bütün sınıfların ortak ürünüdür ve hepsine hizmet eder. Bu gerçekten dolayı da dil, bir devrimle, reformla tasfiye edilemeyeceği gibi, ortadan da kaldırılamaz. Kuşkusuz dil çağlar boyunca gelişir, güçlenir, yeni kelimelere, kavramlara anlatım olanaklarına kavuşur. Açıkçası ekonomik alt ve üstyapının veya sadece üstyapının değişmesi ortak dili ortadan kaldırmaz, ama zenginleşmesini sağlar.

Osmanlıca böyle bir dil değildir. Ağırlıklı olarak Arapça kelimelere Farsça ve Türkçe kelimelerin katılmasıyla oluşturulmuş, Arapça alfabe ile yazılan yapay bir dildir. Saray, saraya bağlı üst sınıfların resmi yazışmalarında ve sınırlı bir şair ve yazar tarafından kullanılırdı. Osmanlı İmparatorluğu içindeki her ulus, toplum vb. kendi dilini kullanırdı. Türkler Türkçe, Kürtler Kürtçe, Ermeniler Ermenice, Araplar Arapça, Arnavutlar Arnavutça vb. Türk halkı da Osmanlıcayı anlamaz ve konuşmazdı. O dönemde kullanılan Türkçe de Arap alfabesi ile yazılan bir dildi. Bu durum Osmanlıca ile Türkçe arasındaki farklılığın çoğu durumda karıştırılmasına neden olmuştur.

Yani Türk halkı ve onun bağrından çıkan ozanlar vb. Arap alfabesiyle Türkçe yazıyor, Türkçe konuşuyordu. Bu nedenle Yunus’tan Karacaoğlan’a, Pir Sultan’dan, Dadaloğlu’na, velhasıl 13. yüzyıldan 20. yüzyıla kadar tüm ozanlar, aşıklar Türk halkı tarafından aşık Veysel, Nâzım Hikmet bugün nasıl anlaşılıyorsa, öyle anlaşılabiliyor. Değişiklik Türkçenin alfabesindedir. Ama divan edebiyatı adı verilen edebiyatta Osmanlıca yazan Nedim, Fuzuli vb. gibi şairleri anlamak için kesinlikle bir Arapça tercüman bulmak gerekir. Bütün bu nedenlerden dolayı "Cumhuriyet dilimizi yok etmiştir” çıkışları sadece cumhuriyet karşıtlığını değil, Türkçe karşıtlığını da içinde barındırmaktadır. 

Diller rejim değişiklikleri ile, kararname ve kanunlarla yok edilemezler ama o dili kullanan ulus ekonomik, politik gücüyle başka diller üzerinde baskı kurabilir, onların özgürce  gelişimini engelleyebilir. Bu da dilin kendi marifeti değil, o dili kullanan ulusun suç hanesine yazılması gereken bir durumdur. Örneğin ana dili Kürtçe olan çocukların Türkçe eğitime mahkum edilmesi, Kürtçe kullanan halkın hayatın her alanında -politik, kamusal vb.- bu dili kullanamaması Kürtçenin özgürce gelişmesinin önündeki en büyük engeldir ve ulusal baskının en zalim biçimlerinden biridir. Ama buna rağmen bu dili konuşan halk var oldukça Kürtçe yok edilemez, ortadan kaldırılamaz.

Bu örnekler çoğaltılabilir. Ama bu kısa yazıda çok önemli bir başka bir yöne de işaret etmek gerekiyor. AKP ve dini politik amaçlar için kullanan kesimler için tek sorun vurgulanmaya çalışıldığı gibi dil değildir. Onlar kapitalizmi en vahşi biçimiyle uygulayarak kurdukları soygun düzenini yaşatmanın en garantili yolunun halkı karanlığa ve cehalete mahkum etmekten, örgütsüz bırakmaktan geçtiğini çok iyi bilmektedirler. Bu nedenle Diyanet İşlerini harekete geçiriyorlar, küçücük çocukların boş inançlarla zehirlenmesini, dini eğitimin yaygınlaştırılmasını, günümüz softalarının buralarda yetiştirilmesini hedefliyorlar. 

Ama bu saldırı boşa çıkarılacaktır. Türk’üyle ve Kürt’üyle Türkiye işçi sınıfı ve emekçi halkı, tüm baskı, terör ve dezenformasyona rağmen kendisini açlığa, sefalete, işsizliğe mahkum eden bu iktidarın ne yapmak istediğini her geçen gün daha fazla anlamakta, tepkisini ve mücadelesini geliştirmeye çalışmaktadır. Halkın egemen olduğu bir demokrasi mücadelesi mutlaka kazanılacak, özgürlük ve eşitlik içinde yeni bir yaşam kuracak halklar anlaşabilecekleri bir dili de mutlaka bulacaklardır.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa