11 Kasım 2022 04:25

Omurgayı nasıl çakmalı?

Bakırköy Belediyesi işçilerinin belediye binasına grev kararını astıkları eylemden bir fotoğraf.

Fotoğraf: Murat Uysal/Evrensel

Paylaş

Ülkenin politik gündemine konu olan sorunlar baş döndürücü bir hızla birbirini izliyor. Bunları takip etmek, nereye doğru ilerlediklerini görmek epeyce bir dikkat gerektiriyor. Başörtüsü, referandum, zehirli gaz iddiaları, meslek birliklerine saldırılar ve tutuklamalar, yerli oto üzerine tartışmalar, Yunanistan’la şovenizmin kışkırtılması amacıyla sürdürülen dalaşmalar, uyuşturucu sorunları, narko baronlar, mafya hesaplaşmaları, muhalefet liderinin dış gezileri ve bunun yankıları, Alevilerin hakları ve talepleri, seçim üzerine spekülasyonlar, kadınlara yönelik şiddet ve cinayetler, bütün bu sorunlardan sadece bazıları. Ama bütün bunların temelinde bulunan ve değişmeyen sorun ise ekmek ve özgürlük sorunu. Bu sorun işçi ve emekçilerin kısmi direniş ve eylemleri ile bütün bunların arasından kendine yer açmaya çalışıyor.

Bu tabloya bakınca sanki birbiriyle ilgisi yokmuş gibi görünen onlarca politik olay ve olgu rasgele ortalığa saçılmış gibi görünüyor. Kuşkusuz yukarıda sayılan sorunlar değişebilir, bunların yerini yenileri alabilir. Sanki ucu bucağı olmayan bir politika denizinde yüzüyoruz. Bu karmaşa içinde doğru yönü nasıl bulmalı? Bu sorun çeşitliliği içinde her birini biraz irdelemeye girişince, görünenin ardındaki gerçeğe ulaşmak için çaba gösterince, şaşırtıcı bir biçimde bunların gidip aynı yere bağlandığını, oradan kaynaklandığını, hepsinin içinde geliştiği ve bağlandığı bir ana gövdenin var olduğu görülebiliyor. Bu kaynak ve gövde bugünkü düzendir. Yani emek sermaye çelişkisi üzerine kurulmuş, sermayenin egemenliğini ve yönetimini garanti altına almış olan devlet düzeni. Bu devletin yürütme komitesi sayılabilecek hükümetler değişebiliyor ama mekanizma temel görevini, yani işçi ve emekçi halkı bastırma ve yönetme işlevini yerine getiriyor.

Bu nedenle, bugün ülkede sorunların bu kadar çoğalması ve çeşitlenmesi doğrudan bu düzen üzerinde yükselen tek adam iktidarının uyguladığı politikalarla hiç tartışmasız bağlantılıdır. Ama uygulanan bu politikaların ulaştığı sonuç, genel bir yozlaşma ve çürüme, bu yozlaşma ve çürümenin yaygınlaşması, üstünün örtülemez hale gelmesi, kokuşmadan kaynaklanan pis kokuların her yönden sızmaya başlaması, adeta bir lağımın patlaması gibi ortalığa saçılmasıdır. Durum genel bir hal aldığı içindir ki, iktidarın sağa sola hamle yaparak sızıntıları, kokuları önleme, yırtıkları yamama çabası sonuç vermemektedir. Böyle olunca iktidar iki yönde hamle yapmaktadır. Bunlardan birincisi baskı ve terörü şiddetlendirme, ikincisi ise çeşitli kesimlere yönelik vaatleri artırma politikasıdır. 

Ama iktidar bu iki hamlesini sürdürürken hiç ara vermediği, ikiyüzlülüğe ve gericiliğe dayanan demagojik propagandasının dozajını da artırmaktadır. Bu gerici propagandanın ana ekseni “milli ve dini” konulardır. Yunanistan’la savaş çıktı, çıkacak, sahte bir antiemperyalizm ve ABD karşıtlığı, eşitlik ve demokrasi içerisinde çözülmesi gereken Kürt sorununun teröre ve ülkenin bölünmesine indirgenmesi gibi sorunlar bu propagandanın “milli” yanını oluştururken, başörtüsü, mezhepleri “çözüm” adına birbirine karşı kışkırtma hamlesi, tarikat ve cemaatlere alan açılması, Diyanet İşlerinin neredeyse her meselede devreye sokulması vb. dini yanını oluşturmaktadır. Bunlara ekonomik olarak ezdikleri, açlığa ve sefalete sürükledikleri aile gerçeğine karşın, utanmazca ortaya attıkları “Ailenin ve çocukların korunması” gibi sorunlar da eklenmektedir.

Bu hamle ve propagandaların etkisiz olduğu söylenemez. Halkın küçümsenmeyecek kesimi bu hamle ve propagandalardan etkilenmektedir. “Altılı masanın” halka bir “çözüm” sunmak-bunu zaten yapamazlar- bir yana, seçimi bekleme ve sabır politikaları kitleler arasında çözümsüzlüğü ve kararsızlığı, aynı zamanda güvensizliği de yaygınlaştırmaktadır. Muhalefetin alternatifi ne sorusu bugün ciddi olarak tartışılan bir sorundur. Şimdiden borçlanma seferlerine çıkmak güvensizliği ve kararsızlığı daha da artırmaktadır. Ama gerçek şu ki onların özellikle ekonomide farklı bir çözümü bulunmamaktadır.

Bu durum Emek ve Özgürlük İttifakı gibi köklü politikalar ve dönüşümler önererek yola çıkan ittifakın sorumluluğunu kat kat artırmaktadır. Gerici, faşist propagandayı püskürtme, ekonomik saldırılara karşı mücadeleyi örgütleme, halka güven ve umut aşılayan adımlar atma, halk hareketine işçi ve emekçilerden oluşan dirençli ve mücadeleci bir omurga kazandırma görevi her zamankinden daha acil bir sorun olarak orta yerde durmaktadır. Bu omurga sağlam çakılırsa birbiri ile bağlantısı yokmuş gibi görünen bütün bu sorunlardan etkilenen kesimler çözümü gelip işçi ve emekçi hareketinin etrafında birleşmekte bulacak, emekçi halk köklü hesaplaşmalar için ileriye doğru büyük bir adım atacaktır.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa