Metin ve Namık

Metin İlgün (Fotoğraf: Özcan Yaman) ve Namık Tarancı-Derman Tarancı (Fotoğraf: Evrensel)
Dersim ve Diyarbakır; Zazaların ve Kürtlerin siyasal kimlikli mücadelesi söz konusu olduğunda akla ilk gelen iki kent-ya da bölge mi demeli-olagelmiştir. Kürt ulusal mücadelesinin tarihsel seyrine bakıldığında da, etnik ve mezhebi farklılıklarına rağmen Dersim ’38 kırımı (halk dilinde tertele: Yıkım ve yok ediş) günümüze dek yaşanan büyük katliam ve sürgünler içinde, ilk sırada yer almıştır. Diyarbakır ise, sadece eski çağlara uzanan yerleşim alanı olmasıyla değil Kürt siyasal-kültürel birikiminden söz edildiğinde ön sıralarda yer alan bölge kentidir. Antep’in kapitalist gelişme bakımından ön aldığı bölgede, Diyarbakır siyasal “merkez” konumuyla dikkat çekmiştir.
Metin ve Namık, Dersimli ve Diyarbakırlı iki Marksist devrimcidir. Onların ve bu iki bölge-kent dahil bölgenin çeşitli diğer merkezlerinden pek çok sayıdaki gencin sömürülen ve ezilenlerin kurtuluşu için sürdürülen mücadeleye katılımları, bu tarihsel-sosyal ve politik (kuşkusuz askeri) “geçmiş” ve “günün” gelişmelerinden bağışık olmamıştır. Namık 1955, Metin 1961 doğumludur. İçinde bulunulan koşulların ve toplumsal ilişkilerin kişilerin yaşamı üzerinde kaçınılmaz şekilde etkili olduğu, bu koşullar ve ilişkilerin bireylerin yönelişlerini belirlediği- istisnalar genel olanı geçersizleştirmez-, bu iki devrimcinin henüz ilk gençlik yıllarından başlayarak zulme ve sömürüye karşı isyankâr duygularla arayışa geçme pratiğiyle de kanıtlıdır.
“Geçmiş”te -ki o asla geçmişte kalmamıştır- toplu katliamlar, sürgünler, baskı ve yasaklar vardır. ‘Anılar’ somut gerçeklik görünümüyle güncele taşınmaya devam edilmektedir. Ve üstelik 12 Mart generallerinin estirdiği terörist saldırılar bu dönem çocukları ve ilk gençlik çağındaki gençlerin “kabuslu rüyalar”la uyanmalarının etkenleri arasındadır. Devlet iktidarınca hep “çıban başı”, hep “ezilmesi gereken eşkıya yatağı” sayılmış ve üstüne birçok kez ordular gönderilmiş Dersim’in ve Kürt mücadelesinin siyasal-kültürel merkezlerinden biri olan Diyarbakır’ın sosyal-kültürel ve siyasal ‘ortamı’nda büyümeye başlayanların hem yasak ve zorun hem de buna karşı isyancı tutumun etkisinde kalması kaçınılmazdı.
Namık ve Metin,12 Mart generallerinin terörist saldırılarla işçi-emekçi mücadelesinin ve siyasal bilince ulaşan kesimlerin devrimci örgütlenmesinin kana bulanmaya giriştikleri bu dönemde devrimci fikirlerle daha dolaysız şekilde yüz yüze geldiler. Bu dönem aynı zamanda, ’68 hareketi ve Denizler Zamanı da denebilecek bir dönemin yarattığı etkinin yayıldığı dönemdi. İdamlara, kurşuna dizmelere ve işkencede katletmelere rağmen söndürülemeyen mücadele istek ve eğilimi önceki dönemlerinde devlet iktidarıyla sorunlu olmuş bölgeler de içinde olmak üzere çeşitli kentlerde önce ‘illegal’ ve fakat giderek kitleselleşip yayıldıkça yasal alanlara da çıkan örgütler halinde somut güce dönüşmekteydi. Devrimci düşüncelerin etkisine giren gençler açısından bu örgütler içinde en fazla etkili olan ve ilgilerini çekenleri Deniz-Mahir ve İbrahim’in görüşlerini sahiplendiklerini söyleyenler idi. Nihayetinde çevrelerinde gördükleri ve yaşça kendilerinden büyük “abileri” ve tanıdıklarının çoğu da bu örgütlerin görüşleri etrafında birleşmişler ya da birleşmekteydiler.
Namık ve Metin’in THKO-Halkın Kurtuluşu örgütü ve gazetesinin görüşlerini savunanlarla birlikte hareket etmesi bu koşullarda başladı. Namık, gençlik yıllarından başlayan siyasal arayışının yanıtını Denizlerin darağaçlarından haykırdıkları manifestoda bulmuştu. Kürt-Türk işçi ve emekçilerinin burjuvazi ve emperyalizme karşı mücadele birliği için çalışmayı şiar edinen THKO’lularla ilişki kurarak Yurtsever Devrimci Gençlik Federasyonu’na (YDGF) bağlı Diyarbakır derneğinin kuruluşunda ve yönetiminde yer aldı. Namık ile tanışan, onunla şu ya da bu kadar süreyle birlikte çalışan devrimcilerin ortak görüşü, onun güçlüklerden yılmayan kararlı ve inançlı bir devrimci olduğu; her zaman işin daha fazlasını yapmaya ve birikimi örgütlemeye çalıştığı yönündedir. Namık sadece kendi örgütünde birlikte çalıştığı arkadaşlarına değil, burjuvazi ve devletine karşı mücadelede yer alan tüm devrimcilere karşı yapıcı-geliştirici bir yaklaşım gösterir.
Metin ve Namık, birbirlerini tanımadıkları yıllarda önce aynı örgütün taraftarı, sonra militanı oldular. Onların devrimci olarak gelişimi, ülkenin en önemli-ve dost-düşman güçler tarafından ciddiye alınır etkiye sahip devrimci bir örgütün evrimiyle de bağlıydı. 12 Mart karanlığı ve yarattığı yıkıcı etki, mücadelenin yeniden yükselişini engelleyememiş, yeniden yükseliş süreç içinde on binlerin farklı devrimci örgütler etrafında birleşmesi ve birikmesini birlikte getirmişti. Namık ve Metin, aralarındaki yaş farkına rağmen bu yükseliş döneminin genç devrimci kuşağına mensuptular. Binlerce başkaları gibi karşı devrimci zorbalık ve kuşatma ile de tanıştılar, işkence tezgahlarından geçtiler ve diktatörlüğün zindanlarında kaldılar.
Dışarı çıkar çıkmaz aktif mücadelede yer alma konusunda hiçbir tereddüt göstermedikleri biliniyor. Metin, Gerçek Dergisinin işçi-sendika servisinde; Namık ise, devlet baskısının en yoğun yaşandığı, kontrgerilla cinayetlerinin birbirini izlediği, bölge valilerinden birinin “Hizbullah’tan yararlanma” politikası izlediklerini açıkça dile getirdiği bir dönemde derginin Diyarbakır şubesinde sorumluluk üstlenmiştir.
Ancak burjuvazinin çıkarlarını koruma güçlerinin onları sürekli şekilde baskı altında tutma ve yıldırma politikası izlediği de bir gerçektir. Bu politikanın ürünü olarak Hizbullah çeteleri Namık Tarancı’yı 20 Kasım 1992’de, sabahın ilk saatlerinde kafasına kurşun sıkarak katlettiler.
Metin ise, önce Gerçek Dergisinde, sonra Evrensel Gazetesinde işçi sendika servisinde görev üstlenmiş, ardından da Emek Partisinin İstanbul’da işçi sınıfı ve kent yoksulları içinde yürüttüğü çalışmanın ön saflarında yer almıştır. Ve işkence tezgahlarından geçen hemen tüm devrimcilerin bedenleri ve yaşamlarında bir biçimde iz bırakan darbelerin de etkisiyle gelişen bir hastalık sonucu yaşamını yitirdi.
Bir ortak meziyetleri daha vardır onların: mütevazi, sevecen, iyi yürekli, içten gülenlerdendirler. Bugünün işini yarına bırakmamak için koşuşturduklarına, birlikte çalışanlar tanıklık ederler. Kolektif devrimci emekteki üretkenlikleriyle anılmayı hakkedenlerdendirler. Unutulmayacaklar! Onların şahsında kasımda yitirilen tüm devrimcileri anıyoruz.
İLGİLİ HABERLER

EMEP MYK üyesi Metin İlgün mezarı başında anıldı: "Mücadelesinden öğreneceğimiz çok şey var"

Evrensel'i Takip Et