Artan terör ve milli birlik günleri

Yine bir ‘Kırmızı Pazartesi’ olayı.

Tahmin edilen ve beklenen bir terör saldırısı. Günlerdir gazete köşe yazarları, televizyonlardaki yorumcular bu konuyu tartışıyordu.

2015 haziran seçiminde AKP’nin tek başına hükümet kurabilecek milletvekili sayısına ulaşamaması sonrası, seçimlerin kasım ayında yenilenmesi kararı ve o altı aylık süre içinde Diyarbakır, Suruç ve Ankara’da mitinglere bombalı saldırılar, Hendek olayları, bazı kentlerde yürütülen askeri harekatlar vb. sonunda yapılan seçimlerde haziran seçimlerinden farklı bir sonuç elde edilmesi…

Yorumcuların bir kısmı önümüzdeki süreçte yine benzer şeylerin yaşanabileceğini; sağda, solda bombaların patlayacağını, Suriye’de Fırat’ın doğusuna askeri bir harekatın yapılabileceğini, böyle bir durumda “milli birlik”, “Terör örgütlerinin saldırısına maruz kalmak”, “Dış güçlerin bizi bölmek ve yıkmak istediği iddiaları”, “büyük oyunlar” sloganları eşliğinde seçim sonuçlarının şimdi beklenenden farklı olabileceğini söylüyordu. Hatta, bomba haberi ilk duyulduğunda “Seçim çalışmalarına başlandı” diyenler oldu.

Şimdi ilk birkaç gün bu konular tartışılamayacak. Herkes, ne kadar üzgün olduğunu, bu terör saldırısının ne kadar kötü olduğunu anlatan konuşmalar yapacak. İçişleri Bakanı ve emniyet ne kadar başarılı olduklarını ve hemen saldırgan ve yardım edenlerin yakalandığı ile övünecek. Sonra, yukarıdaki tartışmalar yeniden başlayacak.

Seçimlerden sonra bu olay da unutulacak. Yedi sene önceki bombalama olaylarının yargılamalarındaki gibi üç beş sanığa ceza verilecek fakat failin sınırdan nasıl geçtiği, bombayı nereden elde ettiği, “Teröristlerin ayakkabı numarasını dahi” bilenlerin, bombacıyı bombayı patlatmadan önce nasıl yakalayamadıkları bilinemeyecek.

Pazar günkü bombalı saldırıdan sonra iki ilginç gelişme de dikkat çekti.

Birisi Av. Jiyan Tosun ve Av. Eren Keskin’in hedef gösterilmesi. İlk paylaşımı Zafer Partisi başkan yardımcısı yaptı ama Gazeteci İsmail Küçükkaya’nın pazartesi sabah haberlerinde açıkladığına göre bir devlet görevlisi gazetecileri ve bazı kişileri arayıp, bombayı patlatanın Av. Jiyan Tosun olduğunu söylediğini, Jiyan Tosun’un doksanlı yıllarda kaybedilen Fehim Tosun’un kızı olduğunu ve Eren Keskin ile birlikte çalıştığını söylemiş ve Küçükkaya bunu başka kaynaklardan doğrulatamadığı için paylaşmamış. Eğer bombayı caddeye bırakan yakalanmasaydı, Jiyan o sırada bir müvekkiline hukuki yardım etmek için emniyette bulunmasaydı, belki şimdi bombacı diye Jiyan Tosun teşhir edilecekti. Eren Keskin de yardımcı ya da suç ortağı diye gözaltına alınacaktı. Pınar Selek’i hatırlayalım.

İkinci gelişme ise sosyal medya kanallarına getirilen bant daraltılması idi. Bu bant daraltılması yasaya aykırı. Bu konuda Anayasa Mahkemesi kararı, AİHM kararları var. Daha önce bazı sosyal medya mecraları adli makamlara bilgi vermiyor, ya da Türkiye’de temsilcilik açmıyor diye bant daraltılması uygulamaları oluyordu ama bu kez dezenformasyon ihtimali gerekçesi ile turizm bakanının talebi üzerine böyle bir uygulama yaptılar ve sonuçları test ettiler. Seçim sürecinde belli ki bu tür bant daraltma uygulamasına sık sık başvuracaklar. Türkiye de Çin ve İran’dan sonra sık sık sosyal medya haberleşmesini engelleyen devletler ligine girecek.

Bir de İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun doğrudan ABD’yi suçlaması ve ABD’ye yandaş medyadan yeni bir karşı kampanya başlatılması; önümüzdeki süreçte iktidar cephesinde AntiABD ve AB propagandası yapılacağı anlamına geliyor.

O zaman emek ve demokrasi güçleri önümüzdeki günlerde iktidarın bu taktiğine karşı pozisyonunu almalı. 2015 kasım seçimi öncesi beceremediğini bu sefer becerip en geniş demokrasi ve özgürlük ittifakını oluşturup, iktidarın bütün demagojik ataklarını boşa çıkaracak taktikleri hayata geçirmeli. Milli politika diye sınır ötesi harekatları onaylamak, onlardan daha milliyetçi sloganlarla ortaya çıkmak, halkın asıl gündemini unutup iktidarın oluşturduğu suni gündemin peşine takılmak 2015 kasımının yinelenmesi sonucunu doğurur. 

Evrensel'i Takip Et