Yaslı bir günde diyabeti hatırlamak

Fotoğraf: Pixabay
Yerküre ile insan bedeninin benzerliği her ikisinin de dörtte üçünün su olması ile sınırlı değil. Dünyada ne yaşanıyorsa bedenimizde, bedenimizde ne yaşanıyorsa her bir hücremizde farklı boyutlarda yaşanmakta: Mutluluk, uyum, elem, çatışma, savaş…
Mutluluk hormonu deyince aklına çikolata gelmeyen kaç kişi var?
Ya adrenalin size neyi hatırlatıyor?
Ya insülin?
Bu hafta yine üzgünüz. İstiklal Caddesi’nde canlar yitirdik. İlk değil, ama son olmalı. Aynen hastalıklar ve savaşlar gibi çatışma, terör, adına ne denirse densin, özü itibarı ile önlenebilir birer halk sağlığı sorunudur.
Bir travma anında gözlerimiz kararır, başımız döner, kalbimiz hızlı atmaya başlar, soluk alışımız değişir, her yanımızdan ter boşanır, bayılacakmışız gibi olur ve bazen bayılırız. Biyolojik boyutu ile beynin yaşananı kavrayıp anlamlandırması ve hızla refleks geliştirmesi için kanda dolaşan şeker ve oksijenin yani enerjinin yetmemesi halidir yaşadığımız. Şeker düşmesi yani hipoglisemi kliniği ile çokça benzerdir.
Son sivillere yönelik bombalama ve ölümler başlı başına yazı konusu. Ama o haberi duyduğumuzda beden ve ruhumuzda hissettiklerimiz bir başka başlıkta duygudaşlık olanağı yaratabilir: Diyabet yani şeker hastalığında yaşanan şeker düşmeleri yani hipoglisemi.
Bu sene 14 Kasım Dünya Diyabet Günü, bizde sivillere saldırının gölgesinde kaldı. Diyabet hastaları hayatlarında en az bir kez hipoglisemi yani şeker düşmesini deneyimler. Özellikle çocukluk yaşlarında başlayan ve insülin kullanma zorunluluğu olan Tip 1 diyabet hastalarında bu çok sık görülmekte. Travma anında bedenimizde hissettiklerimizin çok daha derinini yaşamaktadır onlar her bir hipoglisemi atağında.
Ne savaş, çatışma, terör salt güvenlik birimlerine havale edilerek çözülebilir ne de şeker hastalığı endokrin uzmanlarına bırakılarak. Tüm halk sağlığı sorunlarında olduğu üzere bunlar da toplumsal hadiseler olup, çözümleri de multidisiplinerdir, nedenine inmeyi gerektirir ve halkın katılımı olmadan çözülemez.
Bazen dünyaya gözlerimizi açtığımız günler ile bugünü kıyaslamak gerekir. Misal altmışlı yılların ortasında doğmuş birisi olarak o yıllarda ne diyabetten ölümler bu kadardı ne de çatışmalarda ölümler. Bırakın doğduğum yılları hekimliğe başladığım 1987 yılında her yüz kişiden dördü şeker hastası iken ülkemizde, bugün yaklaşık her altı-yedi kişiden birisi diyabet. Geçmiş
yıllarda Birleşmiş Milletler Genel Kurulunda da tespit edildiği üzere “İnsanlık tarihinde ilk kez hastalıklara bağlı ölümlerde şimdiki neslin ömrü bir önceki nesilden kısa olacak. Nedeni ise diyabet ve ilintili hastalıklar.”Son 10 yılda bini aşkın insanımız yaşamını yitirdi sivillere yönelik bombalamalarda. Reyhanlı’dan Suruç’a, Gar Katliamı’ndan havaalanı saldırısına, Reina’da eğlence mekanından Gaziantep’te sünnet düğününe…
Oysa ne diyabet ne de savaş ve çatışmalarda ölmek, sakat kalmak kader değil. Sosyal ve siyasal iyilik halinin eksikliğidir bizi hasta eden, öldüren.
Evrensel'i Takip Et