Sanat, fotoğraf, para ve NFT

Fotoğraf: Marco Verch/ccnull.de CC BY 2.0
“(…)
Ve, direnmeyi bilmiyorsanız,
Kül olun savulun dağlara taşlara
belki hayat yeniden fışkıracaktır o zaman,
bu kentin ışıksız varoşlarından
(…)”
Ahmet Telli (Kül Olan şiirinden)
Milenyum Çağı hızla ilerliyor. Yeni kavramlar ekleniyor ya da anlam değiştiriyor. Bizler de yeni bir şeyler oluyor her halde, ‘Postmodernizm yeni icatlarla sürüyor’ diyoruz. Konu malum, başta sanat dünyasını akla getiren NFT. Ben de Google’a sordum; ‘NFT’, ‘non-fungible token’ sözcüklerinin kısaltmasıymış. Bunu, Türkçeye ‘gayri misli jeton’ olarak çevirebileceğimiz söyleniyor. NFT hakkında nasıl çalıştığı ne olduğu vs. konularında bir sürü yazı makale çıktı çıkıyor. Merak edenler benim gibi araştırır, inceler, sevinir, güler ya da eleştirir.
Ben son sözümü baştan söyleyerek uzun yazı okumak istemeyenlere ön vermek istiyorum.
Fikrim sabit. “Dünyayı sarsan on gün” filminden bir replikle özetlemek istiyorum: “Benim bildiğim iki sınıf var. Burjuvazi ve proletarya. Birinden değilseniz ötekisindensiniz demektir.”
Bilim de sanat da ideolojiktir. Sınıfsal bakış açısı insanlık ve doğa için olan bilimi de sanatı da anlamlandırır. Kapitalizmin kendi kuralları içinde değerlendirdiğimizde yaşananlar ve icat edilenler tek bir şeye hizmet eder. O da para.
Marx’ın deyimiyle “Kapitalizm, gölgesini satamayacağı ağacı keser.” Buradan hareketle NFT yeni bir alan olsa da aslında bir devamlılığın sonucudur diyebiliriz.
Burjuvazi, bilimin de sanatın da hamisidir. Medicilerden bu yana bu hamilik gelişerek sürüyor. Kapitalizmde, bilim insanı ya da sanatçı piyasaya mal üreten ama manevi değerlerle soslandırılmış bir zanaatkardır. Bu ister ilaç, isterse sanat eseri olarak nitelendirilmiş dekoratif işler olsun. Sistem, kimin sanatçı, neyin sanat eseri olduğuna karar verir. Altyapısını oluşturur. Her şey bono, tahvil, çek olarak istiflenir. Düne kadar müzayede salonları, koleksiyonerler ve galeriler sanat dünyasını şekillendirirken şimdi NFT ile yeni bir alan açılmış oluyor. Bu manada değişen tek şey teknoloji. İnsan mühendisliğinin halkla ilişkiler sektörü dijitalleşerek teknolojiyi bireyin (sanatçının, fotoğrafçının) bu alanlarda nasıl davranacağının da kurallarını geliştiriyor.
Metaverse diye adlandırılan bir kavramla da tanıştık.
Yine Google da şöyle açıklanıyor; “Meta-evren’in kısaltması olan metaverse, gerçek ve sanalın bir bilim kurgu vizyonunda birleştiği ve insanların farklı cihazlar arasında hareket etmesine ve sanal bir ortamda iletişim kurmasına izin verdiği dijital bir dünya. Pratik anlamda, artırılmış ve sanal gerçeklik ürün ve hizmetlerini ifade ediyor.
Metaverse’te insanlar kendilerini temsil etmek, birbirleriyle iletişim kurmak ve sanal olarak topluluğu oluşturmak için avatarları kullanırlar. Meta veri tabanında, dijital para birimi, giysi veya video oyunları söz konusu olduğunda silahlar ve kalkanlar ve diğer birçok öge satın almak için kullanılır. Kullanıcılar ayrıca bir sanal gerçeklik kulaklığı ve denetleyicileri kullanarak akıllarında hiçbir amaç olmadan eğlence için meta veri tabanında sanal olarak seyahat edebilirler…” deniliyor. NFT’de yeni bir borsa sistemi yani.
Kapitalizm her zaman bir çıkış yolu buluyor. Ama bu yol gitgide insanlığı yalnızlaştıran edilgenleştiren madde ile olan bağını kesen bir geleceğe doğru akıyor. Siyasal, ekonomik çöküş dijitalle kamufle ediliyor. İnsanın ve doğanın varoluş biçimi kısırlaştırılıyor. Hayat anlamını kaybediyor kısaca. Bunu da gelişme, ilerleme, bireyin mutluluğu diye pazarlıyorlar.
Mülkiyet ilişkileri ve miras hukukunu değiştirecek bir yeni düzen kurulamadıkça -ki bu düzenin adının sosyalizm olduğunun altını kalınca çizmekte fayda var- bizim bu konularda çenemiz daha çok yorulacak gibi.
Başta da söylediğim gibi, milenyum çağı denen 3. bin yıl postmodernizmi bilimden sanata sanallaştırılarak insanlığı edilgen sürüngenler haline getirecek gibi gözüküyor.
Ama kazanan kapitalistler, kaybeden ise emekçiler oluyor. Aynen dün olduğu gibi yani.
Peki ne yapmalı?
Madem biraz da fotoğraf odaklı olmalı bu yazı; o zaman postmodernizmin geniş toplumsal meselelerden soyutlanmasının acısını yaşayan sanatçıların modası olarak nitelendiren fotoğrafçı Allan Sekula’ya sözü verelim:
“(… ) İnsan bedenine, çevreye ve işçilerin kendi hayatlarını kontrol etme yeteneklerine uygulanan baskı ve şiddete karşı aktif, aynı zamanda hem siyasi hem sembolik bir direnişe geçmemiz gerek. Tekelci kapitalizmin artan iktidarına ve kibrine karşı nihai olarak sosyalist dönüşümü amaçlayan bir direniş.”
Hayallerimizin peşinde koşmaya, ütopyaları hayata geçirmeye devam edeceğiz. İnsanın etkin bir yaratık olduğunu, değiştirici dönüştürücü gücünü ve hayata anlam katmanın değerini sınıfa karşı sınıf kavgasıyla vereceğiz. Kendi terminolojimiz ve ideolojik donanımımız buna yeterli.
Evrensel'i Takip Et