28 Kasım 2022

Bir istihbarat pratiği olarak andıç

Bir ‘postmodern darbe’ olarak da anılan ve 28 Şubat 1997 tarihli Milli Güvenlik Kurulu (MGK) kararlarında ifadesini bulan darbe süreci, geriye ‘andıç’ diye bir uygulama bıraktı. Aslında farklı dönemlerde farklı biçimlerde uygulanan bir pratikti bu.

1998’de yakalanan PKK yöneticilerinden Şemdin Sakık’ın soruşturma zaptına yalan ifadeler eklenmiş ve basına sızdırılan ifadeler, 25 Nisan 1998 tarihinde Hürriyet ve Sabah gazetelerinde yayımlanmıştı. O monte edilmiş yalan ifadelerde adı geçen gazeteciler işlerinden oldular ve Abdullah Öcalan’ın, ‘Akın Birdal, benim tabancamdı’ dediği yalanıyla hedefe konulan dönemin İHD Genel Başkanı Akın Birdal suikasta uğradı.

Sakık, mahkemede böyle bir ifade vermediğini açıkladı. İki yıl sonra, bütün bunların Genelkurmay istihbaratında hazırlanan psikolojik savaş taktiğinin gereği olduğunu gösteren bir belge basına yansıdı. Andıçta II. Başkan Orgeneral Çevik Bir, İstihbarat Başkan Vekili Tümgeneral Fevzi Türkeri ve İç İstihbarat Şube Müdürü Kurmay Albay Bülent Dağsalı’nın imzası bulunuyordu.Bu pratik sonra da, özel anlam yüklenen pek çok davada farklı biçimleriyle kendisini gösterdi. Örneğin Ergenekon davasında gerçek belgelerin yanı sıra, düzmece belgeler de kullanıldı. Bu pratiğin, Ergenekon davasının tamamen bir kumpas davası olarak anılmasına uzanan saptamaları beslediği atlanmamalı.

15 Temmuz 2016 tarihli darbe girişiminin ardından, AKP iktidarının o döneme kadar birlikte yol yürüdüğü Gülen Cemaati kadrolarının emniyet, istihbarat ve yargıdan tasfiye edilmelerinin ardından tüm bunlar ‘FETÖ yöntemleri’ olarak anılmaya başlandı. Ancak, iktidarın öne çıkardığı argümanları desteklemek üzere ‘delil’ icat etmek için çeşitli kurguların iddianamelere monte edilmesine daha sonra da tanıklık edildi.

Örneğin Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, “Elimizde görüntüler, her şey var. Bu tam bir ajan terörist” diyerek hedef gösterdiği Alman Die Welt Gazetesinin Türkiye Temsilcisi Deniz Yücel hakkında günlerce, bu ifadelerle desteklenen manşetler atıldı. 1 yıl 2 gün tutuklu kalan Deniz Yücel, Almanya’nın sessiz, sakin ama güçlü diplomatik presinin ardından tahliye edildi ve adeta bir film sahnesi gibi Almanya’ya uçtu. Ne oldu o ‘ajan’ iddiaları? O ifadeleri kullananlar, o manşetleri atanlar bir açıklama yapma gereği duymadıkları gibi yenilerini sıraya koydular.

Başka bir örnek. Yargıtay 3’üncü Ceza Dairesi, geçtiğimiz hafta (22 Kasım 2022), Büyükada davasında hak savunucuları Taner Kılıç, Günal Kurşun, İdil Eser ve Özlem Dalkıran’a verilen; 2 yıl 1 ay ila 6 yıl 3 ay arasında değişen hapis cezalarını bozdu.

Ne olmuştu, hatırlatalım. 2 Temmuz 2017 Pazar günü Büyükada’da bir otelde çeşitli hak örgütü üye ve yöneticilerinin katıldığı toplantıya, toplantının üçüncü günü polis tarafından baskın düzenlenmiş, toplantıya katılanlar ‘ajan’, ‘casus’ ifadeleriyle ve ‘darbe girişimi’ iddialarıyla manşetlerden hedef gösterilmişti. Manşetlerdeki senaryolar şöyle devam etti: “Harita üzerinde yakalandılar”, “Büyükada’daki sır toplantıya katılanların önlerinde açılmış büyük bir Türkiye haritası üzerinde kaos planı yaptıkları sırada yakalandıkları belirlendi”, “Şüphelilerin, masadaki harita üzerinde İstanbul’dan başlayıp Türkiye geneline yayılacak yeni bir Gezi olayını organize ettikleri tespit edildi.”

Erdoğan, Büyükada’da gözaltına alınan hak savunucuları için “15 Temmuz’un devamı niyetinde bir toplantı için bir araya gelmişlerdi” dedi. Günlerce süren gözaltılar ve bazıları için de tutuklanma sürecine tanıklık ettik.

Şimdi bozma kararlarında, ‘Eksik araştırma ile yazılı hüküm kurulması’ deniyor ama hak savunucularını kriminalize eden, özgürlüklerinden alıkoyan, onları bir andıç pratiğiyle bir senaryonun içine yerleştirenlerin ödeyeceği bedel olmayacak mı?

Anadolu Kültür’ün kurucusu Osman Kavala için Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından defalarca kullanılan ‘casus’luk suçlamasının siyasal bir iddia olarak havada durduğunu, dosyasında bu iddiayı kanıtlayacak tek bir kanıt olmadığını da ekleyelim. Yıllardır tutukluluğu devam ediyor.

Bugün de, İstiklal Caddesi’ne o bombayı koyan Ahlam Albashır’in emniyet sorgusu aşamasında sızdırma yöntemlerle manşetlerde ve köşe yazılarında ‘YPG’den istihbarat eğitimi aldı’ diye çerçevelenmesine rağmen savcılık ifadelerinin ardından şu bilgiye ulaşabildik: “Abim Muhammed, Özgür Suriye Ordusunda üst düzey komutandır. Muhammed, DEAŞ saldırısı sırasında yaralanmış ve iki bacağında da protez takılıdır.”

Hala bu konuda karanlık noktalar var ama onların hiçbirinin aydınlanması dahi beklenmeden faili ‘PKK/PYD ilan ederek başlanmış bir harekat sürüyor.

Peki sadece bazı örneklerini andığımız bu olaylar zinciri içinde gerçek nerede duruyor? Bu yöntem açısından gerçeğin telafi gerektiren bir manası yok zaten. Amaç yerine getirildi ve o kirli, yalan bilgilere muhatap olan milyonlarca kişinin önemli bir bölümüne sonraki gerçek bilgiler o kadar güçlü ulaşmadı. Ulaşsa ne olur? Olsa olsa ‘etik’ tartışmalarının konusu olur.

EVRENSEL'İNMANŞETİ

101 milyarlık gasp

101 milyarlık gasp

Enflasyonla mücadele adı altında uygulanan Erdoğan-Şimşek programı, enflasyonu düşürmüyor ama ücret ve maaşları acımasızca ezmeye devam ediyor. DİSK-AR’ın araştırmasına göre sadece iki aylık enflasyon nedeniyle işçilerin, memurların ve emeklilerin cebinden en az 101 milyar lira çalındı. “Enflasyonun nedeni ücret zamları” yalanının foyası da açığa çıktı.

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
DİSK-AR’ın araştırmasına göre sadece iki aylık enflasyon nedeniyle işçilerin, memurların ve emeklilerin cebinden en az 101 milyar lira çalındı.

Evrensel'i Takip Et