‘Sınır ötesi harekat’ değil; gerçek bir barış ve antiemperyalizm eksenli mücadele
Fotoğraf: Eda Aktaş/Evrensel
Geçtiğimiz cuma ve cumartesi günleri Cumhurbaşkanı Erdoğan ve İçişleri Bakanı Soylu’nun açıklamaları “sınır ötesine askeri operasyon” girişimleri etrafındaki tartışmalarla birleşerek seçim süreci üstündeki muhtemel gelişmeler konusunda önemli işaretler verdi.
Bu gelişmelere kısaca değinelim:
- Erdoğan, İstanbul Kongre Merkezinde Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü dolayısıyla düzenlenen toplantıda konuştu. Konuşmasında sözü İstiklal Caddesi’ndeki terör saldırısına da getiren Erdoğan “İstiklal Caddesi’ndeki terör eylemini, bu terör örgütleri neyle izah edecekler. Ne ana muhalefet ne yavrusu… Konuştu mu? Konuşacak sözleri yok. İşte bu bakımdan ben orada şehit edilen dört yaşındaki yavrumuzun kanını yerde bırakmayalım derken aynı zamanda sandıkta da bırakmayalım” dedi.
- İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, TBMM Bütçe ve Plan Komisyonunda İçişleri Bakanlığının bütçesi tartışılırken CHP’li belediyelerde terörist istihdam edildiği iddialarını yinelemiş, kırmızı bir dosya sallamıştı. Soylu cumartesi günü o dosyayı açtı! Çeşitli belediyelerdeki soruşturmalardan söz etti. Ama asıl olarak İBB’ye yüklendi. İBB’de 1600 terörist çalıştırıldığını iddia eden Soylu bunlardan 668’inin kendisinin, 932’sinin ise akrabalarının terörle bağlantılı olduğunu iddia etti!
- Öte yandan sınır ötesi harekata gerekçeler uydurmaya çalışan yandaş medyadaki kalemler, önceki sınır ötesindeki askeri operasyonlara Suriye toprakları içindeki “cepler”in 30-40 kilometre derinlikte olması gerektiğine dair propagandayı yeniden gündeme getirdiler. Bunu da roketlerin ve topların menzilinin 40 kilometreyi bulduğuna bağlıyorlar.
İKTİDAR TERÖRİST SALDIRILARI SEÇİM İÇİN ‘LÜTUF’ GÖRMEKTE ISRARLI
Cumhurbaşkanı Erdoğan yukarıda aktardığımız sözleriyle seçim sürecinde de terörist saldırıları bir fırsat olarak kullanacağını gösterdi. Üstelik bunu sanki terörist saldırının sorumlusu muhalefetmiş gibi muhalefeti suçlayarak ve terör saldırısında katledilen 4 yaşındaki çocuğun cenazesinin yanına “Seçim sandığını koyacağı”nı açıkça ve yüksek perdeden ilan etmekten imtina etmeyerek yaptı.
Erdoğan böylece, “İktidar terörist saldırıları seçim sürecinde bir ‘lütfa çevirme’yi amaçlayan bir tutum alır mı almaz mı?” sorusunu açıklığa kavuşturdu; normal koşullarda “Seçimi götürmek” için yasal mı değil mi, ahlaki mi değil mi, meşru mu gayrimeşru mu… demeden kullanacağını ilan etmiş oldu.
Soylu’nun CHP’li belediyelerdeki “terörist istihdamlar”la ilgili yaptığı açıklamalarının kara propaganda amaçlı olduğu besbelli. Nitekim gerek CHP sözcüleri gerekse İBB Başkanı İmamoğlu bu konuda açıklamalar yapıyorlar. Ama burada Soylu’nun açıklamasında asıl önemli yan, terörist ilan edilen 1600 kişinin 932’sinin yakınlarının terörle iltisaklı olduğu için terörist ilan edilmeleridir. Ki, burada modern hukukun en temel ilkesi olan “suçun şahsiliği”, yani bir kişinin yakını, yakınının işlediği suçtan dolayı suçlanamayacağıdır! Elbette iktidar fiilen böyle uygulamalar yapıyordu. Ama Soylu bu son açıklamasıyla artık “suçun şahsiliği ilkesi”ni tanımadıklarını açıkça ilan ettikleri bir safhaya geçtiklerini göstermiş oldu.
PENÇE KİLİT OPERASYONU NE SONUÇ VERDİYSE O!
Son günlerde gerek yandaş medyanın klavye generalleri gerekse Cumhurbaşkanı Erdoğan başta olmak üzere tek adam yönetiminin sözcüleri, her dertlerine deva olacakmış gibi, “sınır ötesi bir kara harekatı” için yanıp tutuşuyorlar!
Sanki bugünlere, “Sınırlarımızın güvenliğine ilişkin sorunları çözecek” diye yapılan ama amaçların tersine sınır güvenliği sorunlarını daha da büyüten Irak ve Suriye topraklarına yapılan sınır ötesi askeri harekatlardan gelinmemiş gibi!
Nitekim son üç günde 7 askerin hayatını kaybettiği Irak’a yönelik aylardır kesintisiz sürdürülen “Pençe Kilit” operasyonlarında da açıkça görüldüğü gibi beş yıldır sürdürülen sınır ötesi operasyonların sınır güvenliği açısından pek işe yaramadığı gibi ülke sınırlarını daha da güvencesiz hale getirdiği tartışmasızdır.
Kaldı ki bu, “Sınır ötesine yapılacak askeri operasyonlarla sınır güvenliğini sağlama”ya dair “Ülke güvenliğinin sınırı siyasi sınırlarının ötesinden başlar” tezi de yerli ve milli bir tez değildir. Tersine ABD ve Rusya başta olmak üzere emperyalist ülkelerin askeri müdahaleler yapmasına meşruiyet sağlama amaçlı bir tezdir. Öncesinde bu gerekçeyle yapılan askeri operasyonlar yapılsa da bu tezi AKP iktidarı, yeni Osmanlıcı dış politikaya geçişle birlikte “milli güvelik stratejisi”nin merkezine koymuştur.
‘SINIR ÖTESİ’NİN DE ÖTESİ VARSA!
Bugünlerde Suriye’ye yönelik yeni bir kara harekatından söz edilmesinin gerekçesi olarak, “Sınır boyunca 30-40 kilometre derinliğinde bir koridor oluşturma”nın zorunluluğu gösteriliyor. Ama bu tezin gerçek dışı olması, birincisi aylardır kesintisiz biçimde sürdürülen ve ne zaman bitirileceği de belli olmayan “Pençe Kilit operasyonları”nın 70 kilometre derinlik kazanması ve çok sayıda askeri üs kurulmasına karşın sınırların düne göre bile daha güvensiz hale gelmesiyle kanıtlanmıştır. İkincisi ise; “ulusal güvenlikle ilgili sınırı” komşu ülkenin sınırlarının ne kadar içine götürürseniz sınır güvensizliğinin de o kadar artacağıdır. Çünkü, siz tersini söyleseniz de o ülke halkları sizi işgalci olarak görecek ona göre de direnecektir. Kurtuluş savaları da siyasi sınırları ötesinde “milli güvenlik” arayanlara karşı verilen savaşlardır.
Tarih ve günümüz gerçeklerine karşın sermaye iktidarları ama daha çok da Erdoğan iktidarı, bölgede askeri güç kullanarak sorunları çözme iddiasını öne çıkaran bir iktidar olmuş, sorunların barış ve halkların kardeşliği temelinde çözülmesini isteyenleri ise terörizmle, teröristlikle suçlamaktadır.
Bugün, seçim sathı mailinde ilerlendiği koşullarda tek adam yönetimi, dış politikası enkaza dönüşmüş olmasına karşın sınır ötesi operasyonlarda ısrar etmektedir.
Bu isteğini iktidar;
- 4 yaşındaki bir çocuğun hayatını kaybetmesini bile seçim uğruna istismar etmesiyle,
- “Suçun şahsiliği” ilkesini tanımadıklarını açıkça ilan etmesiyle,
- Sınır ötesine yönelik bir kara harekatında ısrarını sürdürürken, sınır ötesine yönelik harekatı ırkçı şoven odakları kendi etrafında birleştirmek için kullanırken terörist saldırıları da muhalif güçleri, biat etmeyen tüm kesimleri terörize edip etkisizleştirmek için kullanma amacını açıkça göstermiştir.
Bu yüzden de bugün; tek adam rejimine son vermek isteyen güçler, bu gerçeği göz önüne alıp onun “milli güvenlik” anlayışının tam karşıtı olarak bölgede barış ve halkların kardeşliğinin gerçek bir barış ve antiemperyalist mücadeleden geçtiğini görmeleri gerekmektedir.
Seçimin halkın iradesinin sandığa az çok yansıdığı bir seçim olması ve sandık güvenliğinin de böyle bir mücadeleyle birleştirilmesiyle olanaklı olabilecektir.
- Tartışmalar "Sadece Türkiye’nin Kürt sorununun demokratik çözümü" kapsamını aşıyor 05 Ocak 2025 04:58
- 2025'in emek, barış ve özgürlük yılı olması dileği ile... 31 Aralık 2024 06:59
- Ülkemiz işçi emekçileri 2025'i emek yılı yapacak güce ve deneyime sahiptir! 28 Aralık 2024 06:16
- Asgari ücretli işçinin grev hakkıyla da donatılmış yeni bir mekanizma talebiyle mücadeleye! 24 Aralık 2024 16:44
- Son iki haftada oluşan Suriye haritası neyi gösteriyor? 12 Aralık 2024 04:45
- Asgari ücret miktarı, AÜTK'ye bırakılamayacak kadar ciddi ve önemli taleptir! 08 Aralık 2024 04:44
- Suriye'de çıkar peşindeki herkes operasyonun içinde ama kimse rolünü kabul etmiyor 05 Aralık 2024 06:45
- Eğer ‘Kurtuluş yok tek başına ya hep beraber ya hiç birimiz’se... 01 Aralık 2024 04:54
- İşçilerin özelleştirmeye karşı cepheden ‘hayır’ demekten başka bir seçeneği yok! 27 Kasım 2024 06:55
- Tek adam yönetiminin ülkeyi nereye getirdiğinin bir haftaya sığan fotoğrafıdır! 24 Kasım 2024 04:47
- Bakan Tekin ve arkasındakiler laikliğe cepheden savaş açan bir konumdadır! 21 Kasım 2024 04:52
- İktidar 'iç cepheyi güçlendirmek' istiyor, emek ve demokrasi güçleri ise 'birleşik mücadele' diyor 17 Kasım 2024 04:44