Çin'in pandemisi ve sokağın öfkesi
![](https://www.evrensel.net/images/840/upload/dosya/223009.jpg)
Fotoğraf: @GFWfrog/Twitter
Epeydir pandemi yazısı yazmamıştım. Aslına bakarsanız yazmayı da pek düşünmüyordum. Ancak, Çin’deki rekor vaka artışlarının ve buna bağlı “bitmeyen(!)” karantina önlemlerinin provokasyonuna geldim
Çin’in Kovid 19 salgınına karşı izlediği “Sıfır Kovid” politikalarını hâlâ savunan var mıdır bilmiyorum. Zira “Sıfır Kovid” demek, bitmeyen karantinalar, izolasyonlar, her gün yapılması gereken Kovid testleri, bitmeyen gözetleme ve denetim anlamına geliyor. Özgürlüklerin rafa kaldırılmasını da unutmayalım. Tüm bu politikalara rağmen vaka sayısı rekor kırmaya da devam ediyor. Yani, söz konusu tedbirlerin toplumu sıkı denetim altında tutmaktan başka bir faydası yok. Uygulanan politikalara baktıkça insanın içi daralıyor. En azından benim fena daralıyor. Hem de salgının en başından beri. Sanırım artık Çinlilerin önemli bir bölümünün de sabrı tükenmiş durumda. Bu politikaları destekleyen Çinliler de mevcut elbette. Bir medya mensubu da hükümetlerinin bu politikalarını doğru bulan Çin vatandaşlarına ses verse de ne düşündüklerini ve bu politikaları neden doğru bulduklarını duysak güzel olurdu aslında. Merak ediyorum gerçekten. Ancak şu ana kadar böyle bir söyleşi ya da haber okumadım.
İzlenen politikalardan rahatsızlık duyan Çin yurttaşlarının, özellikle de gençlerin bir bölümü ise öfkesini ve itirazını sokakta dillendirmeye başlamış durumda. Ülke günlerdir protesto eylemlerine sahne oluyor. Üstelik de salgının başından bu yana ilk defa ve doğrudan rejimi hedef alarak. Bu eylemleri 1989 ile karşılaştıranlar da var. Her ne kadar karşılaştırmak için biraz erken olsa da tıpkı İran’daki gibi devlet baskısına rağmen protestolar dinmedi, aksine giderek yayılıyor. Libération gazetesi bu öfkeyi geçtiğimiz pazartesi günü kapağına manşet yaptı: “Bulaşıcı Öfke.”
Bu bulaşıcı öfkenin kıvılcımı, yüz günü aşkın süredir karantina tedbirleri uygulanan Urumçi’de (ülkenin kuzey batısı) geçtiğimiz perşembe günü bir binada çıkan yangında on kişinin hayatını kaybetmesi ile çakıldı. Zira, itfaiyenin karantina önlemleri yüzünden yangına zamanında müdahale edememesi ve yine karantina nedeniyle insanların evlerini terk edememesi nedeniyle bu kişilerin hayatını kaybettiği düşüncesi toplumun en azından bir kesiminde hakim. Özellikle de öğrenciler arasında bu düşünce hayli yaygın. Pekin’den Şangay’a ülkedeki pek çok üniversitede eylemler düzenlendi, bu yazıyı kaleme aldığım sırada düzenlenmeye de devam ediyordu. Protestocu öğrenciler bu eylemlerde Enternasyonal’i söyleyip sloganlar attı. Mesela, Pekin’de ve Şangay’da da Enternasyonal’e atıfla “Uyan artık uykudan, Uyan esirler dünyası” sloganları duyuldu. Şangay’da yapılan eylemlerde “Kahrolsun Komünist Parti!” ve üç dönemdir Çin’in devlet başkanı olan Xi Jinping için de “Kahrolsun Xi Jinping!” sesleri yükseldi. Pandeminin başladığı ve ilk kapanmanın gerçekleştiği yer olan Wuhan’da ise protestocu halk “Özgürlük!” sloganıyla sokaklardaydı.
Bizzat hükümeti ve izlediği politikaları hedef alması bakımından bu eylemlerin politik yönü öne çıkıyor. Şu ana kadar yapılan protestoların belki de en önemli özelliği bu. İlerleyen günlerde eylemlerin bu boyutu baskın hale gelir ve İran’daki eylemler gibi baskıcı rejime karşı bir isyana dönüşür mü bilinmez. Bunu zaman ve eylemcilerin polis şiddeti karşısındaki direngenliği gösterecek. Ancak benim burada merak ettiğim daha çok, Türkiye’de bu eylemlerin nasıl yankı bulacağı. ABD ve Avrupa’da pandemi döneminde yapılan eylemlere baktığı gibi mi bakacak, yoksa farklı mı değerlendirecek? Herhangi bir salgın önlemi alınmayan bir ülkeden bakıp salgın önlemleri adı altında insanları sürekli kapatılan ve eziyet edilen bir ülkede düzenlenen protestolar nasıl algılanacak? Merak işte…
Evrensel'i Takip Et