Otopsi masası raporu: Ahmet Hakan "gereğini yapıyor" olmanın gözünü çıkarırken, "yayın yasağını savunan genel yayın yönetmeni" olarak tarihe geçti
![](https://www.evrensel.net/images/840/upload/dosya/223272.jpg)
Ahmet Hakan | Fotoğraf: Arif Bektaş/Evrensel
Naklen yayınını izleyemedim…
Akabinde, programın (galiba) haberi ya da tanıtımında rastladım...
Şirin Payzın, Halk TV’deki yeni programının formatını anlatırken, sanırım biraz da Halk Meydanı’nın ilham kaynağı programları anıyordu…
İşte (mealen) “Ali Kırca’nın sabahlara kadar süren Siyaset Meydanı”…
Ve tabii “Gazetecilerin karşısına alıp ‘sorguladığı’ liderlerle açık oturumlar vardı, çok değil 90’larda” diyordu…
Payzın’ın bilhassa gençlere yönelik -olduğunu sandığım- hatırlatması üzerine düşündüm biraz da…
“Siyaset Meydanı” üzerine vaktiyle yapılan eleştirileri hatırladım- “gündemi tartıştırmıyor, tartıştırıyor“muş” gibi yaparak ‘tüketiyor’ gibi kritiklere muhatap oluyordu… (hatırladığım bu.)
Keza ‘açık oturumlar’ da çoğu haklı değerlendirmelerle çekiştirilirdi…
BUGÜNKÜ HÂLE BAKINCA O MEZAR SOYGUNCUSU MESELİ DÜRTTÜ HAFIZAMI
Anlatayım:
Köylü mezar soyguncusu komşularından nefret eder; tabiatıyla selam alan da olmaz, veren de…
Babasının dışlanmasına içerleyen oğlu ise her şahit olduğu yok sayma sahnesinin ardından ahaliye parmak sallar, ahdeder:
- Aha şuraya da yazıyorum, gün gelecek babama rahmet okutacağım size…
- Mezar soyguncusuna rahmet; hııı!! De git eşşek sıpası…
- Göreceksiniz…
Nitekim görürler…
Dediğini yapar, hayırsız…
Baba mesleğini sürdüren evladın icraatları köyde infial yaratır, babasını aratır:
- Babasına rahmet; o bari soyup gidiyor, belki de giderken duasını esirgemiyordu… Oğlu olacak iblis soymakla kalmıyor, bir de kazık çakıyor mevtaya!.. Babası niree, bu haydut nire!..
Teşbihte hata olmaz…
BİR ARA ESKİ ‘ANA AKIM MEDYA’YA (DOĞAN’A GRUBUNA FİLAN) AĞIT YAKANLAR OLMADI MI?!
Lakin ‘açık oturum’ anmasını ‘ana akım’ın hayırla yadını yine de biraz ayrı tutabiliriz… (sanırım)
Sadece şu bile yetmez mi?..
O açık oturumlarda ‘lider’ önceden soruları verilmiş gazetecilerin huzuruna, o sorulara göre hazır cevapların aktığı prompter ile çıkmazdı… (Dolayısıyla şimdilerde rastlanan, soru sırası şaşmasıyla gelmeyen soruya cevap verme ya da tersi, ‘ekran kazaları’ yaşanmazdı…)
Devrin liderleri esastan muhalif gazetecilerin huzuruna çıkar ve bir nevi ‘sorgulanır’ idi- “terletme” tabirinin hakkını verecek denli sevimsiz gelecek suallerle hiç değilse sıkıştırılır, ‘beyan’ değil ‘olgu ve bilgi’ esas alınırdı…
Soru-fikir takibi yapılır- ya da teşebbüs edilirdi…
Hiç değilse böyle ‘açık oturumlar’ da vardı ve aksi anomali sayılırdı…
Ya şimdi?..
Haklısınız!..
İçinden geçtiğimiz ‘mort gazetecilik’ denilebilecek bu evrede tablo malûm:
Müstesna değilse de bilhassa onun...
TAYYİP ERDOĞAN’IN KARŞISINDA GAZETECİLER KARA TAHTANIN ÖNÜNDE MÜZAKEREYE (SÖZLÜ SINAV) ÇIKMIŞ ÖĞRENCİ SURETİNDE TER DÖKÜYOR…
Eğilmeler bükülmeler kırıtmalarla ellerine sıkıştırılmış, gollük paslardan ibaret ‘çanak soru’lar ezber ediliyor…
Yetmiyor…
Sahi o ne idi öyle ya…
Sınıfın başarılı talebesi olarak takdirle takdim edilen Ahmet Hakan üstünden Abdülkadir Selvi’ye çekilen ayar!..
Hatırladınız değil mi!..
Hani Erdoğan -maiyetindeki ekranlardan- nöbetteki Kanal D - CNN Türk ortak yayınına çıkmıştı… (28 Eylül 2022)
Karşısına da grubun ağır topları (sayılıyor olmalılar ki) Ahmet Hakan, Hande Fırat, Zafer Şahin ve Abdülkadir Selvi vazifelendirilmişti…
Erdoğan “Oralar buralar hepsi benim” diyen köy ağası havasında kurulmuş ekrana…
Adeta “Üstündekiler de… siz de…” imasıyla maraba muamelesi çekmekten geri durmuyordu (yine), gazetecilerine…
Nitekim Selvi’nin muhalefete ‘çakması’ için attığı pasa (“soru”ya) “Beyfendi”nin verdiği cevap, haziruna hükmedişin saklanmaya ihtiyaç dahi duyulmayan ‘şovu’, açık tezahürü değil mi:
“Vallahi Abdülkadir Bey köşende gereğini yapacaksın. Ahmet Bey (Hakan) gereğini yapıyor!”
Şimdi sorulabilir:
Sadede gel…
Tâ Eylül’de yaşanan bir hadiseyi şimdi ele almanın sebebi ne?..
Yine uzun ayrılık sonrası telafi gayreti mi?
Hiç de değil! demem…
Lakin esas gayesi başlıktaki ‘masa’da…
Eyvah bir masa daha mı, demeyin… (lütfen ama.)
Tamam, bizim Yavuz’un (Halat) Gazete Duvar’daki dokundurmasıyla, “Bu yıl kış iyi ‘masa’ yaptı” filan ama..
Bizimki o çeşide girmez; ittifak masası değil, adı üstünde:
‘MORT GAZETECİLİĞİN’ OTOPSİ MASASI…
Maksadı:
Madem artık sandık hemen şuracıktaki tümseğin ardında gözüküyor…
Seçim sürecinde kritik misyonlar üstlenecek medyanın hallerine bakmak, birkaç yazıyla muradım bu …
Yani:
Bir nevi eleştirel medya okur yazarlığı denemesi yapacağız…
Toplumu sandığa taşıyacak medya haritası çıkaracağız…
İkaz babında mevcut medya tablosu üzerine düşünme deneylerine girişeceğiz…
Olan biten gazetecilik/iletişim mi, propaganda mı; farkı ne?...
İki eyleyişin/mefhumun ortak kümede birleşen ya da ayrışan yanları neler? başlığı açıp tartışacağız…
Sadece otopsi masası değil, kendimizce biyopsi masası da kuracağız…
Kimi “Eleştirel gazetecilik” pratiklerini biyopsi masasında teşrih etmeye çalışacağız…
Ama evvela ‘otopsi masası’…
Ve şimdi şu mevzumuza, “gereğini yapma”ya dönelim…
Aşikâr olan halleri işlemenin sıkıcı olabileceğini biliyorum…
“Ahmet Hakan’ların ciğerini biliyoruz artık” serzenişiyle çıkışılabilir, oyalama bizi denilebilir…
Demeyin, biraz daha kalın…
Ve düşünün:
ERDOĞAN NEDEN ‘GEREĞİNİ YAP’ KOMUTUYLA AHMET HAKAN İLE ABDÜLKADİR SELVİ’NİN ‘GAZETECİ ÖZERKLİĞİ’ OLMADIĞINI İLANEN BİLDİRDİ?..
Sorup geçmeyelim…
‘Gazeteci özerkliği’ne mim koyalım…
Zira bizde de hâkim olan liberal gazetecilik perspektifine göre fevkalade mühim burası...
Ve biz de bu hâkim sayılabilecek kimlik dairesinde sorgulayacağız, ilke ve eylem tutarlılıklarını…
Uzatmayalım…
Lügate göre gazeteci özerkliği:
“Gazetecilerin bir hikâye ile ilgili çıkar gruplarından birine meyletmemeleri gerektiğine dair gazeteciler arasındaki bir profesyonel ilke.”
Buraya dikkat:
“Bu, gazetecilik mesleği dışındaki yönetici kademelerinde bulunanlardan gelecek eleştiriyi ve tavsiyeleri de içerir.” [1]
İse:
Hadi Erdoğan’ın programındaki diğer gazetecileri geçelim…
Ahmet Hakan…
Evet o; takipçilerini ikna etmeye çalıştığı “tarafsız”, “eğriye eğri, doğruya doğru diyen hakkaniyetli gazeteci” şovunun neden “Beyefendi” tarafından berhava edilmesine ‘çıt’ çıkar(a)madı?
Peki…
Erdoğan maiyetindeki iki kalemin gazeteci mesleki haysiyetlerini yer ile yeksan eden bu çıkışı neden yaptı?
Ahmet Hakan ile Abdülkadir Selvi’nin Saray lehine “gereğini yapan”, “otonomi sahibi gazeteci olmak gibi profesyonel ilke”den yoksun olduğunu neden alenen ilan etti?...
“Sahip”leri olduğunu, ikisinin de “beyefendisi” olarak kaderlerinin elinde olduğunu hoyratça gözlere sokmasını neye yormalı?
Muktedir olmanın pervasızlığı, özensizliği mi?
Elde bir bu diyelim ama geçmeyelim…
“Şahsım” yordamının/iş tutuşunun ötesinde siyasi manası/mesajı var mı?
Galiba yok değil…
Sanırım şu:
“Tek adam” otoritesinin sınırsız ve sorumsuz hakimiyetinin zihinlere kazınması…
Önde gelen iki elemanı üzerinden otoriter kudretinin toplumsal hafızalara işlenmesinin vesilesi yapmak; hikmetinden sual olunmaz lider, inşasına harç atmak…
Mütalaam bu…
Siz katılır mısınız bilmem..
Ahmet Hakan’ın katılmayacağını biliyoruz…
Yazdıkları öyle diyor…
‘HAKKANİYET’ DEĞİL HAKANNİYET
Hadisenin üzerinden birkaç gün geçti, (30 Eylül 2022) Hakanniyet Bey nihayet ses vermişti:
Erdoğan “şaka” yapmış… (meğer.)
Bu yüzden “Program sırasında bir şey deme gereği duymadım” diye yazdı…
Bir de şunu:
“Ben hiçbir zaman, bir iktidar partisi temsilcisi gibi davranarak kıyasıya bir muhalefet eleştirisinin içine girmedim.”
Doğru olan kısmı şu:
İktidar hesabına sözünün gücünü ve etkileme çapını artırmak için “İktidar temsilcisi gibi davran[dığını]” (artık “solcu” havasını pek yutan kalmadığı için) “hakkaniyetli gazeteci” postuyla maskeleyerek bilhassa CHP’ye saldırıp duruyor…
Bu minvalde (üste çıkma meydan okuyuşu tonu vermeye çalışarak) şu söylediği esasında doğru:
"Hep gereğini yaptım, yaparım, yapacağım."
Hatırlatma dozu:
Tahir Elçi’yi, CNN Türk’te, “PKK’ya terör örgütü deme” imtihanı çekerek, Elçi’nin katliyle sonuçlanan linç sürecini başlatırken, doğru, “Hep gereğini yaptı.”
Evet… Ahmet Hakan Rejimin icraatlarını meşrulaştırmak için gereğini yapmaya devam ediyor:
Hürriyet Genel Yayın Yönetmeni Ahmet Hakan, ‘Ya gelmeseydi ne olurdu’ mazeretlerini sayarak, İstiklal Caddesi'ndeki bombalı saldırının hemen ardından getirilen sosyal medyaya erişimin engellenmesi ve yayın yasağı getirilmesini savundu. (15 Kasım 2022)
Hem gazeteci…
Yetmez, hem Hürriyet GY Müdürü…
Ama mesleki nosyon ve misyonu ‘yayın yasağını’ savunmaktan geri durdurmuyor…
Üstelik ilk de değil...
Üstelik bu kez sadece ‘konan yasağı’ savunmuyor; Ahmet Hakan ‘yayın yasağı istiyor:
“Sokak röportajları yasalansın!”
Sebep: “Dayıları birbirine kırdırmayın”
Dediği, CNN Türk’te filan “haber olma hakkı” olamayan fakir fukaranın çektikleri eziyeti anlatması…
AMA AHMET HAKAN GEREĞİNİ YAPMADA BAZEN KANTARIN TOPUZUNU ÖYLE BİR KAÇIRIYOR Kİ, GÖREN DE SARAY SÖZCÜSÜ İBRAHİM KALIN’IN KOLTUĞUNDA GÖZÜ OLDUĞUNU DÜŞÜNÜR…
Zira…
İşi artık Erdoğan’ın sözlerini “şunu demek istiyor” diye düzeltmeye, mesajını tevil etmeye vardırıyor…
Misal mi?
AKP’nin malûm HDP ziyareti üzerine, gelen tepkileri savuşturmak isterken:
“HDP’nin oyunu almak için HDP’ye başı sonu belirsiz göz kırpmak başka bir şey, başı sonu belli bir konuda görüşmek başka bir şey” (6 Kasım 2022)
Buna ne buyrulur:
[Rejim medyasının köpürttüğü Şanghay Zirvesi’ndeki o fotoğraf üzerine:] “Bir tek Erdoğan, benzer fotoğrafı Batılı ülkelerin liderleriyle de çektirebilir.” (17 Eylül 2022)
AKP’nin “Dünya Lideri Erdoğan” goygoyuyla düşen oyları toparlamaya böyle destek atar ama “Benim gibi arada kalanlar hep dayak yer” pozları atar…
Ahmet Hakan bu:
Muhalefete “yapıcı eleştiriler” de bulunduğunu iddia eder…
Lakin CNN Türk’teki programında Z. Şahin’in CHP’li Hacer Foggo’ya ‘Fog’ seviyesinde sataşmasına kakara kikiri yapar… (8 Kasım 2022)
Tıpkı Kılıçdaroğlu’nun, “Erdoğan benim adaylığımdan korkuyor” sözlerini pek “zekice” makaraya alması gibi…
Ama iş Erdoğan’a gelince…
Derken aklıma geldi…
Yine bir gün, Beyoğlu saldırısına dair İktidar’ın hiza verdiği düşünme-değerlendirme çizgisinden sapmalara karşı saldırırken (halbuki Hürriyet yöneticisi olarak evvela ‘gösterilene’ mesafeli durup, resmi açıklamaları kendisinin de sorgulaması gerekir, değil mi?!), şöyle yazdı Ahmet Hakan:
“Eğer bomba patlar patlamaz aklına katledilen bebek değil de seçim geliyorsa...Sen insanlıktan çıkmış bir militansın.” (15 Kasım 2022)
Âlâ…
Erdoğan ne dedi:
“Şehit edilen o 4 yaşındaki yavrumuzun kanını yerde bırakmayalım, derken aynı zamanda sandıkta da bırakmayalım” (25 Kasım 2022)
Ahmet Hakan’ın tepkisi?
Duyan varsa beri gelsin…
“Otopsi masası”ndan bildirmeye devam edeceğim…
Hulki Cevizoğlu gibi saray gemisine binmiş “ulusalcı” zevatta sıra…
[1] Daniel Chandler-Roy Munday, Medya ve İletişim Sözlüğü, İletişim Yayınları, 2018, s. 150
Evrensel'i Takip Et