05 Aralık 2022 05:04

Hapishane Günlükleri - 7

Diyarbakır Cezaevi

Fotoğraf: DHA

Paylaş

25 Kasım 2022
Saat 09:24
Sincan Cezaevi

Bu hafta neredeyse her gün mangal deliğinden yıldız tozları serpti mektup ekibi. Biraz bel ağrısından, gözlerinden yakınsalar da gülümsemeleri içtendi. Deste deste mektuplarla, kartlarla, fakslarla, her birinde dost selamlarıyla yanıp sönen yıldız tozlarına bulandım ışıklı...

Kiminde şeftali çekirdeğinden kolyem, bilekliklerle taşınan gök kuşakları. Bir görüp bir kaybettim, emanette beni beklerler. Gökkuşaklarının devamı gelecek, dün güçlükle olsa da avukat görüşünde sevinçli gülüşüyle yüreğimi ısıtan canım Ayla Akad da haberini verdi bir bilekliğin, beklemedeyim şimdi yenilerini.

Mektupların kiminde kitap müjdeleri taşınmıştı koğuşa, dün onlar da yolunu buldu sonunda. Her kitabını biraz hüzün, çokça yüzüme yayılan tebessümlerle okuduğum sevgili Ayşegül, Ayşegül Devecioğlu son öyküleriyle, içimi ısıtan notuyla gelmişti ziyaretime. Zamansızlıktan aylardır önünden hızla geçtiğim, evimin yanı başındaki kitapçım İmge’ye girip de doyasıya kitap seçmeyeli hayli olunca edinemediğim “Anatomi Dersi” masamda müstesna yerini aldı böylece... Gencecik bir yazarın ilk kitabıyla tanışmanın heyecanını hiç eksiltmeyen kitaplarını sabırsızlıkla beklediğim Can Gürses’in son kitabı da zamansızlığa yenik düşmüş meğer, iyi ki öyle olmuş ama... Canım küçük kız kardeşimle yıllardır sürdürdüğümüz geleneği bozdu böylece. Nihanımın heyecanlı, bir o kadar da kaygılı gözleriyle verdiği paketlerden çıkan “yeni” yayımlanmış kitapları her seferinde çoktan okuyup bitirmiş olurken, bu kez hem de son yılların en sevdiğim yazarıyla kırdık şeytanın bacağını. Daha neler neler, elbette bir de şiirler, Turgut Uyar’dan Füruğ Ferruhzad’a şiire kavuşturdu beni dostlarım, meslektaşlarım, öğrencilerim. Sevgili Özkan yazdığı o güzel mektubuna, hem hekim hem hukukçu duyarlığına eklediği Turgut Uyar’ın bütün şiirleri ile koğuşu ziyaretinde Edip Cansever’in dizeleri ile selamlamış hem.

“Bütün iyi kitapların sonunda/Bütün gündüzlerin/Bütün gecelerin sonunda/Meltemi sende esen/Soluğu sende olan/Yeni bir başlangıç vardır.”

Elbette bugün itibariyle bir ayı tamamladığım sürede beni şiirsiz bırakmamak için her yazısına bir iki şiir eklemeyi ihmal etmeyen sevgili 2. başkanımız Ali İhsan’ı unutmamalı. Bir beyin cerrahından beklediğim hiperaktif kişiliği ile edebiyattan fotoğrafa, mitolojiden tıbba koşturup dururken, şimdi Ankara yolculuklarının sıklığını artırmak zorunda bıraktığım dostum, ev baskınından 2-3 gün önce Gümüşlük Akademi’de TTB Ali Özyurt Kültür-Edebiyat Kolu toplantısından dostlarla arayıp selamlamıştı. Türkiye dönüşümde yandaş basın eliyle kurulan linç ortamına inat, aradıklarında Latife Tekin de selamlamıştı ne güzel. Sonra koğuşumu ziyaret eden ilk yazarlardan oldu “Zamansız” ile. Alıp da zamansızlıktan başlayamadıklarımdandı, canım kızımın yerinde seçimi ile ulaşmıştı daha ilk günlerde. O günlerde tam da canım dostum Ahmet’in ölümünden haberdar olmuş, kütüphanede gazete söyleşilerini yayımladığı “Mahallede Herkes Kahramandır”ı keşfedip okumuştum. Ahmet’i bir daha göremeyecek olmanın hüznünü taşırken, sevgili Latife Tekin ile söyleşisi içimdeki acıyı biraz olsun hafifletip yazarların kitaplarını tanıtma çabalarını garipsediğini öyle canlı anlatıp gözümün önüne Hemingway neyse de Dostoyevski’nin uzun bir palto giymiş olarak hayal ettiğim haliyle atına atlamış, paltosu uçuşarak şehir şehir dolaşıp kitap tanıtımlarına gitme görüntüsü ile koğuşumu ziyaret etmişti ki, hüzünden kahkahaya teslim edivermişti beni.

Tabii koğuşumun bunca sık ziyaretinde burada çalışanların emeği büyük. Eğitim birimi -birim dediğime bakmayın- tek kişilik bir çalışmayla onca kitabı “görürken” mektup ekibinde yalnız mektupları değil, kitap içlerinden ulaşanları da “gören” gözlerinin yorgunluğu, avukat görüşlerinin gidip gelmelerinden bezmeleri, üzerine herhangi bir ücret almadıklarını öğrendiğim nöbetleri, idare sınıfında düşük ücretle çalıştırılmaları ve bizler buradaki varlığımızı onurla taşısak da, işsizliğin her geçen gün daha da arttığı memleketimde onların bu özgürlüğünden alıkonmuş çalışma ortamına mecbur olma halleri bir sarkacın ritmini bırakıyor yüreğime usulca...

Sonra, Evrensel ekibinin selamıyla sevgili editörüm Fatih Polat geliyor ziyaretime. Yanına da bugün yaşayan en önemli felsefecilerden Etienne Balibar’ı almış üstelik. Meğer çok sayıda entelektüel bir çağrı metnine imza atmış. Sevgili Şanar Yurdatapan’dan şüphelenmiyor değilim bu konuda. Balibar’ın adımı insan olmayı öğrendiğim Kant’la, hakikate sevdamı ve tahakküme başkaldırımı borçlu olduğum Arendt ile aynı metinde anarak beni onurlandırdığı için de, memleketimin en önemli felsefecilerinden, öğrencisi olmaya çalıştığım canım Nilgün Toker’den şüpheleniyorum elbette.

Sevgili editörüm yalnız Balibar’ı değil, bir de Murathan Mungan’ı katmış yanına. Çağın gelişine sitemle başladığı Çağ Geçitleri’nden dizeler pek de güzel anlatıyor buraları. “Sinyal almıyor burada telefon, telefon buradan çekmiyor, /boşuna tarihi aramayınız, şu an ulaşılamıyor, en iyisi siz/ boynunuzda ahtapotun kollarıyla selfie çekiniz! /Nasıl görünüyor oradan bakmak?​” Ama yağma yok! Sizi ahtapotun kollarına bırakmak niyetinde değilim! “...gidin gemiler, gidin/ Vardığınız yerlere selam edin/ gün olur bütün kaygılardan uzak/ Ben de gelirim...”

Ankara 6. İdari Mahkemesi haklı bulmuş bizi, Sağlık Bakanlığının sağlıkta şiddet verilerini paylaşmamasının hukuka aykırı olduğunu söylemiş. Ben de gelirim öylece, eylemci iyimserliğimle birlikte...

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa